9.1.13

kışı umuda yazıyorum



Nehirİda (Ebru)' hatırlattı, teşekkürler

Seri yazmakla, yazmaya  ara vermek arasında üreyen küf ile ancak, cephane biriktirmekle  başa çıkılabilir.

Cephane. Kitap. Okumak.

Ve  tv. haber görüntüleri...

Kışın  sert "gri"mserliği   Akdeniz'in narenciye renklerine işlemese de,  çocukluk yıllarımda, kar yığıntıları yüksekliğinden,  damdan dama  atladığımız rezil günlere daldırdı beni.

Tv. haberleri,  Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisine uygun sırlanmak yerine, popülariteyi gazlayarak gündem dayatması, kar görüntülerinin kaygan zemininde taa uzaklara savuruverdi.

Gördüklerim magazinden ibaret, düşündüklerim topraktan betonarmeye savrulan bir yaşam hikayesi. Yolcuların araçları saplanır kar'a,  benim hayallerim.

Doğduğum köy ilk dokuzda kaladursun, beni savuran içimdeki fırtınalar, onuncuyu aradığım günleri getirdi önüme.

Onuncu köy  umut, değişim ve özgürlüğün ekim arazisini barındırdığından sıcak.
 Karzedeliğin kaderzedelik olmadığı sıcaklıkta bir yer. Umut, aşk ve devrim dedikleri....

Genel olarak,  işler  iyi gidiyormuşçasına sarkıtılan sırıtkanlık  karşısındaki protestsizlik  ayıp karşılanır bizim (onuncu) köyde. Gitmesek de gelmesek de onuncu köy bizim... ama gidip gelmek gerek. "Gidip dönmemek, gelip görmemek" olsa da işin ucunda.

Yazı düşünerek yazmalı hiç olmazsa, arayı soğutmadan, yaz sıcaklığı tadında kalmalı....

Yazmak boşalmak ve dolmaktır yeniden.

Köylülerin gecekondulara sıkıştırılıp, oradan kömür mezarlığına tıkmayı "işsizliği önlemek" olarak övenleri tarihin çöplüğünde boğmaktır yazmak. Unutmayı ayıplamak, ortadan kaldırmaktır bir de.

Onbir yaşımda ayrıldığım ve bir daha dön(e)mediğim bizim köye internet gelmiş, uydu-çanak anten gelmiş,  Afyon mermerinden cami minaresi gelmiş.
 Miras zinciriyle küçülen toprakların, oda içi alanı kadar paylaşıldığında, traktör dönmeyen boyutuna çözüm gelmemiş. En az üçten fazla üreyen nesil, en yakın kentlerin betonarmelerinde kapıcılık meslek yarışına girmişler. Amerikan yardımları ekim biçim işlerini askıya aldırmış. Nesil işsiz ve politikacı avcılığına koyulmuş.

Heryöne 500 dakika ile aldığım bu haberlerin ardında kalan sırlardır asıl haberler.
Yazmak istedim bunların hepsini, yazacağım uzunca....

Mahmut Makal'ın Bizim Köy kitabını yeniden keşfetmek geçti içimden.   
Topraktan Betonarmeye Z dönüşümün Mahmut Makal'casından gramer farkını anlamaya çalıştım.  

"Yazmak ufku yağlamaktır"  diye ulu bir söz ettiydim bir yerde. Pişman değilim.
 Bir daha diyorum, yazmak, ufku küften arındırmak, yağlamak ve düşünce akışkanlığını hızlandırmaktır. Yazmak, farkındalığı artırmak, "işverenler neden hiç  iş kazası geçirmezler?"  diye sorabilmektir.  Zonguldak maden işçisinin ölü bedenindeki kömür karasını, kara kader" olarak anlayanlara küfretmektir bir de......


8 yorum:

aysema dedi ki...

İşverenlerin bir kısmı ve de siyasilerin korumasındaki işçiler ocağa girmeden ocağa girmiş gibi vergisiz maaş alabilmenin derdine düşmüşlerdir, kara kaderle işleri olmaz. Bir kısmı da hükümetin ya da cemaatlerin hayır işleriyle uğraştıklarından işe gitmeye zamanları olmaz, ya da arada bir uğrarlar. Devlet zaten gerekli yatırımı cenaze işleri için ayırmıştır, bir de halkı öbür dünyada rahat ettirme derdinde olduğundan bilim-teknik-sanat gibi gereksiz işlerle uğraşmaz.
Özlemiştik, hoşgeldiniz...

Ebru dedi ki...

Seviyorum sizi. Ne diyeyim dolmak ve boşalmak yazmak ama bir de o büyük köylerde harala gürele yaşamlarımız var ya işte onlar tüketiyor

Sabahattin Gencal dedi ki...

Merhaba,
Öz ve biçim bakımından gıpta edilecek bir siteniz var.Tek kelimeyle "maşallah".
Anlatımınız artık kendinize özgü bir özellik kazandığı için uslubunuz diyeyim çok güzel.
Güzellikleri sıralamak için değil takdirlerimi bildirmek için yazıyorum.
Başarılarınızın devamı dileğiyle...

zihni örer dedi ki...

Demek hepsi birbirine benzer aradan yıllar geçse de, arsızlık oya tahvil edilebilse de hiçbirşey değişmemiş Aysema hocam!

Torpil ve aslaklık değil suç olan, öyleliği protesto etmektir belli ki!

Ölene bi,r başsağlığı çok bile ama, üçüncü tarafa ayıp olmasın diye o da!

Hoş buldum efendim, ben de özledim doğrusu da..... sonra anlatacağım gerisini:)

zihni örer dedi ki...

Sabahatti,n Hocam,
Siz öyle dedikten sonra sevinmekte tereddüt etmeyeceğim:)
Ama bir kusurum var bildiğiniz gibi (içinizden söylemişsinizdir eminim) o da, Dostluğunuza layık olamamak!

Çok teşekkür ediyorum Sevgili Hocam:)

zihni örer dedi ki...

Ebru Ba(l)cıM,
tabi ki biz de sizi çok seviyoruz:)
Seni, daha sonra sizi tanımış olmakla ne kadar gururlanığımı anlatmıyorum burada:) sen farkındasın zaten:)

Yazmanın keyfini en çok sen çıkarıyorsun. Kıskanıyorum:))

Ebru dedi ki...

Yaş alıyoruz da duygularımız benzer kalıyor, hatta çoğalıyormuş. Sevgi ve saygımızda.....

zihni örer dedi ki...

Geriye değil, ileriye bakmalı insan hep. Çünkü geride yitirdiklerimiz, ileride umudumuz var. Geride kış, ileride bahar var. Kışı umuda niçin yazıyoruz, karları erisin de yeni bahar gelsin diye...
Sevgi ve saygı zaman kavramını tanımaz, bilirsin.