12.8.07

Mutluluk

DUYGUSAL-Flamenko/ youtobe


Evrende zıtlıklarla var olan olgulardan biri de mutluluktur.

Mutluluğun çeliştiği şey, olumsuzluk hali mutsuzluk: insana üzüntü veren, yaşamsal fonksiyonlarının dengesini bozarak, karmaşaya ve oradan acı çekmeye götüren bir durum olarak ifade edilebilir.

Ruhun bir fonksiyonu olan mutluluk için,
“bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşılmaktan doğan kıvanç durumu demiş TDK.

Mutluluğun, beden üzerindeki biyolojik belirteci, nöronların beyin üzerindeki uyarıcı etkisi midir? Kimyasal bir salgı mıdır?
İnsana, mutsuzluk ve kriz anlarında verilen ilaçların ancak maddi bir kaynağa etkisiyle düzeltileceği düşünülmüş olabildiğine göre, pek yanılmış sayılmayız.

Mutluluk bir amaç mı, araç mı, bir sonuç mu olmalıdır? Diye soranlar da var.

Spiritüalist görüşe göre mutluluk bir amaç değil, bir sonuçtur.
Oysa mutluluk, siz farkında olmadan bazen araç da olabilmektedir.
Bir işyerinde çalışan biri ve bir aile üyeleriyle günlük yaşam gereklerinin sağladığı ilişkiler sorumlusu, ya da bir ülke vatandaşlığı sorumluluğunu taşıyan birisiniz. Aynı anda sizin için amaç olan mutluluk, ilişki ve dayanışma içinde olduğunuz diğerleri için araç olabilmektedir. Onlar için araç sayılabilen sizin mutluluğunuz, daha sonra size “artıdeğer mutluluğu” olarak tekrar döneceğini de varsayabilirsiniz.
Çünkü, mutluluk, performansı artıran etkenlerden biri olduğundan, üreteceğiniz değerin hatta etrafa yaydığınız pozitif enerjinin de kaynağı olabilmektesiniz.

Mutluluğun kaynakları nedir o zaman?

Başta güzellik?
Para; yani maddiyat?
Seks?
Beslenme?
İktidar?
Bilgibirikimi?
Cahillik?

ÖNCE GÜZELLİK

Aristotales güzelliği şöyle tanımlamış: "güzel olan, salt kendisi için arzulanabilir olandır". Ayrıca ona göre, güzellik matematiksel bir orantı gibi ele alınır.Güzel olan kavranabilir olmalıdır ve bu da oran ve ölçü ile ilgilidir.
Günümüzde kuaförlerin, berber ve güzellik salonlarının referansı Aristo’nun teorisi olsa gerek. Aristo’ya göre güzelliğin içerisinde kültürel gelişim, bilgibirikimi var mıdır? Ölçülebilirlikten söz ettiğine göre, genel kültür düzeyi de güzelliğin ölçülebilir fonksiyonlarından biridir.

“Ben güzele güzel demem güzel benim olmayınca”/ Karacoğlan

Buna göre en genel anlamda güzellik, bakanda beğeni ve hoşlanma etkileri bırakan, haz duyumlarını uyaran nesnelerin niteliği ya da özelliği olarak tanımlanır. Bu eğilim genel olarak estetik gerçekcilik olarak adlandırılır. .

Başka anlamda,

güzellik bakılan ile ilgili değil asıl olarak bakış ile ilgilidir. Bu eğilimse estetik öznelcilik olarak adlandırılır.
Estetiğin ana konusunu da bir anlamda güzellik kavramı oluşturmaktadır.


Genel görünüşte çirkin birine, “sen dünyalar güzelisin” diyen aşık bu görüşü temsil etmiş olmalı.

Güzellik, idea'nın bir sanat yapıtı olarak gerçekleşmesidir/hegel


PARA MUTLULUK KAYNAĞI OLABİLİR Mİ?

Bu sorunun cevabını ararken, “para-sex-mutluluk” ilişkisini inceleyen bir istatistik bilgiyi buldum:

SEKS ILE PARA ARASINDA BAĞLANTI YOK

Araştırma sonuçları, cinsel aktivite ile eğitim arasında ya da cinsel aktivite ile gelir düzeyi arasında bir bağlantı ortaya koymuyor. Evli olanlar arasında cinsel yaşam daha aktif.
Gelir düzeyi ile cinsel ilişki sıklığı arasında bir bağlantı var mı? Araştırmaya göre, böyle bir bağlantı hiç yok. Bulgulara göre, para daha fazla mutluluk satın alır gibi gözüküyor ama daha fazla seks getirmiyor.
Iyi eğitimli kadınların eş sayısı, diğer kadınlara göre azalıyor. Boşanmış erkekler ise diğer gruplara göre daha çok eşli bir yaşam sürüyor. Işsizlerin de çok sayıda kişiyle birlikte oldukları görülüyor.

Para ve ilişkiye girilen kişi sayısı arasında bir bağlantı var mı? Istatistiksel olarak bir bağlantı yok. Para, daha fazla sayıda kişiyle ilişkiye girmeyi sağlamıyor.

Araştırma cinsel aktivitenin artmasının mutluluğu artırdığını net biçimde ortaya koyuyor. Tek eşli olanlar, çok eşli olanlara göre daha mutlu. Daha fazla gelir ise ne daha fazla cinsel ilişki, ne de daha fazla kişiyle birlikte olmayı getiriyor.
Kaynak:birgun.net
muratarin@birgun.net


Tek cümleyle, Freud’u anacak bir anıdan söz edelim.

Bekar iken arkadaşlarımdan biri, “dondurma üstü fıstıklı baklava yediğim gün, her zaman çirkin gördüğüm kadınlar, gözüme GÜZEL görünmektedirler” derdi.
Vay sapık derdim bende:)

İLİŞKİLER ve MUTLULUK
gelecek yazının konusu olsun…
--------------------------------

7.8.07

Sosyete Çevreciliği



Özel şirketler karlarını çevrenin ve hayatın genel kalitesinin bozulması pahasına kamu maliyetine yansıtmaktan kaçınmazlar. Hendelson’un yazdığı gibi onlar bize pırıl pırıl parlayan tabaklar ve çamaşırlardan bahsederler. Ama pırıl pırıl nehir, göl ve denizin bir bir elden çıktığını söylemeyi unuturlar, nedense. (f. Capra)

İskenderun Belediye Kültür Sarayında düzenlenen “Çevre- İnsan ve Işçi Sağlığı” konulu panel, “çevrecilik kimin çıkarına ve nasıl bir çevrecilik”” gibi bir sorunun yanıtını bulmamızı sağladı.

Protokol konuşmacılarını dinledikten sonra, aldığım notların başlığınını, ‘Sosyete Çevreciliği” olarak yorumlamayı uygun buldum.
Paneli düzenleyenlerden biri olan İşçi sendikasının iyi niyetinden endişe duymaya başladım. 

Panelin tanıtım ilanına büyük puntolu harflerle yazdıkları, ”İnsan ve işçi sağlığı” kavramında iki özne görülmektedir.
Bu yaklaşım, yazım hatasından kaynaklanan bir rastlantı olabilir mi?

Belki de çaktırmadan, işçinin insan olup olmadığı tartışılmaya açılmıştır!
Şaşırmış değilim. Dünya sosyalistleri, sömüren sınıfının “emek-değer” kavramlarını bu çerçevede sorguladıklarını zaten biliyorlardı. İlginç olan şey, sömüren sınıfın bunu her zaman açık dille, ifade etmemesiydi. Üstelik, bir işçi sendikasıyla ortaklaşa hazırlanan bir panelde, işçi sendikasının dalgınlığından bu kadar açık yararlanmış olmasıydı.

Sosyete çevreciliği tespitimi, panelistlerden, Çalışma Bakanlığı Başmüfettişi Y. Üner’e açtığımda,

“sosyeteyi kötü anlamda mı aldığımı” sordu? “Sosyete yüksek değerdir” dedi. Elbette “Sosyete, toplumun kibar, zevkli, zarif olmayı bildikleri kabul edilen insanlarından oluşan kesimidir” diye tanımlamışlardır. Ancak, bireyci ve seçkinci olduklarından ulusal-toplumsal sorunlarla uğraşmaya ayıracak ne enerjilerinin ne de niyetlerinin olduğu belli. Klasik tespitle onlar "düşkün insanları köpekleri kadar sevmezler" inancı yaygındır.
Bir sigara külünün yere atılmasındaki hassas tepkiyi, İsdemir Fabrikalarında her gün toz, gaz ve asbest yutan ve maden ocaklarında ömür tüketen insanların rezaletine gösteremezler. Onların çevrecilikleri yalnızca kamp yapacakları yerlerle sınırlıdır.

Konunun sosyete çevreciliğine dönüşmesi, tarihi bir çelişkiden kaynaklanmaktadır. Panelin sonuç bildirisinde de bu kanı doğrulanmıştır:
-Çevre Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Hunay Evliya (Oturum başkanı)’nın dediği gibi “Uzmanlar başka, politikacılar başka konuşmaktadır”.
Toplumumuzun iktidarı belirleyen çoğunluğuna göre, ölümlerin çoğu vade (alınyazısı) olarak biliniyor. Kirli hava, sinir bozucu gürültü, trafik tıkanıklığı, kimyasal kirleticiler, fiziksel ve psikolojik stresin pek çok başka kaynaklarıyla yaşamaya mahkum edilmemizi bir "kader" olarak bilenlerin oyları, hükümetleri belirlemektedir.
Bindiği dalı kesen toplum, Nasreddin Hocaları, Aziz Nesinleri de yaratmıştır aynı zamanda.
Bu çok katlı sağlık tehditleri, teknolojik ilerlemenin yan etkilerinden çok, büyümeyi ve yayılmayı, tek amaç edinmenin bencillikleri sonucudur diyor Prof. H.Evliya.
Bir sahil kampında bulunan, bir kaplumbağa türünün, tepelerde eksikliği fark edilen birkaç ağacın, kaldırıma savrulan bir sigara izmaritinin, elektrik teline takılan bir kuş yavrusunun, çatıda mahsur kalan bir kedinin, ekosistem dengesine olumsuz etkisi elbette sorundur. Bunlara kameralar önünde müdahale eden “çevre dostları”, fırın ağzında zehir soluyan işçileri bir gün ziyaret etmiş değillerdir. Sendika yöneticileri bile, seçim olmadıkça bu bölgelere ayak basmazlar.
Ağır sanayide ve yer altında, kenar mahallelerde, köylerde ve daha nice kuytu köşelerde telef olan insanların ekosistem dengesine katkısı SOSYETE ÇEVERCİLERİNİ ilgilendirmeyeceğini herkesin bilmesi gerekmektedir.

Çünkü, . Onların çevrecilikleri yalnızca kamp yapacakları yerlerle sınırlıdır.
z.örer/1998-Hatay Gazetesinde yayınlandı.