4.2.08

ÖZGÜRLÜK VE TÜRBAN



Üniversitelerde “türban yasağı”nı kaldıran yasanın tartışıldığı bu günlerde, anlam kargaşası üzerinden yol alınmaya çalışılması, salt oy kaygısının, etik ilkelerin üstüne çıkarıldığını gösteriyor.
Bu tartışmalarda sorun olan iki şeyden biri, tavırların iki yüzlü seyretmesi, diğeri dayatmaların özünde yatan sorunların tartışmaya sokulmaması...
Konunun özü olan ayetlere girilmemiş olmasının nedeni, bilgi yerine doğmatik bağlılığın, çoğunluk üzerindeki bilinç dışı etkisinden kaynaklanmaktadır. Bu da oy potansiyeli olduğundan, kaynaktaki muhataplarını/avını “ürkütmeme” taktiği öncelik kazanıyor.
Demokrasilerin en çürük yanı, oy çokluğunun bütün değerlere egemen olmasıdır….
Çokluk, yaşamın her alanında her zaman kaliteyi ve yararlılığı sağlamadığı kabul edilmelidir.
“türban ve özgürlük” ….
Muhafazakar tarafın çabasında, “Türban özgürlüktür” diye bir iddia kamu oyu önünde yoktur ama, dar alanlarda "asıl özgürlük islamdadır" diye iddialara rastlamaktayız.
Karambol tavır akorduyla, karşı tarafı “yasakçılıkla” suçlayarak ileri adımlar atmaya çalışmaktadırlar. “TürbanA özgürlük” ile “Türban özgürlüktür” arasındaki farka inilmemesi anlamlıdır.
Kemalistlerin politik öncüleri ise, tıpkı politik türbancılar gibi, oy kaygısı ve “rejim rövanşı tehlikesi” nedeniyle, açıktan “özgürlüğün asıl tehdidi türbandır” demek yerine, (birkaç akademisyenin dışında) “laiklik elden gidiyor” ya da “türbanlılar çoğunluğu sağlarsa türbansızlara baskı yaparlar” gibi yüzeysel kaygılarla birşeyler anlatmaya çalışıyorlar. Türbanlıların tamamının kendilerine oy vereceklerine inansalar, sanki herşey süt-liman olacak.
Özgürlük nedir?

En genel haliyle, özgürlük, bağlı ve bağımlı olmama, dış etkilerden(etkenlerden) bağımsız olma, engellenmemiş ve zorlanmamış olma halini dile getirmektedir. Buna paralel baska bir gündelik tanımı, insanın kendi kararlarını kendi istemine ve düşüncelerine göre belirleyebilmesi, ve kendi seçimlerini kendi iradesiyle yapabilmesi olarak belirir. Burada özgürlük bir irade özgürlüğüdür.(wikipedi)

Sözlük'te "özgürlük" şöyle tanımlanmaktadır:


"1. Herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya bağlı olmaksızın düşünme veya davranma, herhangi bir şarta bağlı olmama durumu, serbestî.


2. Her türlü dış etkiden bağımsız olarak insanın kendi iradesine, kendi düşüncesine dayanarak karar vermesi durumu, hürriyet."
Özgürlük bu imiş, ya türban nedir?
Türban, “genellikle pamuklu veya ipek kumaştan yapılmış, başa veya fes, kavuk gibi bir iç şapkanın üzerine sarılan uzun baş örtüsü.” Diyor wkipedi, ama bir kumaş boyutu değildir asıl tartışma yaratan. Öyleyse, bağlaycı emir hükümlerine bakalım:
Nur :31, Ahzap:33-59, Nisa:34 gibi ayetlerde, kadının iradesi tamamen hiç olarak görülmüş, birer emirden ibarettir.
Kadın, eğer türbanı dini inanç gereği taktığını söylüyorsa, bunun bir zorlama olmadığını iddia etmesi bir çelişkiden öte, ilgili ayetleri inkar anlamına da gelebilir. Çünkü, örtünmenin icadında kadın iradesi değil, tamamen erkek iradresi vardır. Ayetlerin açıklamasında da görüldüğü gibi, erkekleri tahrik etmekten uzaklaştırmak amacıyla kapanmanın emredildiği söylenir. Oysa tahrik olmama (yada kendine hakim olma) zorunluluğunu erkeğe yüklemek yerine, kadının "cazibesi"sorumlu tutulmuştur.
Bunun özgürlükle ilgisini şu cümlelerle kurmaktadırlar. “Asıl özgürlük, Allahın emrine ve peygambere itaat ile mümkündür” gibi içini doldurmak gereği bile duymayacakları bir söylemdir.
Oysa imanın özgürlükle ilgili bir kaygısı yoktur. İman sorgusuz sualsız bağımlılıktır.
İşin asıl tehlikeli boyutu, inanç olarak yaşanan kuralların türban ile sınırlı kalamayacağı… İnaca giden yolda ayetlerle ve hadislerle desteklenen o kadar katı kuralların adım adım ilerledikçe, savaşan şeriata kadar dayanacağı beklentisidir. Bu günkü ivmeler, düzenin, toplumun temel gereksinimlerine cevap veremeyişindeki acizliğinden yararlanılarak, "düşmanı kendi silahıyla vurmak” avantajını kullanmaktalar.
Üniversite okuyan dindar gençler, "ya türban ya diploma" zorlaması karşında tercihlerini tavizsiz olarak, türbandan yana göstermektedirler; istikballerini öldürmeyi göze almaktadırlar. Oysa, aynı düzen içerisinde faiz sisteminden, dolayısıyla yabancı paraların gücünden alabildiğine yararlandıkları görülmektedir. Dinin karşı emirlerine rağmen birçok dini kuralları "darül-harp" kapsamına alabilmektedirler. Örnekler çoğaltılabilir.
Bunlar gibi daha bencil çıkar içeren kurallarda taviz verilirken, okul çatısı altında türbanı, ilim-bilim kurumlarının üstüne çıkarmaları, konuyu görünenden daha karmaşık hale getiriyor.

devamı burada


28.1.08

EDİ.BEN'den MİM topu.


Bir MİM'e bir MUM olabilmişsek, mutluyuz:))


"yapmak zorunda olup da bir türlü yapamadığım şeyler"di MİM başlığı.

Zihni Örer MİMlendinizzzzzzzz he heee :P

Demiş sevgili EDİ.BEN. Kendisine verilen soruda , “yapmak istediğim..” ile “yapmak zorunda olduğum…” gibi ayırımı da yakalamış. Cevabını ikinciye göre vermiş.

Bu ince ayrıntıları harmanlayarak, cevabımı özetlemeye çalışıyorum:

* * *

İnsanın, yapmak zorunda olup da,

1-kendi yeteneksizliğinden dolayı,
2-kendi öz yetenekleri olup da maddi yetersizlikten,
dolayı yapamadığı şeyler olabilir.

Yeteneksiz bir insanın “yapmak istediği şeyler” gibi kurgusu olabilir mi; diye sorulabilir. Hayal kurmak taklidi pek yetenek gerektirmiyor kanımca.
Bu kapsamda yetenek geliştirilebilir mi? Bence evet. Ama bunun faturasını öncelikle, o konu üzerinde harcayacağımız “ZAMAN x BEKLENTİ x eylem=yetenek” ile tanımlayabiliriz.

Birinciye kendi evrenimden örnek verecek olursam, akılıma ilk gelen,
Flamenko tarzı gitar çalabilmek; Latin Amerika danslarından Tango valse,rumba, oryantale, salsa, chacha' gibi dansları en iyi şekilde oynayabilmek….

Bunları geçtim, (sıkıysa geçme=yaşlılık):)) elimdeki gitar ile akor kalıplarını basmaktan acizim. Her türlü kaynak var, zaman kaynağı hesaplarımı bozuyor. Buna tepki olarak da kendime göre, saz-ud-gitar ortalaması (ya da sentezi) bir tarz tutturmaya çalışıyorum. Bunda idare edip gidiyoruz.
Bir de, evimizin mutfağını gariban yazlık ev görünümünden kurtarıp, BURADAKİ kendi çizimim olan dolapları henüz sipariş veremedim.

Asıl önemli olan isteğim, sıfır önyargı (inatsızlık) ile, düşüncelerimi başkalarına aktarabilmek ve başkalarının da sıfır ön yargı ile kendine uygun dünya görüşünü bulabilmesini sağlayabilmek. İşte en zoru bu olsa gerek. İç özgürlüğü asıl kısıtlayan neden olarak bunu görmekteyim. Ön yargılar, iç özgürlüğün düşmanıdır diyebiliriz. Ardından, insanların yaşamı birbirlerine zorlaştırması gelmekte...
Bir ömürlük yaşamı “en az insan hatası”yla mutlu bitirebilmeyi çok isterim…. Bunun yolu, başkalarının da benim beklentime paralel davranmasından geçeceğini düşünüyorum.

Maddi yetersizlikten dolayı yapamadığım örneklere gelince, bu konuda fazla bir beklentim ve ahım yoktur. Ancak, maddi varlıktan kasıt “para” olduğuna göre, bunun egemenliğine son verebilmeyi çok isterdim.
Yeteneği olup da parasızlıktan dolayı yapmak istediğini gerçekleştiremeMek, YİTİK DEĞERLERin toprağa gömülmesi demektir. Bu da toplum yaşamına egemen olan kapitalizmin insanlığa attığı büyük kazıklardan biri olsa gerek. Çünkü “fırt vurma” şeklinde kapital biriktirmek daha çok yeteneğe değil, rakibin ya da toplumun (çalışan, müşteri, rakip) zayıf tarafını kollayabilme kurnazlığına bağlanmıştır.

Yapmak zorunda olup da, yapamadığımız şeyler, yapmak isteyip de yapabileceğimiz şeyler olmalıdır. Dış kaynak yokluğunun yaratıcılığı kısıtlamadığı bir toplumsal düzenin hakim olmasını görmek, görmek isteyip de göremediğim şeydir.

Benden Ebru (nehirida'ya) ve neverland'a Mim topu... Bekliyoruz kardeşler..