Bir kız, türbanı nedeniyle öğrenim hakkından yoksun bırakılmalı mıdır?
Türbanlama, AKP üst düzey yöneticilerinin "kapatma" hikayeleri
KİTAP SİPARİŞ:Aşk Sanığı ve Alanya'da Liebe İzan Yayıncılık tel:0535 773 7879 diğer kitaplarım Öğretmenim Dergisi Yayınevi, Tel-0212 531 0205-Gsm:0543 961 6461 KİDA DAĞITIM-EMEK KİTAP- D&R, İdefix, KitapYurdu, Pandora, Nobelkitap VE diğerleri
Neverland (Gülay)’ın daha önce sunduğu “sobe-
Görünmez alemin, dostlukları gerçeğini aratmıyor sanki. Sevgili neverland'ı sobelemişler, Neverland da beni sobelemiş. Bu sıcak diyalogların ardındaki, küçük ayrıntılardan, daha fazlasını anlama isteği, sosyolojik gereksinimlerin "sınır ötesi hamlesi" olmalı.
Bu ikincisi ve seve-seve bir daha yanıtlıyorum:
Bu sobe disari cikarken yaniniza aldiginiz 6 seyle ilgili; imiş:
1-Prensip olarak gömlek ve pantolonun çok cepli olanlarını giyerim. Elimde eşya taşımayı pek sevmem. Çünkü, yürürken ellerimin-kollarımın yürüyüş ritmine uyum sağlaması, yürüyüş zevki verir bana. Sanki uçan kuşların kanat çırpması, y da kuğu gölü bale figürü gibi… (bir de becerebilsem:))
kredi kartları-bankamatikler-kimlik-ehliyet...
Hani, acil para ihtiyacı doğduğunda bir dosttan borç isteme devrini kapattık ya artık? Kredi ve bankamatik kartları icat oldu, borç ikramı son buldu. En yakın bankamatik kasası arar olduk. Kasa bir de çay ısmarlayabilse, belki dost boşluğunu doldurabilirdi; ama unuttuk onu! "Sol gözden sağ göze ancak yarar beklenir oldu".
Bankaların kart konusundaki gasplarını da burada yazsam, konu alır başını gider...
Malum ki ülkemiz KAP-KAÇçı cennetidir. Buradan sır veriyorum onlara ki, para kaynakları olan bu cüzdanım, pantolonumun dizden aşağı kısmındaki sağ cebinde durur. Eğer, “sağ”ımda bulunan bu cüzdanı kapmaya kalkıştıklarında, “sol”umda mevzilenmiş bulunan tekmeme de katlanmalıdırlar. Zira, “Sol”um hak yedirmeyi sindirmez:))
3-Cebimin birinde yine kap-kaç asalaklarına karşı savunma amaçlı iki alet bulunur: Bunlardan biri elektrik kontrol kalemi, diğeri “maket bıçağı”. Bu aletleri küçük meblağlar için kullanacak değilim elbette. Para miktarı biraz büyükse bankalar arası geçişlerde, korkutma amaçlı bir çizikle yetinebilirim. (bunu duymasınlar:)
4-Bir başka cebimde, otomobil kontağı ve ev-kapı anahtarlarım bulunur. Genellikle aynı halkada takılıdırlar ama, arabama mazot almaya yanaştığımda, araç kontağını kesinlikle ev anahtarlarından ayırırım, kontak mazot deposundayken, ev anahtarı cebime girer.
5-Bir başka cebimde, araç ruhsatım bulunur. Arasında nüfus cüzdanım ve vergi makbuzlarım... Yol kontrollerinde görevliye sunmak kolay oluyor böyle.
6-Bir başka cebimde, 250 yeni kuruş bulunur; o da bir simit parası:)). Kap-kaççılar nah bulur fazla nakiti üzerimde. Ama kredi kartıma ya da sokakta rastlayabileceğim başkasına yapılacak bir kap-kaç olayına da seyirci kalmayacağım bilinmelidir (tamam mı, anladınz mı düzenin bedavacı ürünleriii:)
Gömlek cebimde en az 3 tükenmez kalem ve kartım bulunur. Kartın arkasına, bir yerde duyduğum şarkı adını, bazen aklıma gelen hoş bir şiirsel cümleyi…vs yazmak içindir..
7-Bir başka cebimde flashdisk 256 Mb kapasiteli. Bir dosta uğradığımda, işe yarar programları alır ya da benekini veririm. Ve bir de cep takozu (tlf.)
aslinda cok karismadigim bir oyun bu, ama sevgili Ilkay sobelemis yazmamak olmaz. dedi sevgili neverland. Zamansızlık nedeniyle mi, yoksa
“sobe” tanımına baktığımızda, çocuk oyunlarında… diye devam eden tanıma göre mi…. ?
Düşündüm de, bazen çocuklaşmak, çocuksu merakları doyurmak, içimizde saklı duran çocuğu sevindirmek.. öyle önemsiz olmasa gerek.
Alanya’da bir mahalle arasında dolaşırken (Sevgili Eşimle), tabanı çimlerle kaplı bir arsa üzerinde, kadın-erkek 8 kişinin çelik-çomak oynadıklarını gördük. Yaşları ortalama 80-90 civarında olan bu GENÇLER’in, Alman-Danimarka vatandaşı karması olduğunu öğrendik.
Daire içine diktikleri yuvarlak topacı vurarak daire dışına çıkarmayı başardıklarında attıkları kahkahayı izlemek-duymak, insanın büyümekten ne anladığını sorgulama ihtiyacını dayatıyordu.
Evet, sobe konusu bu olayı tekrar düşünmemi sağladı.
Sonra, bazen çocuklaşmadan, çocuklarla kontak kurmanın zorlukları da bir başka... Her yaşı hissedebilmek…….
Madem ki adettendir, ben de Can Dostum
CAn Dündar'ı sobeliyorum
Sevgiyle…
------------------------------------------------------------------------------------
Aşka tanım uydurma gevezeliği yerine, onun izlerini sürüp, bıraktığı kokuları analiz etmeye uğraşacağız. Çünkü, tanımla uğraşacağımız ve onda kaybolacağımız yılları tecrübelerimize gömdük.
Aşkı tanımak için, tek yol onu tatmak… hani klasik olarak, "o anlatılmaz yaşanır" gibisinden. Yaşanır yaşanmasına da, "oh ve off!"ların düşündürdükleri nolacak? Düşünce, söze-yazıya- döküldüğü kadar düşüncedir.
Öyleyse?
Aşk bakir(e)lerinin burada diyeceği bir söz olmaz. Ama, aşkzedelerin yanıklarında, “gizli sanığa” karşı protesto metinleri yazılı…
Aşkın pratik yaşamımızı etkileyen nedenlerini mıncıklamak ve onun açtığı yaraların sıcaklığına ve yanığına püskürtebileceğimiz nefesleri üst üste koyabilmenin söz birliğine varabilmek….
Karşılıklı arabesk ağıtlar yakmanın edilgenlik yanından bir miktar yarar ummak, asıl dertleşmenin odağında, bir çeşit “metal tepki” boşalımını da hissedebilmek...
Her yetişkin insanın yaşamında, en az bir kez, (ve birçok kez) kaçınılmaz “aşk yanığı” olabilmekte.
Her insanın, aynı desenli aşk kapısından girdiğini düşünsek de, tıpkı bir itfaiye eri gibi, yangından çıkışlar farklı renkte olabilmekte.
Öyleyse,
*Nasıl aşık olunuyor?
*İlk etki-tepki kıvılcımlarının insan üzerindeki kimyasal değişimlerinin ruhsal egemenliğe dönüşümü nasıl oluşuyor?
*Coşkular nereye kadar?
* Hüzünlerin tetikleyici virüsleri ilk vuruşu nasıl yapıyor?
*24 saatlik sürede, aşığın üzerindeki etkileri nelerdir ve insanı dış çevreden nasıl soyutluyor?
*Ya aşık olunanın ne kadar umurundadır aşığın 24 saatlik teslimiyeti?
*Aşık olmanın konumu var mıdır? (yasak aşk dedikleri)
*Adliye mahkemeleri, bir köpek sesinin komşuya verdiği rahatsızlığı “muhakeme” eder de,
yaşanan bunca acıların karşılığında, bir “aşk mahkemesi” neden kurulamaz da, çözümler kül olmaya kadar iteklenebilir?
bu soruların yanıtlarını, aynı sayfaya iliştireceğiz. Öncelikle, ilgilenebilecek konukların uyarıcı yorumlarına ihtiyaç vardır. Saygılarımla
Yıllanmış bir ağaç gibi köklü, gür
Yalan hiç yıkılmayacakmış gibi görünür
Hükmü verilmiştir oysa:
Yıkılacak. Çürümüştür.
Ataol Behramoğlu
Yalanını sevsinler senin derler ya?
Radikal G.mdeki CV'lik itirafımdı, yıllar önce.Bir EDİciğimiz var ki, her yanından, şanından, kanından ve canından sevgi ve onun türevi olan mutluluk fışkırıyor. Yetişen, okuyan nasibini alır. Son gelene de kalır korkmayın.
Bizi öyle bir köşeye sıkıştırmış ki, hani dönülen köşe olsa, canım değil, can düşmanım yanardı. Ama bu öyle bir yüklem ki, öznesini çömlek imalatçısının eline düşürür alimallah!
Mim’ledim diyor:)
İtiraf istiyor, püsküllüsünden, süslüsünden… öyle bir itiraf et ki, demeye getiriyor mimikli bakışlarıyla, insanı ömür boyu yalandan mahrum bırakacağa benziyor. Açıkçası yalanlarımızın şifresini istiyor, hızlı koşmamızı sağlayan sermayemize ağır vergi yüklüyor... Blog aleminde verilecek şifre miydi bu hele cancağazım:)
Amaaa, hatır demiri keser (emir idi o değil mi demiri kesen, aynı şey).
Burada sevimli olanlarını itiraf edicik deel mi?
Nerden başlasak ki!! Allah allaaaahhh!!
Heyecan bastı, hele bir soğuk duş aliim de geliim…
…….reklamlar
Önce şu yalansavar mermilerden söz edek! Hem heyecanımız durulur biraz.
Mesela:
-valla billa:-15 yaş altı yalanlardan-:eh öyleyse inandım (nah inandım, “valla billa”nın ne caydırıcılığı var ki, hadi neyse…)
-guran çarpsın eer yalanım varsa:-15-25 yaş arası yalanlardan-:kaç kişi ölmüş, yalandan guran çarpmasıyla? Bir sayısını ve hele gardaş?
-Anam avradım olsun eer yalanım varsa:-gecekondulu yalanlardan-:ula kocabıyık! Bu kurbağa yalanı olur. Ayağının birini kaldırıyon ha, görmedim sanma. Zaten bir anan var, ee? Bunun yanında bir de avradım olsun diyon, anlmaıyom mu sanki bu kelime oyununu! Hınzır seniii, seni Aziz Nesin’e teslim etmeli.
Politikacı yalanları-Oooo bu konuda bir ansiklopedi yazak en eyisi- >Biz sevimli olanlarını yazıcııidik!
Erkeğin eşine yamuklukları: (tabi bazılarının…)
BURAYA BUYURUN … affedersiniz, yorulacaksınız ama…
Bazı yalanlar var ki, şifresi verilmezzzz, doğum tarihinden, il plakasından, yakınların adlarından şifre oluşturulmaz. Sonra ne olur-olmazzz.
Bir ip ucu:
Bir gün, sıkıntı basmıştı beni, her zamanki gibi koşamıyordum, doktora gittim. (hayır anlatmıyorum, utanırım)….
“psikojenik” dedi. Oysa “eko”jenik çıktı. Yani “ekolojik”, yani “temmuz sendromu”. 350’m boşa gitti 3 yıl önce!!! Oysa o parayla, “Devletin, Ailenin ve Özel mülkiyetin Kökeni” kitabını alacaktım. Bana acıyan bir arkadaşım hediye etti.
Aaa… bizim de vardı birkaçtaneee!! Üzgünüm yer kalmadı Edicik. [(bu edicik ismi sevdim)x(var bir tane kiii, çok ısrar ederlerse belki? Biraz nazlanayım. Ne nazı yahu! Dil ürkmesi..] .
backgammon
Her zar atılışında hangi pulu nereye,
hangi karşı hamle olasılığını nasıl gözlemleyerek koyma kararını vermek,
“matematik mantığını” ve belki de psikoloji matematiğini (ben uydurdum) “konuşturmanın” arenası…
Rakib(en)in psikolojisini sarsarak, civatalarını gevşetme esprisinin buluştuğu o sihirli zar var ya; ya da O’nun aynı depremi sizde yaşatması..? İnsanın fiziğine dokunmuyor ama, kimyasının HP’sini(yüksek performans) değiştirdiği durumlar düşman başına.
Satranç kadar kapsamlı derinliğe sahip değilse de, toplumun her kültür kademesine hitabetmiş olması açısından yaygın bir oyun türüdür. Futbol gibi, uluslar arası ortak bir buluşma dili haline gelmiş sanal alemde.
Oyun mu?
Neverland’ı bir kez dahi yenememiş olmanın gurur ve şuuru (nerden çıktı gurur ve şuur) burukluğu ve hırsıyla, dünyaya meydan okumaya başladım. Önüme geleni devirip geçiyorum. Ama, aması bu yazının asıl ana fikri oldu:
Hadi neverland’a yenilmek bir “şeref” addedilsin (kişisine göre değişir).
USA’lısıyla, Portekizlisiyle, Makedonyalısıyla, Ispanyoullusu’yla (“yollusu” değil, yanlış anlaşılmasın). İngilterelisiyle,…vs. match yapmış bulunmaktayım. Match demişken aklıma geldi, öyle ahım şahım bir İngilizcem de yok. Ama, pek de fena olmadığımı söyleyen oldu. Tabi ki, sıkıştığım yerde hazır sözlük varken, rahmetli Babam da bir şeyler diyebilirdi. Ama bendeniz, bir şeylerden fazlasını demiş olmanın rahatlığıyla hava atmaktayım şu turizm cenneti dedikleri Alanya’da:)
Ne diyorduk,
Oyun puan usulü, tekli ve katlamalı olarak oynanmakta.
Oyunda beklenmedik (sürpriz) zardan başka davranışlar dikkatimi çekiyor. O da hile, sanal hile. Oyun ayarlarında yapılan bazı hilelerle, sizi tuzağa düşürüp, kazandığınız puanları kendine yazdırıyor, ya da kaybedeceği kesinleştiği an, oyunu kapatıp kaçtığı oluyor.
Buradaki hileleri daha çok hangi ulusların, ya da hangi sistemlerin ürünü olan oyuncuların yaptığını küçücük bir hafıza istatistiğiyle tespit ettim.
USA’lılar hilede 1. sırada, İngilizler 2. sırada. Bu kategori içerisinde kadınlar daha çok hile yapmaktadırlar. Duygusal sarmaldan öte, Liberal teslimiyetin ürünü olsa gerek.
Bir Makedonyalı var ki, zengin bir ülkede koca aramaktadır (sohbetlerden çıkardığım izlenimden).
İran’lı bir bayan ile oynarken sordum:
-Şu anda İran’da mı yaşıyorsun? Hayır, Dubai’de. (hı anlamıştım, iranda olamaz) Dubai’de elektrik mühendisiymiş.
-İran da (bizdeki gibi) türban sorunu var mı?
-Sadece yöneticilerin sorunu var. (bu da bizdekinin ters versiyonu)
Siz İran’da yaşasanız, bu tavlayı oynayabilir misiniz?
Oyunu kapattı ve kaçtı.
Başka bir İranlı (neden irana taktın deseniz, isimlerden İranlı olduğunu anlıyorum, hemşeri ayağından sohbet etmek istiyorum, USAlı ve Biritanyalıdan daha sıcak geliyor da ondan).
O bayan da Ispanya da yaşadığını söyledi. (buna da içimden Hıı dedim.).
Ha unutmadan, google'e "tavla resimleri" yazıyorum (yazıya eklemek için), "kız tavlama" diye başlıklar çıkıyor. Birine "tıklıyorum, şu yandaki resimler geliyor karşıma:
Akıl yerine beden gösterisi!... bu da DOĞU toplumları özelliğimi yoksa?
Öyleyse ne doğu, ne de batı.....herşey dolar için, dolar patron için |
resim buradan |
her şey makam koltuğu için |
her şey herkes için |