28.6.10

Mim'li Sobe

Zeyno, “mim”lemiş.
Türkçesini “meraksavma” anlamında kullandığımızdan, O’na ilgisinden dolayı teşekkür ediyorum.

Açalya
Bu “Mim”i icat edenleri güzelce haşlamıştı; mim yerine “sobe” sözcüğü daha anlamlı bulunmuştu.
Yine de, uyuyan dev “mim”cilere tekrar olsun.

“meraksavma” görevimiz :

1. Hangi işleri yarım bırakırsın ya da bıraktığın neler var?
Başladığım bütün işleri.. çünkü “başlamak bitirmenin yarısı”


2. Yakın zamanda kaybettiğin biri var mı?

Kaybetmek için önce bulmak gerek,
oysa kaybetme ihtimali olduklarımız önce bizi bulanlardır.
bulduklarımız için düşünüldüğünde, bu dondurucu bir espri olurdu!


3. En ağır bulduğun, sana dokunan bir yemek var mı?

Civa buharlı çorba. Bu yüzden perhiz yapıyorum.


4. Cinsellik ve aşk anlamında unutamadığın biri var mı?

Kırılacak yerimden (bu kalp de olabilir, kemik de) “pas tutmamak” için pas geçiyorum bu soruyu?


5. Çocukken sevdiğin çizgi filmler?

Çocukken en sevdiğim çizgi film, sokakta oynadığımız
sek-sek oyunu çizgisiydi


6. Blogger'a ne zaman kayıt oldun? Kim vesile oldu? Nereden duydun?

Sanırım galu-beladan bu yana. “Galu”yu hiç bilemedim de, “yazmak” fiili tatlı bela olarak “çizmek” fiiliyle başlamıştı. O gündür bu gündür, yazarım ve çizerim.

Daha sonra,
Radikal Gazetesi internet sayfasındaki yorumlarımdan beni keşfeden sevgili
EceArı’nın davetiyle, Web siteleri forum tartışmalarına katıldım. Ardından Blog icat edilince, şu an kullandığım sayfayı da O değerli insan yaptı ve teslim etti. Aynı dizayn ile devam ediyorum. Önemli bir teknolojik fark olmazsa, O’ndan izin almadan değiştirmeyi de düşünMüyorum. (OHH bu arada, sorulmadan, demek istediğimi de dedim. Duysa da bir ses verse)


7. Çok paran ol(SA)du neler yaparsın?

Öncelikle hacca giderdim. Çünkü, çok laf yalansız, çok para haramsız olmaz. Haram parayı aklamak için hac yolculuğu, ya da bir okul yaptırmak lazım. Sonrası çorap söküğü gibi gelir.
Banka kurarım, kerizin bol olduğu yerde kriz yaratırım, en karlı ve en kolay kazanç artırma yolu olan bu düzeni beslerim.
Girerim bir partiye hatta bir cemaate, ya da herhangibir “yararlı” cemiyete.
İş adamı olurum, düzene ayak uydururum, düzenin en fanatik savunucusu olduğumu belli etmeden, hazır fanatik savunucuları överim; bu düzene baş kaldıranı döverim.



27.6.10

GÜZELLİK NEDİR


güzellik gülümseyebilmektir

güzellik nedir?

Güzellik konusuna Aristo, Kant, Plotinus, Hegel.. gibi filozoflar farklı tanımlar getirseler de, o kadar derine inmek yerine, "yabancı-yalancı" paradigmanın yarattığı isteksiz, mutsuz, kaderci yaklaşımdaki çelişkiyi vurgulamak yerinde olur.

Dünya güzellik yarışmalarındaki ölçüler-kriterler- bildiğimiz kadarıyla, fizik görünümdeki orantılar, magazinel alandaki genel kültür düzeyi ve estetik duruştan ibarettir.

Örneğin, onların güzellik kavramının içinde “melodik gülümseme” yeteneği yoktur. Ya da ucuz bir elbisenin içindeki rahat bir duruşa ait izler...

Geometrik orantının güzellik sayıldığı, ama yüzde doksanı kuruntu-kibir yüklü bir fizik yerine, kişinin yüzündeki sempatik moral güzellik sayılmaz mı? resimdeki gibi...

“Yalnızca yararlı olan güzeldir”/ demiş Len-ti.

Kapitalizmin ticari paradigmasını kâr odağına yerleştirince, kavramlar çığırından çıkmaktadır.

Güzellik yararlı olmak mıdır, öyleyse kim için?Yararlılığın içinde adalet yoksa ne olacak? Mesela bir köle efendisine güzel midir, ahmak mıdır? Ahmaklık güzellik olabilir mi..... vs.

Güzellik bana göre ruhun, bakılan şeydeki okşayıcı izdiümü ya da parmak izidir.

Duygu potansiyelini ahenkli bir ritme dönüştüren renk, ses, şekil, figür, biçim, hareket, davranış, söz, tavır... güzelliğin bileşenleri olmaktadır.

Güzellik, insanların genetik benzerliğinden kaynaklanan ortak bir beklenti olarak da düşünülebilir. Yani, kişinin kendi kafasında tasarladığı kompozisyon, ya da şablonun karşısındakine yansıması... Bazılarına sarşın güzeldir, bazılarına esmer ve zenci.... gibi.

"Ben güzele güzel demem güzel benim olmayınca” diyen Karacaoğlan’ın güzellik anlayışı iki kişiye ait olduğundan, dışında kalanların “güzel” ya da "çirkin" sınıfına sokulması gerekmiyor. Benimse güzel, başkasınınsa çirkin değil, tanımsızdır.

Bakılanın karmaşık ayrıntılarında her kişinin, başkalarından daha çok farkında olabileceği bir noktası vardır. O kişi, fark ettiği, ya da albenisini gıdıklayan o noktayı beğenisinin odak noktası yapmışsa, ya da yapmayı becerebilmişse o şey o kişiye göre en güzeldir.

Bu anlamda “dünyanın en güzeli” diye bir kavram yoktur.

Her bakış kendi güzelini yaratabilir./z.örer