15.11.07

mevsim karası




Duygularımın refleksine bulutların izdüşümü çullandı bu gün.

Mevsimin hüznüyle buruşan umudum, yüreğimde nemlenmeye başladı.
Başladı ama, gözyaşları, nasıl ki yürek yangınına pasif, sonbahar yağmuru da sarı yaprağa öyle yabancı; öleceklerle sürüneceklerin kaderi bir avuç insancığın elinde olunca!

Sardunyaların renksizliğiyle aynı hüznün panzehirini bir başka bahara iteklemek avuntusuyla süren ömrün anlamını bulamıyorum kendimde! Bunca anlamsızlığın karşısında anlamsız yaşayabilmenin anlamını da...!

Aynı ülkenin insanları arasındaki savaş kazanılsa da kaybedilse de sonuç değişmiyorken, barajlarınız dolsa ne olur, boş kalsa ne olur, kara buluta kan karıştıktan sonra!!

Penceremde soğuktan büzüşen kumruların güvenine bir avuç kırık buğday serpmenin utkusuyla, çiçek-böcek, kuş, türk ve kürtlerle ortak geleceğimizin bileşkesini, umudun çerçevesi yapıyorum en azından.

Ama???….

Böyle düzenler ve düzülenler diyarında bu nem, bir filizlenmenin sabrı yerine,
bir başka küflenmenin kuluçkasına yatacağı korkusuyla!..
İsyanımın kasları, bulutların karasıyla yumuşama eğilimindeyken,
miktarı bilinmedik enerjiler akıtıyor toprağa yine de.

Depreşmez mi, genel gidişatın çirkinliklerine yansıyan öfkem!.
Mevsim ıslaklığının umurunda ise çirkin savaşların yüreklere düşürdüğü ateşler?
“Hodri-meydan söndürsün öyleyse?” diyebildiğim bir gün.
Ve ”kader(!)i öyle uygun görülen”, terk edilmiş, üstü açık yuvanın evlatları,

ha öyle, ha böyle ölüme giderken..

Boyun eğdirmenin dışında bir yol yok mu, ölmeyi ve öldürmeyi göze aldırmaktan başka?

Soğuk mevsimin ıslak atmosferinde, ateş ve küf kokuları neyin paylaşımına bedel olabilir ki?

z.ö.