7.6.23

"Alanya’da Liebe" Roman çıktı

 "Alanya’da Liebe" Romanı gerçek kişiler dinlenilerek yazılmıştır.

Roman, ana tema olarak 2 bölümden oluşmaktadır: Adem’in Petra ile tanışmadan önceki hayatı, Petra ile tanıştıktan sonraki hayatı.
  Çiftçi Adem Liseyi beldede okuduktan sonra köyüne dönmek istemez, hayatını Alanya’da binbir zorluklarla sürdürmeye çalışır. Askerlik öncesi ve dönüşünde de ısrarla denediği halde üniversiteyi kazanamaz, iş bulamaz, hayatına bir düzen kuramaz…. "Asılırsan da alaman ipiyle asıl" halk deyişine kapılarak, Alman Petra ile tanışır.

Petra
242 sayfa olan kitabın 123. sayfadan sonrası, Petra’nın Almanca olarak yazdığı kaba anlatımlar, Google çevirisi ile edebiyat diline dönüştürüldü.
Roman büyük oranda gerçek yaşamdan alınmış olsa da, bazı bölümlerinde bağlantılar kurgulanarak daha anlamlı hale getirildi.  
  
Roman’ın as kahramanlarıyla nasıl tanıştık?

Kahramanların bir kaçı yaşadıkları maceralarda yerel "mafyamatik" örgütlerle, diğerleri de “eşine şiddetten” dolayı mahkemelik olurlar. 
O mahkeme dosyalarında görevli olmam nedeniyle tesadüfen tanışmış olduk. 
Hikayeleri “tam romanlık” olduğu kanısıyla, tarafları özel zamanlarımda dinledim ve bu kitabı 2 yılda yazdık.
 
Kitap kabaca ne anlatır?

Sembolik olarak, Anadolu'nun abazan ve yoksul erkeklerinin yabancı kadın ile evlenerek, “kapağı Avrupa'ya atma” hayallerinin ön macerası da denilebilir. Köylü gençler turistik kentlerde tecrübeli ve paralı Alman kadın kovalarken, bizim romandaki hikayede gerçek bir aşk vardır.
Oysa Adem’in karşısına çıkan Alman Petra çoğu Avrupalı kadınlar gibi kendisine hizmetçi abazan genç erkek değil, gerçek ve doğal süreçte gelişen aşk bulduğunu anlatır.
Gerçek bir Aşk ama, sosyolojinin kültürel gen uyuşmazlığı bir türlü yakasını bırakmaz.
Bu “bırakmaz” sözcüğü belki de bu romanın 2. Ciltini yazdıracaktır bize. Petra öyle istiyor çünkü. “Bu hikaye burada bitmez” diyor. Hatta “ben bitti demeden bitmesin” diyor.
Kim bilir, belki bir film yapımcısı romana talip olur da sinema filmi yapar. Petra ise böyle bir filmde başrol oynayacak kadar kültürlü, gösterişli ve yetenekli bir kadındır. “Bakacağız” (Petra bu sözcüğü çok sevmişti).
Son olarak, bu romanda iyi bir dil bilimci bir çok yazım hataları bulabilir. Biraz zorlasam kendim de daha sade yazılmasını gerçekleştirebilirdim. Fakat, olayların macera yönü, romanımızı biraz da şımarık bırakmayı gerektirdi. Yanılmıyorsam, Bertold Brecth’in bir kitabında okuduğum bir hikaye tam da bu tür mıncıklamanın, eşyanın doğasına aykırı olduğunu anlatır.
Şöyle:
Site yönetimi bahçedeki bir ardıç ağacına şekil vermesi için bahçıvanı görevlendirir. Bahçıvan makası eline alır, çıkıntılı dalların uçlarını keserek işe başlar. Site sakinleri ağaç tıraşını izlerken bahçıvana her kafadan bir komut verirler. Biri der ki bu yanı uzun kalmış az daha kes. Diğeri der ki bu kez de burası uzun kalmış buradan kes.... Bir o yandan bir buyandan dengeleyip düzelteyim derken, bir de bakar ki ağacın dalları gitmiş, başında güdük bir görünüm oluşmuş.
Yönetici bu manzarayı görünce, eyvah demiş; keşke estetik saplantısı uğruna doğal haline hiç dokunmasaydık.
İşte bu düşünceyle, romanı bir aşamadan sonra fazla mıncıklarsam, doğasını bozmaktan korktum.  İddialıyız.