20.6.08

HÜZÜNÇ

"...böyle hafif sakin melankolik." bir isteği oldu sevgili Ebru'nun. Saman alevinin yangınında tavlanan yüreği yaz demeye getiriyordu sanki...

Melankoli (melankolia); mutsuzluk, yalnız kalma istediğir.
‘’Melankoli, hüzünlü olma mutluluğudur.‘’ - Victor Hugo (Wikipedi)

"Hüzünç" süzcüğünü Cumhuriyet Gazetesi yazarı Mustafa Balbay'dan ilk duyduğumda, ilk işim bu sözcüğün daha önce kullanılıp kullanılmadığını aramak oldu. (Google'da) birkaç kıytırık cümle arasında geçse de yerleşik bir sözcük olmadığı anlaşılıyordu.

Ümit Zileli-M.Balbay ile söyleşirken, ABD'nin AKP'yi artık gözden çıkarabileceğini, AKP'yi İran'a saldırma konusunda, Irak'a saldırmada kullandığı kadar kullanamayacağını anlatıyordu.

ABD'nin, Türkiye cephesinden İrana saldıramayacağını SEVİNÇle karşlarken, yerine başka bir "piyon" yaratabileceğini düşünmek HÜZÜNLE karşılanıyordu.

Sevinç ile hüzün bir araya geldiğinde, "HüzünÇ" ile özetlenebilirdi. Melan-koliyi kolileyip depoya atabilecek bir sözcük türetilmişti artık.

Politikadaki sevinç ile hüzünden melankoli çıkarılamazdı kuşkusuz.

"Seni seviyorum ama kavuşmamıza aşılamaz engeller var"
kıvamında limon kokulu bir cümle bırakıldığında geriye,
sevilmeye değer birinin,
irade dışındaki bir olguyla,
tarihe gömmekle başlayan bir duygu,
yerini melankolik bir duruma bıraktığında,
hüzünç dalgası aşk rıhtımını dövmeye başlanmıştır artık.
Dalga kayadan birşey koparamasa da, altındaki toprağı için için oymayı sürdüreceği kestirilemezdi ki o zaman!

Yürekten kopan üç damlalık hüznün üzerine, sevildiğini hissedişin izdüşümündeki iki damla sevinci eklediğimizde, artan bir damlalık hüznün yakmadığını sanıyoruz.

Ama, saman ateşi gibi içinden yürüyen köz, zararın farkını yürek yorgunluğu masajına döndürüyor adeta..
Çevreniz tarafından standart yaşam algısının dışına taştığınız farkedildiğinde, köşeli parantez içine alınıveriyorsunuz.

İşte o zaman başlıyor yalnız kalma isteğinizi "hüzünç" olarak ifade etmeye. Karmaşık ve de sarmaşık duyguların özeti olarak arşivinize yerleşiveriyor o.

Sevgiliye kavuşamamaktan hüzünçlü, aynı zamanda kalbine bağışıklık kazandıran Fuzuli, sevgilisini yanında görünce, "çıkarın şunu odamdan, onun hayali yetiyor bana" diyerek, melankolizmi Divan Edebiyatına aşılıyordu...
Ve Nazım Hikmet'in Tahir ile Zühre Aşkı da öyle...

"Melankolizm-hüzünçizm" ideolojisi gibi...
Aşk illüzyonu, sevgi savurganlığna götürüyor insanı ama şöyle formüle edenler de var:

*akilli erkek + akilli kadin = ask (sevinç)

* akilli erkek + aptal kadin = iliski (hüzünç)

* aptal erkek + akilli kadin = evlilik (hüzünç)

* aptal erkek + aptal kadin = hamilelik(sadece hüzün)

(parantez içi ekler bana aittir, çok linki olan bu formülün asıl kaynağı bilinmiyor)