24.3.11

Blogger yasağında suç ve ceza kavramı

Eskiden sendikalar kapitalist rejimin güvenliği bahanesiyle, egemenlerin korkulu rüyasıydı; onu "liberal operasyon" ile hallettiler. Günümüzde sosyal medya sendikaların yerini almış gibi görülüyor. Ve onun da icabına bakıyorlar.
YouTobe yasağı, telefon ve msn dinlemeler, kitap yasağı, Blogger yasağı...vs.
İşin tuhaf yanı,  işlemediğim bir suç için  yasaklı olmak! Komşu elektirik faturasının borcunu ödemiyor diye mahallenin elektriğini kesmek gibi...
Örnek, Bu Siteye erişim yazarı tarafından taa 2007 yılında  (terkedilerek) engellenmişti. Belki şifresi bile kayıp... Kapalı siteye bir yasak da mahkemeden gelince, bana göre çifte sabıklı site ünvanını aldı ve biraz da mizahlık durum oluştu..

Ölüye kurşun sıkmak denir buna.

Evet, Blogger bizim mülkiyetimizde olan birşey değil. Bu yüzden bir hak iddiasında bulunamayız. Çünkü direk bir bedel ödemiyoruz. Ancak, Bu bloggeri kullanırken, bize bu hizmeti sunan kurum ile (ücet edemiyor  olsak da) bir sözleşme imzalamışız.  Bunu bize sunmuş olanların bu işten aldıkları maddi bedel, bizim sayemizde dolaylı olarak gerçekleşiyordur.
Burda insanın gururna dokunan şey, "yasakçılık zihniyeti" ve işlenmeyen suçtan dolayı ceza almayı kanıksatmaktır.
Blogger yasağı Cumhurbaşkanı Gül'ün de gündeminde. Bu konuda çok sayıda mesaj aldığını söyleyen Gül, sorunun çözümü için gereken girişimlerde bulunacağını duyurdu.


"Mısırlı gençler, sosyal medyanın gücünü o kadar etkin kullanmışlar ki eski yöneticilerin tedbir almasına bile fırsat kalmamış


-Bu olayla bir kez daha şu kanaatim pekişti: İletişim teknolojilerinin eriştiği bu güç karşısında hiçbir kapalı rejimin uzun vadede ayakta kalması mümkün değil"


demiş Cumhurbaşkanımız  Abdullah Gül

Cumhurbaşkanı, "Korkunun ecele faydası yok" demek istiyor olabilir mi?
Ya da AKP rejiminin yasaklarını...? Kafam karıştı biraz!

 İcraat değil ama cesaret kapsamında da olsa doğruları söyleyebilmek, takdire değer.
Rejim açısından işin asıl püf noktası,  yasakların uygulamada kalması ve prova edilmiş olmasıdır.  Cumhurbaşkanı'nın karşı olması kariyer tamiratından öte gitmiyor. Yoksa böyle karmaşaları önleyecek yasa beş dakikada çıkardı....

17.3.11

Doktorlar ve “Ter-for-mans” kriteri


bu ışıkta amaliyat olur mu?
Doktorlar ve “Ter-for-mans” kriteri

Ter-formans diyorum çünkü, sağlık çalışanlarına uygulanan performans ölçümünün “ter” ölçmenin dışında bir işlevinin olmadığını anlatmaya çalışacağım.
Bu konu bizi uzunca bir “emek-değer” ve artıdeğer teorisine götürse de, konuyu fazla dağıtmak istemiyorum.

14 Mart, “Tıp Haftası”nın başlangıç günüydü.
Böyle “günler”, bir şeyleri hatırlamak ve hatırlatmak için seçilmiş kırmızı renkli sinyal lambasını andırsa da, Hükümetin AKP ampulü nün yanında sönük kalacağı kesin. Doktorların isyanı bu küçük sinyal ile anlaşılmazsa “grev alarmı” vermeye hazırlanacaklar.

Sağlık çalışanlarının bu tepkileri hükümet ve “hastane müşterisi” cephesinden balkılınca,
“sıkıya gelemiyorlar” anlamı öne çıkıyor.
S. Çalışanları cephesinden bakılınca, "uygulama yöntemi ile amaç" arasındaki çelişkinin vatandaşa ve mesleki gelişime daha çok zarar verebileceği….

İşletme eğitimi alan ve doktor adayı babası, aynı zamanda sağlık politikasıyla geçmişte cebelleşen biri olarak konuya objektif yaklaşmaya çalışacağım.

Kamu yönetimlerinde performans güdülemesi gibi bir gelenek çok uzun zamandır yoktu. Liberal hükümetlerin şirket yönetme yöntemlerini kamuya da uygulamaya koyma girişimleri, (AKP ile) yeni sayılır.
Kamu kurumlarında iş ahlakının vatandaşa “illallah” dedirtecek yıllarını çok yaşadı ve yaşıyor bu toplum. Seksen yıllık Cumhuriyet tarihinde ilk on yılı ve eğitim alanında Köy Enstitüleri dönemini bir kenara koyarsak, geriye kalan zamanda Avrupalıların kalkınmışlık hızı bizi kıskandırdığı kadar utandırıyor da. Bu anlamda baktığımızda hükümetin rüzgarı ardına aldığı söylenebilir.

“doktor-hasta (ve yakınları)” arasındaki buzlu ilişkinin, hükümet tarafından siyasal hamleye dönüştürülmesi kaçınılmazdı. Konunun içeriği AKP’nin oy tabanı tarafından tam olarak anlaşılmasa da, olayın çerçeve görüntüsü Hükümetin tezini güçlendiriyor gibi.
Liberal politika böyle bir şey; fırsatları ganimete dönüştürme sanatı.

Mevcut hükümetin öncülerinin ideolojik derinliğinde “cumhuriyet-osmanlı” rövanşlaşmasının olduğu bir gerçek. Bu yüzden tüm cumhuriyetçi kurumlarla çatışmasında, halkın masum beklentilerinden yararlanması da –haklı olarak- kaçınılmaz.

Ancak, çerçevenin içini okumadan, ortadaki sorunun asıl sorumlusunu ve çözüm yollarını bulması zorlaşacaktır. Böyle olunca, hükümetin özellikle aydın çevrelerle girdiği düellolarda etik olarak yenik çıksa da, politikanın demogojik tutamağı rüzgarı tersine çevirmeyi sağlayabiliyor. Tanığı olduğumuz tarihte bunu en iyi becerenlerden biri S. Demirel iken, ikincisinin –birazcık mimik tarzı farklı olsa da- Tayyip Erdoğan olduğu söylenebilir. Yazı uzayacak, konuyu dağıtmayalım evet.

Ne diyorduk,
Performans programı bir çeşit “emek güdülemesi” anlamına gelir. Performans ölçümü bildiğimiz işletme-şirket faaliyetlerinde üretimi ve kaliteyi artırmak amacıyla, o iş yerinde bütün çalışanların ilgi-bilgi ve özverisini devreye sokmayı amaçlar.

 Performans Yönetimi nin İşletmeler kategorisinde, kısaca ana ilkeleri ve amaçları şunlardır:

Organizasyon amaçlarının gerçekleştirilmesi, bölümlerin ve bireylerin tamamının katılımına ve
dengelenmiş hedefler doğrultusunda iyi performans göstermelerine bağlıdır. Kuşkusuz, asıl amaç
organizasyon başarısının/performansının sağlanmasıdır.

1- İş dünyasındaki gelişmelere ayak uydurmak, iç müşteri kavramını yerleştirerek takım
çalışmasını geliştirmek, müşteri odaklı bir kültür yaratmak ve sürekli gelişme felsefesine katkı sağlamak
2- Örgütün yakın gelecekteki vizyonunu sağlamak ve arzu edilen örgüt kültürünün gelişimine katkı sağlamak
3- İşgücü planlaması için personel envanteri hazırlamak, organizasyonel ve kişisel hedeflerin
entegrasyonunu sağlayarak, iş ilişkilerini geliştirmek ve öğrenen organizasyon felsefesine katkı sağlamak
4- Yılda bir kez sübjektif değerlendirme yerine, yıl (dönem) boyunca sürekli ve objektif bir
değerlendirme ile çalışanların zayıf veya gelişmeye açık olduğu yönleri ile kuvvetli olduğu
yönlerini belirlemek, yeteneklerini geliştirmek, iş memnuniyetini arttırmak, yaratıcılıklarını ve tüm potansiyellerini kullanma olanağını sağlamak
5- Çalışanların şirket hedefine katkıları oranında ücret, prim, ödüllendirme, onurlandırma,
cezalandırma, gelişme, terfi, nakil ve eğitim, vb. insan kaynakları sistemlerine bilgi (girdi) sağlamak

Performans değerlendirmenin amaçları böyle iken, doktorların itiraz ettiği durumlar dikkate değer.
İlk başta, “bireylerin tamamının katılımına” diye bir ilke var ki, Tabip Odalarının görüşü dahi alınmadan oluşturulan performans kriteri baştan ölü doğmuş oluyor.

1. Maddede belirtilen “müşteri odaklı” yaklaşımın sağlık politikasında hastaya en büyük kötülük olacağı… yoksuldan müşteri olursa, “paran yoksa performans ne işe yarar”! dedirtiyor insana. Bu programın ileride hastaneleri tamamen özelleştirmeye hazırlama programı olduğu iddia ediliyor.
2. maddede “örgüt kültürün”den söz ediliyor. Doktorların dikkat çektiği durumun odak noktası tam da burası. Performanstan beklenen sadece çok sayıda hasta vizit ise, sürekli (pahalı) yenilikleri izlemesi gereken tıp camiası örgüt kültürünü ne zaman geliştirecek? “Az vizit az para çok vizit çok para” ise, kalite bunun neresinde?
3. maddede “öğrenen organizasyon” kavramının zaman-vizit ilişkisiyle sekteye uğrayacağı.
4. maddede “iş memnuniyetini ve yaratıcılıklarını arttırmak”.
Doktorlar diyor ki “hükümet bizi böyle hadım ediyorsun, hükümet diyor ki çok çocuk isterim”.
5. Mddede “onurlandırma”dan söz ediliyor. Bir iş yerinde arkada kırbaç ile ve ön tarafta bir tutam ot ile sağlanacak onurlandırmayı doktorlar yutmaz gibime geliyor.

Görüldüğü gibi, performans amaçlarından beş maddelik özetin içeriği delik deşik bir su bidonunu andırıyor.

Bu konu, HİPOKRAT “SÖZ”VERİSİni eklemeden eksik kalır:

"Tıp fakültesinden aldığım bu diplomanın bana kazandırdığı hak ve yetkileri kötüye kullanmayacağıma hayatımı insanlık hizmetlerine adayacağıma insan hayatına mutlak surette saygı göstereceğime ve bilgilerimi insanlık aleyhine kullanmayacağıma mesleğim dolayısıyla öğrendiğim sırları saklayacağıma hocalarıma ve meslektaşlarıma saygı göstereceğime din, milliyet, cinsiyet, ırk ve parti farklarının görevimle vicdanım arasına girmesine izin vermeyeceğime mesleğimi dürüstlükle ve onurla yapacağıma namusum ve şerefim üzerine yemin ederim."

Kalitenin, ne yem ile ne de yemin ile olmadığı milletvekillerinden de anlaşılabilir de.....

Öyleyse  BU YAZI hükümetimizin liberal ideolojisine kapak olsun.


zihni örer

7.3.11

kadın onuru ve portakal

 KADIN ONURUnun matematiksel ifadesi =Kadının özgürlük talebi/Tacizciler+sapıklar+töreciler+maçolar ve bütün eşitlik karşıtları)


Pay kısmındaki  değer büyüdükçe kadın onuru artar. Paydadaki değerler büyüdükçe kadın onuru azalır. Paydadaki değerlerin değişmesinde erkek cinsiyetinin feodal kültür etkisi kadar, kadın toplumunun genel olarak nesil yetiştirmedeki yanlışlarından ve eksiklerinden de kaynaklanabilir. Saldırıya maruz kalan kadın açısından onur değişimi olmaz, ancak toplumsal algı ve moral bakımından olumsuz etkiler.

 Hayatı eşit paylaşmak huzur ve mutluluğun kışkırtıcı nedenidir…
Valla doğru söylüyorum, inanmıyorsanız bir de BURAya bakın


1 Ara 2007 tarihinde yüklendi/Kadir Binici

inadına sevgili



5.3.11

teşekkürler Sabahattin Hocam



Okuma Odası
27 Ekim 2017 Cuma
SEZİ-YORUM / Zehni Örer
https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh7qZ4oJvPqbLiUv7RzC8l5y56MTx8oAzWFEKt1TU13CkqEIy-s4Ebn3KB1kN_nc29yKVfCndAJ7ZDbHCEB1zGi_ggb1km9XphW471WhUA2Rg1wzzyzxA5Rdaocem8d36fHcnD8IA/s640/Yeni+Resim+%25284%2529.png
SEZİ-YORUM/ Edebiyat-felsefe-ekonomi-politika-müzik...

https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXMppX_h94WlF9vs1P5vpQupVcW4JTkmxC7DmxHBbImdOYEC_4CvkRZ1Js9M4q6nNaq3rfpzi-i-wMoV3F1GkhIihifLcTF4zLdqosjmmRn5tteRuhyjE3Dw6T4hvX0XknXlLM/s400/05c1065fc6336b86e5c49e8b95363e47.gif

Merhaba,

Sezi-Yorum blogundayız şimdi.  Burada hem sezecek hem de yorumlayacağız.

Sezmek nedir biliriz; ama hatırlatalım yine de:

Sezmek: 1.Açık bir belirti olmadığı halde, olmuş ya da olacak bir şeyi içgüdüsel olarak kestirmek, duyumsamak. 2. İçgüdüsel olarak anlamak, fark etmek.

Anlayacağınız öyle kolay değil sezmek. Ama Zehni’nin blogunda sezme işinin kolay olduğunu göreceksiniz. Çünkü yazdıkları, belirtiler de veriyor, ipuçları da... Yani farkı fark edebiliyoruz.

Yine sözlüğe bakarak yorumun ne olduğunu öğrenmeye çalışıyoruz:

Yorum: 1. Bir yazının, bir sözün, bir metnin ya da bir yapıtın anlaşılması güç yönlerini açıklayarak aydınlığa kavuşturma, belli bir görüşe göre açıklama.
2. Bir olayı belli bir görüşe göre değerlendirme, açıklama.

İşte, bu zor...  Öyle, “eline sağlık, kalemine ve gönlüne sağlık” diye yazmakla sıyrılamayız bu işten. Hele belli bir görüşe göre aydınlatma?

 Zehni’nin yazıları belli bir görüşe göre aydınlatılabilseydi keşke... Ama merak etmeyin, bizim yapamadığımızı kendisi yapıyor. Yani yorumluyor da. O kadarla da kalmıyor çözümler de üretiyor.

SeziYorum

Blogun özelliklerini anlatacak yerde sözü dolaştırıp duruyoruz. Eee, kolay değil bu. Edebiyat-felsefe-ekonomi-politika-müzik.. kısaca her şey var bu blogta. Hangi birinden söz edeyim. “En iyisi kısa kes de blogtan seçmelere geçelim” diyenleriniz de çoktur ihtimal. En başta da  Zehni, kısa yazmamı ister. Bunu nerden mi anladım?

Zehni Örer şöyle diyor bir yazısında:

         “Hani bir söz vardır büroların duvarına asılır:

"ziyaretin kısası makbuldür"

bunun üzerine, "yazının kısası makbuldür" diyelim de kendimize haklılık payı icat edelim.

Uzun yazmak benim de normal tarzım değildir aslında da... Bazı kısa sözler, keskin bıçağa benzer.

Ama bu demek değildir ki, uzun yazılar kötü! Asla... zaman bulmuşsam, zevkle okuyorum uzun yazanları.”[i]

İşte, benden de keskin bıçağa benzer bir söz:

Zehni Örer’in   her satırının hatta her kelimesinin altında irdelenmesi gereken düşünce ve duygular da saklıdır.

Saklı olanları bulmaya çalışalım mı?

Haydi, kolay gelsin.

Sabahattin Gencal (Emekli Öğretmen)




[i] https://zihniorer.blogspot.com.tr/2006/08/sanatn-tkrld-yer_06.html

https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXMppX_h94WlF9vs1P5vpQupVcW4JTkmxC7DmxHBbImdOYEC_4CvkRZ1Js9M4q6nNaq3rfpzi-i-wMoV3F1GkhIihifLcTF4zLdqosjmmRn5tteRuhyjE3Dw6T4hvX0XknXlLM/s400/05c1065fc6336b86e5c49e8b95363e47.gif


https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjLiuChir_GBcQ4iez3EBgJStbIEN5QGql3amdR333zMrSCwgasx9ova_35KSu8yxIWwANJ7n8RkBqmlhr85qYEcJBpH86TcGzG8jEFmw9gKHiD44LIfBD-haoptzyZz6B0PhdSMQ/s1600/%25C5%259Fevket+y%25C3%25BCcel+1930-+2001.jpg
Şevket Yücel-1930-2001  

12.2.11
bir sevgi adamı'nın suçu
    
"Yazar öğrencisi" olmanın tadında bir duygu ki, hafızamda iz bırakan -Ziya Şirincan'dan sonra- ikinci göz ağrımdı O. Diyarbakır Köy Enstitüsü mezunlarından Şevket Yücel.

Yerleşik ve küflenmiş ufkumu böbrek taşı gibi yerinden oynatan ilk etkendi O'nun farklı duruşu. Yan sınıflara taşan gürültüye aldırmadan ders anlatmaya devam edişinde bir giz vardı. Derste anlattıklarını dinlemeleri için öğrencilerini uyardığına hiç tanık olmamıştım. "Eti babanın, kemiği öğretmenin" olan eğitim klasiğinin, istatistik sonuçlarına karşı bir tavırdı sanki. İlkokulda cetvel darbesinden şişen parmak uçlarımızın acısına karşı bir pansuman gibiydi. Bazen tavana, bazen karşı duvara bakardı anlatırken. Çoğunlukla benim ve iki arkadaşımın sırası yanında, periyodik aralıklarla, dakikalarca ayakta durarak ders anlatışında bir giz mi vardı?

Bireyin günlük tükettiği elektrik ve su miktarı
uygarlık ölçüsü sayılıyor da,
öğrendiğimiz, ürettiğimiz
ve
 tükettiğimiz bilgi miktarı
neden uygarlık ölçüsü sayılmasın.
Zehni Örer

27.12.10
Zaman ve Biz
Astronomik yılbaşı bizi bir türlü uyduramadı kendi kuralına. Yılbaşı kutlamamızı gerektiren zaman dönümü tanıştığımız yılın ilk günüydü de ondan.
         Sayısal  zaman kenardan köşeden ilişse de bazen saç tellerimizin rengine, belki biraz da göz kapaklarımızın perdesine, henüz teslim olmamanın heyecanı, yatay düzleme onbeş derecelik  yükselen açıyla seyrediyor. 

Sevgililer güneşin batışını, bir günün daha kayboluşuyla  değil, renginin kızıllığıyla aşklarının örtüşmesi ve bir sonraki günün taze bir başlangıcı olacağıyla özdeşleştirirler,  Yılların bir bir gidişini de öyle.
         Hayat suyunun yavaş yavaş çekilmesine “yaşlanmak” derler genellikle.
Biz “Yaş”lanmaya  sözcüğün öteki ikizi ve varlığımızın kökeninde atıl duran yanından  bakanlardanız, “ıslanmak” gibi… 
https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiEtsNiIPKYQGv5_CUZzazBObmgm20LXhXjbHQR4F3qiJU4na1Rv95asySK4z9Egr88IIg9ztvSvMuzw0S_5ebMub-H-bvebBFjrNZJd-6hjvgQey-IRRZ83A8tAllt9J2-4w6A6g/s640/Ads%25C4%25B1z-crop.png


  19.10.10

Müziğin Sekiz Rengi
İnsan, hem maddi hem de manevi yapısından dolayı her iki özelliğin de çeşitli derecelerde doyuma ihtiyacı olduğu bilinir. Bu dünyada temel maddi ihtiyaçlar öncelikle güvenceye alınmışsa, ruhun da doyum gereksinimleri belirli basamaklarda ortaya çıkmaya başlayacaktır. Renkler ve melodik sesler bu ihtiyacın giderilmesinde ana öğe olarak, hayatımızdaki anlamı güçlendiren ve zenginleştiren önemli bir değer olmalı.
Güneş’in “8” rengi “8” notada sayı olarak rastlantı mıdır, yoksa mucize mi? Bunu biz değil ancak  Ömer Çelakıl-lı bilir:)
(...)
Renk, Işığın cisimlere çarptıktan sonra yansıyarak görme duyumuzda bıraktığı etkiye deniyormuş.
Müzik ise sesin kulağımıza çarptıktan sonra yansıyarak beynimize uğrayan ve oradan ruhumuzda estetize olan etkiye denir.


https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXMppX_h94WlF9vs1P5vpQupVcW4JTkmxC7DmxHBbImdOYEC_4CvkRZ1Js9M4q6nNaq3rfpzi-i-wMoV3F1GkhIihifLcTF4zLdqosjmmRn5tteRuhyjE3Dw6T4hvX0XknXlLM/s320/05c1065fc6336b86e5c49e8b95363e47.gif

https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhHxgv7Ll95lzuPxYwyInsEhKooX7tcqSVs6yZwIJF5zbq6mwua6u-u8Yepi44SrTzaFP_VvsUyabbypEz5KXxvNAP13oqMtNQyu_jrlyutvxQEnWNCcXa-0q3QLxAqFoqVOoMQ0g/s320/photo.jpg
Zehni ÖRER

Zehni ÖRER, K.Maraş doğumlu. 11 yaşına kadar aile çatısında köy çocuğu, sonrasında seyyar ikamet ile kentli yaşamını sürdürmektedir.

ODTÜ Gaziantep Mühendislik Fakültesi (mezun olduktan sonra Gaziantep Üniversitesi oldu) Elektrik ön lisans, AÖF İşletme lisans mezunu.

Yazma tutkusuna, Orta okul Türkçe Öğretmeni (Dicle Köy Enstitüsü ve Ankara Gazi Eğitim mezunu),  yazar Şevket Yücel’in öğretileri ve motivasyonu etkili oldu. Endüstri Meslek Lisesi okul gazetesini yöneterek ve yazarak, yazı hayatı ivme kazandı.

 İlk makalesi 17 yaşında, “Dostluk” başlığıyla, Osmaniye Cebelibereket Gazetesi’nde köşe yazısı olarak yayımlandı.
"Hatay Gazetesi", "Hatay Ses Gazetesi" ve "Ekovizyon Dergisi"nde yazdı. "Hatay Olay" ve" çizgi üstü Bakış Dergileri"nde genel yayın yönetmenliği, dergi kapak tasarımı ve yazarlık yaptı. "Haber Alanya Gazetesi"nde 1 yıl "bence" köşesiyle yazdı. İnternet ortamındaki çeşitli platformlarda yazmaya devam etmektedir.

  2013'ün Son Baharında (paralı)  iş hayatına son verdi. Yarım asırlık ömründen damıtarak biriktirdiği, hayata dair  gözlemlerini kitap olarak yazmaya başladı.

"Amele Mektebinde Soylu Rüyalar" Anı-Öykü kitabı, Öğretmenim Dergisi Yayınevi tarafından 2015 Ekim'de "Nar Kırığı" romanı da 2017'de , "Çarıklı Aşıklar" romanı 2018 Aralık'ta yayımlandı. "Aşk Sanığı" öykü kitabı yayına hazırdır.


https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXMppX_h94WlF9vs1P5vpQupVcW4JTkmxC7DmxHBbImdOYEC_4CvkRZ1Js9M4q6nNaq3rfpzi-i-wMoV3F1GkhIihifLcTF4zLdqosjmmRn5tteRuhyjE3Dw6T4hvX0XknXlLM/s320/05c1065fc6336b86e5c49e8b95363e47.gif

6.8.06
sanatın tükürüldüğü yer

Hayata, 4 farklı bakış paradigması olan insan vardır:

·        İki buçuk kuruşun deliğinden bakanlar (erdemliliğin bile ölçüsünü para olarak görenler)
·        Bacak arasından bakanlar (sexomanyaklar)
·        Renkli camdan bakanlar (hayalperest ve yoksul milliyetçiler)
·        Sade göz ile bakanlar (gerçekçiler, doğalcılar)

... Göz ile bakmak bakan kişiye göre her zaman değişecektir, 
gerçekçilik bile içinde öznel bir öğe barındırmak zorunda kalmaktadır.


https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXMppX_h94WlF9vs1P5vpQupVcW4JTkmxC7DmxHBbImdOYEC_4CvkRZ1Js9M4q6nNaq3rfpzi-i-wMoV3F1GkhIihifLcTF4zLdqosjmmRn5tteRuhyjE3Dw6T4hvX0XknXlLM/s320/05c1065fc6336b86e5c49e8b95363e47.gif

Amele Mektebinde Soylu Rüyalar ile ilgili görsel sonucu
Amele Mektebinde Soylu Rüyalar

"Bu kitap, İnsan geleceğini etkileyen mikro faktörlerin, genel kaliteye yansımasını konu edinir. Hayatını kurmak isteyen az gelişmiş herhangibir ülke insanının hilesiz, torpilsiz, desteksiz mücadele ederken, karşılaştığı yapay ve doğal zorluklara ve görünmez ayrıntıların neye mal olduğuna dikkat çeker. Bu kitap, 41 ara başlık altında yaşanmış, hissedilmiş, sıcağı sıcağına kendi kulvarında tartışılmış, tanıklıkların öyküsüdür. Bu kitapta, mizahı, hüznü, acısı, felsefesi... kısaca hayatın içi ve en azından ortalama birey olmanın mücadelesi vardır."
(Tanıtım Bülteninden)
https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXMppX_h94WlF9vs1P5vpQupVcW4JTkmxC7DmxHBbImdOYEC_4CvkRZ1Js9M4q6nNaq3rfpzi-i-wMoV3F1GkhIihifLcTF4zLdqosjmmRn5tteRuhyjE3Dw6T4hvX0XknXlLM/s320/05c1065fc6336b86e5c49e8b95363e47.gif

20.11.06
hayat

Düşünün ki bir ağaçtır insan,
kökleri DÜN,
gövdesi BUGÜN,
dalları YARIN olsun.

İnsan ki
en az bir ağaç kadar PANİKSİZ olsun.
z.ö.



7.12.06
ÖZGÜRLÜK HAKKINDA
Motoru: beyin,
yakıtı: bilgi,
yolu: kolektif yaşam alanı,
hızı: kültürel cesaret ve estetiği
olan "özgürlüğü" herhangi bir yol aracına benzetirsek, 

ONU VERİMLİ KULLANABİLMEK İÇİN:?



EHLİYET GEREKLİDİR.

Ancak, ehliyet verilmez, 
alınır.

16.3.07
"BLOG" VE GÜNÜN YAZISI
"Blog",  günlük tutma anlamına gelirmiş. Günlük tutmak bir anlamda kişinin kendinde olup biteni topluma yansıtmasına ve kişiliklerin en özgün yanıyla sunulmasına yarayan, toplumsal orkestranın melodik ritmini belirleyen bir fırsatlar teknolojisi.
Kağıt ve daha ötesinde ağaç katline giden yolun önemli oranda kapanmasını sağlayacak bir elektronik devrim gibi... profesyonel yazarlığa atılacak adımların ilk basamağı ve kitap basımevi lobilerinin de bir anlamda kaprislerinin kırılmasına yarayan fırsatlar bütünü.
Günlük hayata dair sosyal paylaşım, haberleşme,  amatörce ve maliyeti en düşük çapta topluma kendinden birşeyler katma fırsatı... velhasıl blog kısaca var olmanın  mikro fırsatı olarak topluma kendinden bir şeyler katmayı kışkırtan bir araç olarak bakabiliriz.

*
7.8.07
Sosyete Çevreciliği
Özel şirketler kârlarını, çevrenin ve hayatın genel kalitesinin bozulması pahasına kamu maliyetine yansıtmaktan kaçınmazlar. Hendelson’un yazdığı gibi onlar bize pırıl pırıl parlayan tabaklar ve çamaşırlardan bahsederler. Ama pırıl pırıl nehir, göl ve denizin bir bir elden çıktığını söylemeyi unuturlar, nedense. (f.Capra)
*
12.8.07
Mutluluk

Evrende zıtlıklarla var olan olgulardan biri de mutluluktur.
(...)
Mutluluk, performansı artıran etkenlerden biri olduğundan, üreteceğiniz değerin hatta etrafa yaydığınız pozitif enerjinin de kaynağı olabilmektesiniz.
Mutluluğun kaynakları nedir o zaman?
·        Başta güzellik?
·        Para; yani maddiyat?
·        Seks?
·        Beslenme?
·        İktidar?
·        Bilgi birikimi?
·        Cahillik?

23.8.07
SEVGİLİ İLİŞKİLERİ
İki erişkin (genellikle) zıt cinsin libido etkisine ve hayatın zor koşullarına karşı birlikte direnme-dayanışma-güven isteğinden doğan, özel sırlarının dahi rahatlıkla paylaşıldığı sıcak yakınlaşmanın adıdır.
İlişkinin asıl kökeni maddi-fiziksel gereksinimler iken, ilişkiyi tadlandıran ve yararlılığa yönelten maneviyat dediğimiz üst yapı mayasıdır.
         (...)
“Azgelişmiş” toplumlarda geleneklerin, özel ilişkilere müdahalesi, sevgili ilişkilerinin "samanlık" serüvenini yaratan ve aynayı çatlatan kırık yüzlerin çizgilerinden sızan kan damlaları, kızıl bela, "namus" kavramının abartılı yüzü de bir başka yanı.

https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXMppX_h94WlF9vs1P5vpQupVcW4JTkmxC7DmxHBbImdOYEC_4CvkRZ1Js9M4q6nNaq3rfpzi-i-wMoV3F1GkhIihifLcTF4zLdqosjmmRn5tteRuhyjE3Dw6T4hvX0XknXlLM/s320/05c1065fc6336b86e5c49e8b95363e47.gif

nar kırığı ile ilgili görsel sonucu
https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXMppX_h94WlF9vs1P5vpQupVcW4JTkmxC7DmxHBbImdOYEC_4CvkRZ1Js9M4q6nNaq3rfpzi-i-wMoV3F1GkhIihifLcTF4zLdqosjmmRn5tteRuhyjE3Dw6T4hvX0XknXlLM/s320/05c1065fc6336b86e5c49e8b95363e47.gif

1.12.07
SEZİ-YORUM
Sezi-p-öğreni-yorum-luyorum çözüp-ç-özümü-söylüyorum
Blogumuzda “logo sloganı” olarak kullandığım bu sözün anlamının, hangi felsefe akımının yansıması olduğunu düşünmeye başladım bir an.
"se-zi"yi, (bizim) adlarımızın ilk hecelerinin birleşiminden esinlenmiştim. “sezi-yorum”un, başlı başına bir düşünme biçimini işaret etmesi, başlangıçta bir rastlantıydı sadece.
Sayfayı her açışta karşılaştığım bu deyimin anlamı artık yüzüme bir sonbahar rüzgarı gibi vurmaya başladı. Bazı rüzgarlar okşardı ama bir deniz dalgasının en sert kayayı bile parçalayabilmesi gücünü anımsattı bu durum.
Buraya bıraktığımız her deyişin bir ağırlığı ve her açılışta başta göstermenin daha fazla bir sorumluluğu olmalıydı.
Biraz çabayla, onunla bağdaşan anlamların felsefi boyutlarını sermeye çalıştım.

19.5.08
KÜRESEL K(E)RİZ
Amerika’da “Mortgage krizi”, “peyk”indeki ülkeleri de krize sokmuş!
( kötü kader!..)
Tabi ki öyle olacak, alçakta durursan, ağzına girenin değil, kıçından çıkanın kokusunu duyarsın.
Nedense,
Amerika’daki işçilerin, siyahların, kırmızıların, esmerlerin “krizleri” hiçbir ülkenin “iş adamlarını” krize sokmuyor!
Bizde krizlerin yaşamasında birilerinin çıkarı varsa onun adına “canavar” derler: enflasyon canavarı, terör canavarı, trafik canavarı..yani, yakasından tutulacak olan adres kendileri değil, canavarlardır.

“HAVADAN SUDAN DÜŞÜNMEK”

Havalar soğudu.
Bulutlar Güneş ile aramızda “kara kedi” gibi ikircikli durmakta.  Su ve kar potansiyeli fizik ve kimyamız aracılığı ile ruhumuza (torpilli müdürlerin becerdiği gibi)  mobbing terörü uygulayadursun,  her kışın ilkbahara çıkan yol olduğunu biliyoruz.  Biliyoruz da  refleks ile değil, “bir durup düşünürsek” öyle….
Algımız, gitarın mi teli kadar tiz bu mevsimde. Gazı koz, rakıyı gazoz gibi anlamak her an olasılık kapsamında. 






 28.4.09
İman ve diyalektik
(...)
İnsanın dört zindanı
İnsanın Dört Zindanı/ Ali Şeriati, İslam Dünyasındaki şeriatçı okurların başucu kitabı olmuş. Sevgili Ağabeyim (kendileri, nesli tükenmekte olan saf-temiz Müslümanlardan biri olarak) bu kitabı mutlaka alıp okumamı istemişti. Kitabın aslını henüz bulamadım ama özetini ve eleştirileri (aslında övgüleri) okudum.
Bu kitabın, Marks-Engels’in “Alman İdeolojisi”nin basit bir eleştirisi olduğunu söyleyebilirim.
insanı baskı altına alan ve insanın özgürlüğünü kısıtlayan 4 zorlayıcı güç vardır” diyor.
1. Naturalizm (Doğanın zorlayıcı gücü)
2. Historizm (Tarihin zorlayıcı gücü)
3. Sosyolojizm (Toplumun zorlayıcı gücü)
4. İnsanın kendisi

21.2.11
Güneş enerjisinde Sosyalizmin tüyosu var
Günümüzde enerji kaynaklarının özel mülkiyeti oldu da, kapitalizm şu Güneşi bir türlü zapt edemedi ki insanlara kontörlü olarak satabilsinler!
Bundan birkaç asır önce, belki de tek asır önce, suyun parayla satılacağını söyleyen olsa inandırıcı olur muydu, bilinmez. Şimdilerde kamunun ortak kullanım alanları olan ormanların, deniz kıyılarının, kamu arazilerinin, yağmalanmasına politik kılıflar bulunabilmekte. Son otuz yılda kamu fabrikalarının “yakınlara” özel-leş-tirme adı altında peşkeş çekilmesi bile ekonomik kariyer olarak yutturulabiliyor.
Böyle giderse, güneşin zaptı yakın!


https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXMppX_h94WlF9vs1P5vpQupVcW4JTkmxC7DmxHBbImdOYEC_4CvkRZ1Js9M4q6nNaq3rfpzi-i-wMoV3F1GkhIihifLcTF4zLdqosjmmRn5tteRuhyjE3Dw6T4hvX0XknXlLM/s320/05c1065fc6336b86e5c49e8b95363e47.gif

https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj3tiV39xWo-dSJ8kLPiYPF4MhMH_mRSk0UPHFcY_gqnxejfSIzSE82bp58TvBbmZ__NVNjfy-dgNxOAMlchyphenhyphen_u8aZ1tgzdqcxguErV6kKyjdK-xRabp4egByZQbI2_IDJ12-lxIA/s400/kitap+fuar.jpg
5.3.16
İstanbul cnr expo kitap fuarında imza günümden resimler
"Güzel günler göreceğiz çocuklar"
Zehni Örer
https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXMppX_h94WlF9vs1P5vpQupVcW4JTkmxC7DmxHBbImdOYEC_4CvkRZ1Js9M4q6nNaq3rfpzi-i-wMoV3F1GkhIihifLcTF4zLdqosjmmRn5tteRuhyjE3Dw6T4hvX0XknXlLM/s320/05c1065fc6336b86e5c49e8b95363e47.gif

8.2.12
algıda seçicilik farkındalıktır
duymak ve anlamak
Politik söylemlerde sık duyduğumuz bir sözcüktür “algı”. Bir konunun anafikrine odaklanmanın ölçü birimi gibi kullanılır. “Algı” ile “farkındalık” aynı anlamı içeriyor gibi bilinse de, “farkındalık”ın bir adım daha derine işaret ettiğini düşünüyorum.
İçten ve dıştan gelen uyarıcıların duyumlar aracılığıyla anlamlı hale getirilmesine algı denir.
         Farkındalığı ise “odaklanmak” olarak yorumlayanlar var. Ortada dolaşan yorumlardan, TDK’nun algı yorumuna daha yakınım.
Algı, Bir şeye dikkati yönelterek o şeyin bilincine varma, idrak: “Bakmak için algılarımız yeter, görmek içinse salim bir kafa, ayıklık, şuur gereklidir/TDK
Tanımın asıl cümlesi algıyı belirtirken, eş cümlesi farkındalığı anlatıyor gibi.

https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXMppX_h94WlF9vs1P5vpQupVcW4JTkmxC7DmxHBbImdOYEC_4CvkRZ1Js9M4q6nNaq3rfpzi-i-wMoV3F1GkhIihifLcTF4zLdqosjmmRn5tteRuhyjE3Dw6T4hvX0XknXlLM/s320/05c1065fc6336b86e5c49e8b95363e47.gif

https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgggCuv_NaQr5YQPREt-u-Qw7_aY1a75mWEHDyeOjlCAhZCZOi2_wuxSF_3n7s3g7rXmSfAhVnn1KjRsMv8FK-rcxO_r7vUyqX7eI0v1Uwr_ZuIwLV-O06ShyL2E2E1le7N8WqHWw/s400/kitap+fuar%25C4%25B1.jpg

https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXMppX_h94WlF9vs1P5vpQupVcW4JTkmxC7DmxHBbImdOYEC_4CvkRZ1Js9M4q6nNaq3rfpzi-i-wMoV3F1GkhIihifLcTF4zLdqosjmmRn5tteRuhyjE3Dw6T4hvX0XknXlLM/s320/05c1065fc6336b86e5c49e8b95363e47.gif

20.3.12

Blog yazmanın düşündürdükleri
Blog yazmak benim için geçici bir heves değil. Eskiden yerel gazete ve dergilerde, ulusal gazetelerin konu yorum bölümlerinde bir şeyler karalarken, internet avantajı bu işi daha seri yapmamıza yaradı.
Okumak yemek gibiyse, bilgi vitamini ufkunuza güç katıyor. Hep vitamin depolamak bir süre sonra nasıl ki kolestrol, yağ gibi olumsuzluğa dönüşebiliyorsa, ardından spor yaparak dengeleri sağlıyorsunuz.
Yazmak  da okuyarak ve düşünerek ufkunuzda biriktirdiğiniz bilgi enerjisinin fazlasını deşarj ediyor, onu daha rahat işlerliğe dönüştürüyor, yenisine yer açıyor.

https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXMppX_h94WlF9vs1P5vpQupVcW4JTkmxC7DmxHBbImdOYEC_4CvkRZ1Js9M4q6nNaq3rfpzi-i-wMoV3F1GkhIihifLcTF4zLdqosjmmRn5tteRuhyjE3Dw6T4hvX0XknXlLM/s320/05c1065fc6336b86e5c49e8b95363e47.gif
“ANLAYANA SİVRİ SİNEK SAZ, ANLAMAYANA SİNEK ISIRIĞI AZ”
https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXMppX_h94WlF9vs1P5vpQupVcW4JTkmxC7DmxHBbImdOYEC_4CvkRZ1Js9M4q6nNaq3rfpzi-i-wMoV3F1GkhIihifLcTF4zLdqosjmmRn5tteRuhyjE3Dw6T4hvX0XknXlLM/s320/05c1065fc6336b86e5c49e8b95363e47.gif
5.11.14
Saygı nedir?
Saygı, her şeyden önce iki kutup gerektiren bir kavramdır. Duyan ve duyulan. Duyulan, asıl anlamın öznesidir. Duyan ise onun tamamlayıcısı.
Bir kişinin topluma yararlı olma özelliğinden ve bıraktığı eserinden dolayı farkında olunduğunu belli etme duygusudur. Bu duygu söz, beden ve somut eylemlerle gösterilmedikçe, saygı anlam bulmaz.
Saygı kişisel kazanımlar karşısında duyulacak bir tutum olamaz. Toplumsal olmak zorundadır.


https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXMppX_h94WlF9vs1P5vpQupVcW4JTkmxC7DmxHBbImdOYEC_4CvkRZ1Js9M4q6nNaq3rfpzi-i-wMoV3F1GkhIihifLcTF4zLdqosjmmRn5tteRuhyjE3Dw6T4hvX0XknXlLM/s320/05c1065fc6336b86e5c49e8b95363e47.gif

Zehni Örer
memleketin haline bakışımdır

https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXMppX_h94WlF9vs1P5vpQupVcW4JTkmxC7DmxHBbImdOYEC_4CvkRZ1Js9M4q6nNaq3rfpzi-i-wMoV3F1GkhIihifLcTF4zLdqosjmmRn5tteRuhyjE3Dw6T4hvX0XknXlLM/s320/05c1065fc6336b86e5c49e8b95363e47.gif


2.4.16
cahilliğin arz-talep eğrisi
“Bütün kötülüklerin başı cehalettir” demez miyiz zaman zaman?
İnkar etmeyelim şimdi, deriz valla. Deriz de, laftan öteye gidemezsek, köşeye sıkıştırılmış kedi gibi, bize çarpacak kötülüklere korkuyla baka kalırız hep.
Cahillik! Altınyıldız kumaştan olsa kimse üstüne almıyor “dilenci kılıklılar”dan başka.
Diplomalı ya da diplomasız cahilliğin bir ölçüsü olmalı değil mi? Şahsen kendim, cahil miyim aydın mıyım bilmek isterdim. Bu iş iltifatik sözlerle ya da hissetmekle olmuyor! Herkes egosunun kışkırtmasıyla kendini bir şeyler sanınca, itiş-kakışlar, budalalıklar ve ukalalıklar tavan yapıyor.
Şarkıcıdan akıl hocası, futbolcudan kanaat önderi, profesörden fikir suçlusu, veteriner-imamdan TÜBİTAK başkanı... her şey arap saçı gibi. Tabi ki yalan ve kurnazlıklar, bu ortamın arz-talep yasasına göre revaçta kalıyor!
Herhangi bir okul diploması ile aydınlanmayı karıştırdığımı düşünmeyin. Diplomalar meslek için, genel okumalar aydınlanmak içindir. (bu tespitimi farklı bakış açınızla geliştirebilirsiniz)


https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXMppX_h94WlF9vs1P5vpQupVcW4JTkmxC7DmxHBbImdOYEC_4CvkRZ1Js9M4q6nNaq3rfpzi-i-wMoV3F1GkhIihifLcTF4zLdqosjmmRn5tteRuhyjE3Dw6T4hvX0XknXlLM/s320/05c1065fc6336b86e5c49e8b95363e47.gif
Kendini Şiir İle Anlat
Önce kendimi anladığımı anlayıp
Sonra sıradanca anlatabildiğimi..
Korktuğum, kendim –içim- değil aslında,
Seçtiğim sözcüklerin sırıtkanlığı…
Herkes önüne bakar bakar da,
Ben sadece içime….
Diyor Montaigne.
Al biraz herkesten,
Biraz da Montaigne’den;
Budur, önce içine,
Sonra önüne bakan Ben.
Zihni Örer

https://www.antoloji.com/kendini-siir-ile-anlat-siiri/

https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXMppX_h94WlF9vs1P5vpQupVcW4JTkmxC7DmxHBbImdOYEC_4CvkRZ1Js9M4q6nNaq3rfpzi-i-wMoV3F1GkhIihifLcTF4zLdqosjmmRn5tteRuhyjE3Dw6T4hvX0XknXlLM/s320/05c1065fc6336b86e5c49e8b95363e47.gif

12.7.16
para, edebiyatın genetiğini bozar
Bir zamanlar, Cem Mumcu’nun keşfettiği “diz üstü edebiyat” vardı. Tam 1 yıl koşmuştum yayınevinin peşinden. Nezaketen, “he hı…” diyerek oyalamışlardı. Oyalandığım dönemde “diz üstü dil altı” (pardon o tansiyon hapıydı, doğrusu “diz altı” olacaktı) çok farkında olduğum bir tarz değildi. Ben yazmıştım, onu da edebiyat sanmıştım. Sevgili Fatih’in Apaçi serileri aklımı çelmişti de, O’nun torpiliyle muhatap alınmamı sağlamıştık. Yayınevlerinin bir yazar adayını eseriyle muhatap alması ille de sanasasyonik çabayla mümkünmüş. Onu öğrendim.
Neden diz üstü dedi buna Cem Mumcu? Nedenini sormadım elbette. Ama soran olmuş ve şu cevabı almış:
"Yazar olan insanların birçoğu hedef kitleyi düşünmeye başlar. Bir metni yazarken onun beğenilip beğenilmeyeceğini ya da satıp satmayacağını düşünmek o metni çuvallatır. Benim bloglarda gördüklerim bu tuzağa düşmemiş metinlerdi."
İnansak mı? Önemli olan okur adayında ilgi uyandırmak mı, bilgi uyandırmak mı? Bu soru burada kalsın öylece.

https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXMppX_h94WlF9vs1P5vpQupVcW4JTkmxC7DmxHBbImdOYEC_4CvkRZ1Js9M4q6nNaq3rfpzi-i-wMoV3F1GkhIihifLcTF4zLdqosjmmRn5tteRuhyjE3Dw6T4hvX0XknXlLM/s320/05c1065fc6336b86e5c49e8b95363e47.gif
İşte Öyle Yaşamak
(...)
Yaşamaktır,
düğümü kör eden ağıtları kanatmak
ve bu şarkıya akor basmak için tırnak uzatmaktır
yaşamak...
işte öyle

Zihni Örer


https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXMppX_h94WlF9vs1P5vpQupVcW4JTkmxC7DmxHBbImdOYEC_4CvkRZ1Js9M4q6nNaq3rfpzi-i-wMoV3F1GkhIihifLcTF4zLdqosjmmRn5tteRuhyjE3Dw6T4hvX0XknXlLM/s320/05c1065fc6336b86e5c49e8b95363e47.gif

8.7.17
bir deneme denemesi
Şeytanın kulağına kurşun, şu sıralar kendimi epeyce yakışıklı hissediyorum. Aslında uzun zamandır öyle olmadığımın farkındaydım. Fakat şu sıralar, arada bir kapıldığım anlardan biri. Sağolsun bunda berberim Memedin de payı var. Ama çok uzun sürmüyor. Saç dengeleri değişince, ölçüler de çığırından çıkıyor. Fiziki ölçülerimin dengeleri pek bozuk sayılmasa da, kafa kemiğimi ve bacak yapımı yeniden tasarlamak ve daha estetik yapmak isterdim doğrusu. Saçlarımın kafa coğrafyasındaki sınırları, saç teli kaçakları… ve diğer organların koordinatları tam estetik tamire muhtaç.
Tedavüldeki kültür diyo ki, “Allah öyle yaratmış, bozarsan isyan sayılır”. Biz de inanı-yoz... Dolayısıyla toka dahil hiçbir şey takmıyoz kafamıza. Desem de pek inanmayın. Tıraş, parlatıcı, şampuan, losyon, rolon, pafüm… vs gibi malzemeler metroseksüelliğe girmediğinden, rahatlıkla değerlendirebiliyorum. İşte bu noktadan sonra sözünü ettiğim sanal his peydahlanıyor içimde. Yakışıklıyım hissi…

https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXMppX_h94WlF9vs1P5vpQupVcW4JTkmxC7DmxHBbImdOYEC_4CvkRZ1Js9M4q6nNaq3rfpzi-i-wMoV3F1GkhIihifLcTF4zLdqosjmmRn5tteRuhyjE3Dw6T4hvX0XknXlLM/s320/05c1065fc6336b86e5c49e8b95363e47.gif
Kanunsuz Aşk
kanun?
sabıkalı aşık!
bu bir masumiyet!
Ama bir de suç.
Kafanın 'içi' arapsaçı bu kez!
Ne ariflere,
Ne de tariflere sormalı.
Ne kıvılcımı,
Ne de körüğü olmalı.
Bir bilmece deyip geçmeli,
Cevabı hiçlerden seçmeli.
(...)
Zihni Örer


https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXMppX_h94WlF9vs1P5vpQupVcW4JTkmxC7DmxHBbImdOYEC_4CvkRZ1Js9M4q6nNaq3rfpzi-i-wMoV3F1GkhIihifLcTF4zLdqosjmmRn5tteRuhyjE3Dw6T4hvX0XknXlLM/s320/05c1065fc6336b86e5c49e8b95363e47.gif


28.7.17
uygarlığın iki yüzü
otantik okumalar
Kent uygarlığında su bardağı ile yemek tabağı ya camdan, ya da porselenden yapılmış.
Yer, ya betondan ya da kaygan fayanstan....
Bu hayatta ilgi alanı binbir çeşit. Zaman su gibi akıp gidiyor; uygarlık, saatin djital göstergelerinde saniyleri hesaplıyor. Gerçeklerin gizlendiği detaylara bir türlü yetişemiyorsunuz. Aceleniz hep var. Son lokmayı yutmadan sofradan (pardon masadan) kalktınız ve telaştan ayağınız kaydı; bardak-tabak elinizden sert fayansların (tuzağına) düştü. Cam bardak -mı tabak mı neyse- parçaları her bir yana yana fırladı. İçinden sıvışan su yerin kayganlığını iyice kışkırttı. Islak yerde cambaz gibi yürüyebilseniz de, beyniniz normalden daha fazla enerji yakacaktır. Düpedüz stres nedeni!.. Hain cam parçalarını bir yıl boyunca toplasanız bitmez. Hatta velakin topladığınız parçacıkları tartsanız ilk halinden ağır geleceğini düşünürsünüz. O kadar yani! Kızdığınızdan böyledir bu.
Öyle ki, insan "kızınca kıyamet" koparabiliyor değer yargılarında.


https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXMppX_h94WlF9vs1P5vpQupVcW4JTkmxC7DmxHBbImdOYEC_4CvkRZ1Js9M4q6nNaq3rfpzi-i-wMoV3F1GkhIihifLcTF4zLdqosjmmRn5tteRuhyjE3Dw6T4hvX0XknXlLM/s320/05c1065fc6336b86e5c49e8b95363e47.gif

amatörce 2 deneme
zzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzz

zzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzz

https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXMppX_h94WlF9vs1P5vpQupVcW4JTkmxC7DmxHBbImdOYEC_4CvkRZ1Js9M4q6nNaq3rfpzi-i-wMoV3F1GkhIihifLcTF4zLdqosjmmRn5tteRuhyjE3Dw6T4hvX0XknXlLM/s640/05c1065fc6336b86e5c49e8b95363e47.gif
Gönderen Sabahattin Gencal zaman: 14:36 
2 yorum:
1.   https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgIxq9L52V7KtkRMUybEAD_HMqfrUT0TvX4usAivkJsdUHt_t2a1GkLIWyAVPTScHJH8AJ5Cq_LsttsbnJSEKHd9u3wiXZPLH4AhJSMNnh-nj2cV95n_bPcScbFqYd8euIvpUNp/s35/izlerveyansimalar.jpg
Sabahattin Hoca'm yaptığınız bu güzel çalışma ile ne güzel, bilmediğimiz bloggerlardan haberdar oluyoruz. Zihni Özer Bey'in adını ortak dostların platformlarından biliyordum, ancak bir blogu olduğunu bilmiyordum. Takibe aldım. Çok teşekkürler. Emeklerinize sağlık.

Başarılı çalışmalarınızın devamını diler,
Size ve ailenize, sağlık ve esenlik dolu günler temennisiyle..
1.      https://lh6.googleusercontent.com/-P57yYcOFFDc/AAAAAAAAAAI/AAAAAAAAEx4/HUB5dEPHRl0/s35-c/photo.jpg
Merhaba,
Yorumunuz için çok teşekkür ederim.
Sizlere de ailece sağlıklı ve mutlu günler dilerim.
Okumak bir deva, anlamak bir şifadır. ( R. Necdet Evrimer )
Okumak bir deva, anlamak bir şifadır.  ( R. Necdet Evrimer )
.
İçindekiler
·                                                                                                                                        01.Temel Kavramlar
·                                                                                                                                        02. Denemeler ve fikir yazıları
·                                                                                                                                        03. Anılarımdan ve anı ağırlıklı yazılarımdan
·                                                                                                                                        04. İz Bırakanlar
·                                                                                                                                        05. Kategorisiz yazılar
·                                                                                                                                        06. Çağrışımlar
·                                                                                                                                        07. Tanıtım yazıları
·                                                                                                                                        08. Mürekkep Lekeleri(Şiirler)
·                                                                                                                                        09. Felsefe Yazıları
·                                                                                                                                        10. Kategorisiz Yazılar (2)
Etkin olan da var, olmayan da...
·                                                                                                                                        Sabahattin Gencal'ın Blogları
Google+ Takip edenler
Okumak gibisi var mı?
·                                                                                                                                        Güzel, Yararlı ve Örnek Bloglar
En çok okunan yayınlar
·                                                                                                                                        https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEghR79SrQqUxmoS-6rX26NRmk7B_SbMQiDJxpfMBdmuTU4cydkEsTPr0t5c4T_XS6Nrj8-3WQTnJP7_qGsrU0oVWGoOVk2OSchDZ9AIFd8tTMpoGunnAfWsX6f1iGpeLjimiXj3aQ/w72-h72-p-k-no-nu/ssgen.jpg
                                                                              Değerli ağabeyim, dostum, meslektaşım, kayınbiraderim, teyzem...
·                                                                                                                                        Yunus Emrede Ahlâk Anlayışı
        Yunus Emre’nin Allah sevgisi, insan sevgisini de kapsar. Yunus Emre’nin insan sevgisi ahlâk görüşünü de kapsar. Bir benzetmeyle beli...
·                                                                                                                                        https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgv__ezgDeQ2f6lJ-X6jXCUW-HZlR38IaUrwZi3Ki0F4b2k8S09GJk9Q_-rBeHla1zqo3yPpWkkhNi4Vv_qEnXTut-reG2U9fxSAEW4UVP_XNfIGoKIukIhL6W4Z0gcKpmgG0dDXQ/w72-h72-p-k-no-nu/IMG-20171126-WA0003-crop-crop.jpg
Sabahattin Gencal İstanbul, 25. 11. 2017 Memleketimin insanlarıyla konuşmaya devam ediyorum. Daha doğrusu insanımızı konuşturmaya ve...
Öne Çıkan Yayın
      Fikir üretebilmenin yöntemlerini kuramsal olarak biliyoruz; ancak bir türlü fikir üretemiyoruz. Çünkü üretimin her aşamasında eksi...
https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg1OHmvulxWnOfHAxU-REWbNH666kLWNGpnjtfvAJ8tvs7MpqGfCIihnYHxLXwpe6W7CsIDvK5OpaGdtKvM2L68hyVKXtpxSCLnZRrd9dYrDpoV0ivenaAdSEtgYLJ6Bdn1Fe77WA/s1600/02.jpg
Blog Arşivi
                                                            
?????
Hakkımda
Fotoğrafım
İnsan henüz kendini tanıyamamıştır.
İzleyiciler
Bu Blogda Ara
Formun Üstü
Formun Altı
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Çeviri
Google ÇeviriÇeviri tarafından desteklenmektedir
Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı
Sparkline 282,238
İzlediğim Bloglar
·         
·         
·         
·         
·         
Harikalar Tic. teması. Blogger tarafından desteklenmektedir.