Meliha Güneş 40 günlük bebek iken Muş depreminin yıkımından bir rastlantı sonucu kurtulmuş, oradan Ankara’ya yerleşmiş şanslı insanlardan biri.
Meliha Güneş’in müzik hayatının, birbirinden farklı üç döneme ayrıldığını anlıyoruz.
İlk döneminde oldukça coşkulu, iliklerine kadar heyecan duyarak söylediği türküler, bir süre sonra zor dönemden geçtiği hissini uyandırıyor. Bu döneminde birkaç türküsünde kırılma, mekanize ruh, hüznün notayla uyuşmazlığı izlenimi veriyor…
Son birkaç yılda toparlandığını ve profesyonelliğin tahtına tekrar yerleştiği, güncel yaşamındaki coşku ve moral katsayısından ve bunun müziğine yansıyışından anlaşılıyor..
Profesyonelliğini, soy adından aldığı “Güneşin Kızı” ünvanıyla eşleştiriyor sevenleri.
“Deprem Kızı”, yurdumuzun doğusundaki halkın kara kaderine tanıklığını hafızasından silmemiş, sesinin tellerine ve duygusunun kıvrımlarına yerleştirmeyi başarmıştır.
Moral hamurunu, uygarlık yarışında nal toplayanlara karşı duyduğu öfkeyle yoğuranlardan biri.
Toplumunun dışlanan kesimlerine karşı limonata tadında bir tavır ki, öfkesini bir demet gül arasında sunabileceğini, hayat felsefesinin sözlere dökülen kısmından ve sosyal ilişkilerindeki hümanist ataklığından anlıyoruz.
Toplumunun dışlanan kesimlerine karşı limonata tadında bir tavır ki, öfkesini bir demet gül arasında sunabileceğini, hayat felsefesinin sözlere dökülen kısmından ve sosyal ilişkilerindeki hümanist ataklığından anlıyoruz.
Ses frekansındaki sinüsoidal dalganın fiziksel güzelliğiyle eşleşen valsine rağmen, magazin medyasının ilgi alanı dışında kalışı, seçkin duruşuna yorumlanabilir.
Sesindeki (aslında sesine yansıyan özel yaşamındaki) bütün (olası) pürüzlerin giderilmesi bir yana, artık böyle bir sesin, dinleme rekoruna gidecek müzik tarzına neden yönelmediği merak konusu? Naçizane böyle düşünüyorum.