30.10.07

geometrik mim ŞİİR

Sevgili ÖZGE MİMMMM'LEMİŞ.
Mimlenmekten "kalbura" dönmüşlüğümüzle, kendimizi elememiz isteniyorsa eleriz arkadaşım:)

Dörtlük demişsiniz ama, cevriyenin erkek versiyonu olarak, "dört de yetmez BEŞ tane"...vs. demişliğim olabilir, affola:)

Benim yüzüm budur sanıyorum
Çirkin mi diyorum, değil korkulu
Tarife göre bir atımlık tedirgin
Gününe göre azıcık anlaşılmaz
Geceye sorarsanız bir yere yolcu.


Edip Cansever

Şair Edip Cansever beni anlatmaya çalışmış ama,
"Ben" ile bir başkasını karıştırmış olabileceği şüphesiyle, kendimi matematik şiirine vurasım geldi. İyi mi ettim kötü mü, takdir-i dostlara kalmış.

********
Beni en iyi anlatan bir dörtlük;
Kısaca “kare” diyebilirsiniz.
Bazen zevkten örülü köşelerim,
Bir de olgunluktur asıl düşlerim.

Benliğimle kenar çizgilerimde değil,
Köşegenlerimin kesiştiği yerdeyim.
Köşegenlerimin X görüntüsü,
Sorulan bilinmeyen dörtlüğün örgüsü...

Burdan ötesini bir dörtlük değil,
Dört dörtlük şair anlatabilir ancak.
zihni

***********

Kurbanları sayıyorum:(intikamım acı olacak):)): EDİ.BEN

(neverland, cezasını çektiğinden, af olunmuştur)

KİRA DALI knz

Metin Bey soğuk yemek

ve Gaykedi

kolay gelsin

16.10.07

MİM şiiri

Sevgili Edi, BURAda bir kurşun atmış ama değmemiş:)
Evet, Edi'nin dediği gibi, "makyajsız resmim olmaz" yani hep makyajlı mı olur? peh peh peehh, (saçlara hafiften boya rütuşlarını saymazsak:).
Bunu dedim diye "metroseksüel" gibi iftira atana dikenli gül koklatırım haaa


Ama BURAda 12 den vurmuş:)). Dedik ki gardaş, gaderimizse çekerik. çekemezsek çeker giderik

işte buyrun:

öz geçmişim meğerse

Kendini anlatmak,
Hem de şiirle!
Oysa daha kolaydı
Deneme.

Önce kendimi anladığımı anlayıp
Sonra sıradanca anlatabildiğimi..
Korktuğum, kendim –içim- değil aslında,
Seçtiğim sözcüklerin sırıtkanlığı…
Herkes önüne bakar bakar da,
Ben sadece içime….
Diyor Montaigne.
Al biraz herkesten,
Biraz da Montaigne’den;
Budur, önce içine,
Sonra önüne bakan Ben.
İçimde hep yeşilimsi duygular,
Adeta özgürlüğümün podyum provası.
Önüme düştüğünde pembeye çalar kahrolası!.
Esince toz bulutunun  tozpembesi
Ondandır cazgırlığımın öfkesi.
Aahh ah!
Bir iç özgürlüğüm derdim,
Bir de dış özgürlüğüm.
İçim beni yakmadı ama,
Dışımdaki kundaklama sistemli.

Görmediğim her yer,
İlkinde ilginçtir bana.

Bilmediğim her konu
Ya enayiliğimin ya da
Mülayimliğimin dikenli yolu.

Gördüğünüz gibi
Hiçbirşey anlatamadım cancağızım
benim,
Seni anlatmak değil, yaşamak lazım
diyor sevgilim
zihni örer
itü sözlüklçü aysigma çalmış 12. sırada)

MİM zincirine bir halka eklenecekti:
NEVERLAND
şiir ile kendini ifade etmek

16.9.07

Gönül sohbet ister SOBE bahane

Neverland (Gülay)’ın daha önce sunduğu “sobe-1” için şunları demiştim:


Görünmez alemin, dostlukları gerçeğini aratmıyor sanki. Sevgili neverland'ı sobelemişler, Neverland da beni sobelemiş. Bu sıcak diyalogların ardındaki, küçük ayrıntılardan, daha fazlasını anlama isteği, sosyolojik gereksinimlerin "sınır ötesi hamlesi" olmalı.

***
Bu ikincisi ve seve-seve bir daha yanıtlıyorum:

Bu sobe disari cikarken yaniniza aldiginiz 6 seyle ilgili; imiş:

-Öncelikle yanıma alacağım ilk sırada Sevgili Eşim vardır.:)) bu biline:)) ( “şey” kategorisine girmiyor bu ama olsun...:))


1-Prensip olarak gömlek ve pantolonun çok cepli olanlarını giyerim. Elimde eşya taşımayı pek sevmem. Çünkü, yürürken ellerimin-kollarımın yürüyüş ritmine uyum sağlaması, yürüyüş zevki verir bana. Sanki uçan kuşların kanat çırpması, y da kuğu gölü bale figürü gibi… (bir de becerebilsem:))

2-Ceplerimde bulunması zorunlu şeyler öncelikle,

kredi kartları-bankamatikler-kimlik-ehliyet...

Hani, acil para ihtiyacı doğduğunda bir dosttan borç isteme devrini kapattık ya artık? Kredi ve bankamatik kartları icat oldu, borç ikramı son buldu. En yakın bankamatik kasası arar olduk. Kasa bir de çay ısmarlayabilse, belki dost boşluğunu doldurabilirdi; ama unuttuk onu! "Sol gözden sağ göze ancak yarar beklenir oldu".

Bankaların kart konusundaki gasplarını da burada yazsam, konu alır başını gider...


Malum ki ülkemiz KAP-KAÇçı cennetidir. Buradan sır veriyorum onlara ki, para kaynakları olan bu cüzdanım, pantolonumun dizden aşağı kısmındaki sağ cebinde durur. Eğer, “sağ”ımda bulunan bu cüzdanı kapmaya kalkıştıklarında, “sol”umda mevzilenmiş bulunan tekmeme de katlanmalıdırlar. Zira, “Sol”um hak yedirmeyi sindirmez:))


3-Cebimin birinde yine kap-kaç asalaklarına karşı savunma amaçlı iki alet bulunur: Bunlardan biri elektrik kontrol kalemi, diğeri “maket bıçağı”. Bu aletleri küçük meblağlar için kullanacak değilim elbette. Para miktarı biraz büyükse bankalar arası geçişlerde, korkutma amaçlı bir çizikle yetinebilirim. (bunu duymasınlar:)


4-Bir başka cebimde, otomobil kontağı ve ev-kapı anahtarlarım bulunur. Genellikle aynı halkada takılıdırlar ama, arabama mazot almaya yanaştığımda, araç kontağını kesinlikle ev anahtarlarından ayırırım, kontak mazot deposundayken, ev anahtarı cebime girer.


5-Bir başka cebimde, araç ruhsatım bulunur. Arasında nüfus cüzdanım ve vergi makbuzlarım... Yol kontrollerinde görevliye sunmak kolay oluyor böyle.


6-Bir başka cebimde, 250 yeni kuruş bulunur; o da bir simit parası:)). Kap-kaççılar nah bulur fazla nakiti üzerimde. Ama kredi kartıma ya da sokakta rastlayabileceğim başkasına yapılacak bir kap-kaç olayına da seyirci kalmayacağım bilinmelidir (tamam mı, anladınz mı düzenin bedavacı ürünleriii:)

Gömlek cebimde en az 3 tükenmez kalem ve kartım bulunur. Kartın arkasına, bir yerde duyduğum şarkı adını, bazen aklıma gelen hoş bir şiirsel cümleyi…vs yazmak içindir..

7-Bir başka cebimde flashdisk 256 Mb kapasiteli. Bir dosta uğradığımda, işe yarar programları alır ya da benekini veririm. Ve bir de cep takozu (tlf.)

***

Sobe nedir?

SOBE: Genellikle kovalamaca, saklambaç vb. çocuk oyunlarında, ebeden önce davranıp daha önce kararlaştırılmış yere ulaşıldığında söylenen söz. (TDK)


aslinda cok karismadigim bir oyun bu, ama sevgili Ilkay sobelemis yazmamak olmaz. dedi sevgili neverland. Zamansızlık nedeniyle mi, yoksa

“sobe” tanımına baktığımızda, çocuk oyunlarında… diye devam eden tanıma göre mi…. ?

Düşündüm de, bazen çocuklaşmak, çocuksu merakları doyurmak, içimizde saklı duran çocuğu sevindirmek.. öyle önemsiz olmasa gerek.


Alanya’da bir mahalle arasında dolaşırken (Sevgili Eşimle), tabanı çimlerle kaplı bir arsa üzerinde, kadın-erkek 8 kişinin çelik-çomak oynadıklarını gördük. Yaşları ortalama 80-90 civarında olan bu GENÇLER’in, Alman-Danimarka vatandaşı karması olduğunu öğrendik.


Daire içine diktikleri yuvarlak topacı vurarak daire dışına çıkarmayı başardıklarında attıkları kahkahayı izlemek-duymak, insanın büyümekten ne anladığını sorgulama ihtiyacını dayatıyordu.

Evet, sobe konusu bu olayı tekrar düşünmemi sağladı.

Sonra, bazen çocuklaşmadan, çocuklarla kontak kurmanın zorlukları da bir başka... Her yaşı hissedebilmek…….

Madem ki adettendir, ben de Can Dostum

CAn Dündar'ı sobeliyorum

Sevgiyle…

------------------------------------------------------------------------------------

7.9.07

Müzikal bir ilk AŞK ÖYKÜSÜ

*****************
MORAL GRAFİĞİ

edi.ben olarak bildiğimiz Sn. Hoca'mızın (öğretim görevlisidir kendileri) ilk AMATÖR bestesi
olarak dinlediğimiz bu şarkısını, izin alarak yayınlamak fırsatı verdiği için kendilerine teşekkür ediyorum ve devamını diliyorum.

Söz yazarı, beste ve seslendiren:

Edibe Özlem Birsöz

Orkestra ve müzik düzenleme:
Fatih (soy adını anımsayamadığımz bir dost)

Klip yapım:
Zihni Örer



26.8.07

AKŞ MAHKEMESİ

Soshunfu - Kaori Muraji
(A Song of Early Spring)

Play'e fare ile "tık" deyin,
(kedi ile olmaz)

*****************************************

AKŞ MAHKEMESİ

Aşka tanım uydurma gevezeliği yerine, onun izlerini sürüp, bıraktığı kokuları analiz etmeye uğraşacağız. Çünkü, tanımla uğraşacağımız ve onda kaybolacağımız yılları tecrübelerimize gömdük.

Aşkı tanımak için, tek yol onu tatmak… hani klasik olarak, "o anlatılmaz yaşanır" gibisinden. Yaşanır yaşanmasına da, "oh ve off!"ların düşündürdükleri nolacak? Düşünce, söze-yazıya- döküldüğü kadar düşüncedir.

Öyleyse?

Aşk bakir(e)lerinin burada diyeceği bir söz olmaz. Ama, aşkzedelerin yanıklarında, “gizli sanığa” karşı protesto metinleri yazılı…

Aşkın pratik yaşamımızı etkileyen nedenlerini mıncıklamak ve onun açtığı yaraların sıcaklığına ve yanığına püskürtebileceğimiz nefesleri üst üste koyabilmenin söz birliğine varabilmek….

Karşılıklı arabesk ağıtlar yakmanın edilgenlik yanından bir miktar yarar ummak, asıl dertleşmenin odağında, bir çeşit “metal tepki” boşalımını da hissedebilmek...

Her yetişkin insanın yaşamında, en az bir kez, (ve birçok kez) kaçınılmaz “aşk yanığı” olabilmekte.

Her insanın, aynı desenli aşk kapısından girdiğini düşünsek de, tıpkı bir itfaiye eri gibi, yangından çıkışlar farklı renkte olabilmekte.

Öyleyse,

*Nasıl aşık olunuyor?

*İlk etki-tepki kıvılcımlarının insan üzerindeki kimyasal değişimlerinin ruhsal egemenliğe dönüşümü nasıl oluşuyor?

*Coşkular nereye kadar?

* Hüzünlerin tetikleyici virüsleri ilk vuruşu nasıl yapıyor?

*24 saatlik sürede, aşığın üzerindeki etkileri nelerdir ve insanı dış çevreden nasıl soyutluyor?

*Ya aşık olunanın ne kadar umurundadır aşığın 24 saatlik teslimiyeti?

*Aşık olmanın konumu var mıdır? (yasak aşk dedikleri)

*Adliye mahkemeleri, bir köpek sesinin komşuya verdiği rahatsızlığı “muhakeme” eder de,

yaşanan bunca acıların karşılığında, bir “aşk mahkemesi” neden kurulamaz da, çözümler kül olmaya kadar iteklenebilir?

bu soruların yanıtlarını, aynı sayfaya iliştireceğiz. Öncelikle, ilgilenebilecek konukların uyarıcı yorumlarına ihtiyaç vardır. Saygılarımla