1.12.07

SEZİ-YORUM

Sezi-p-öğreni-yorum-luyorum çözüp-ç-özümü-söylüyorum

Blogumuzda “logo sloganı” olarak kullandığım bu sözün anlamının, hangi felsefe akımının yansıması olduğunu düşünmeye başladım bir an.

"se-zi"yi, (bizim) adlarımızın ilk hecelerinin birleşiminden esinlenmiştim. “sezi-yorum”un, başlı başına bir düşünme biçimini işaret etmesi, başlangıçta bir rastlantıydı sadece.

Sayfayı her açışta karşılaştığım bu deyimin anlamı artık yüzüme bir sonbahar rüzgarı gibi vurmaya başladı. Bazı rüzgarlar okşardı ama, bir deniz dalgasının en sert kayayı bile parçalayabilmesi gücünü anımsattı bu durum.

Buraya bıraktığımız her deyişin bir ağırlığı ve her açılışta başta göstermenin daha fazla bir sorumluluğu olmalıydı.

Biraz çabayla, onunla bğdaşan anlamların felsefi boyutlarını sermeye çalıştım.

* * *

Felsefe akımlarından “sezgicilik” çağrışımını ilk anda akla getirse de, sezgiyi, gerçeği tanımada sadece bir yön bulma başlama noktası olarak aldığım görülmektedir.

Sloganımızın son yükleminden anlaşıldığı gibi, detayları öğrenip kavramadan bir şeyin doğruluğuna karar vermeye çalışmak, Newton’un, (Quantum’dan habersiz) atom altı parçacıkların hareketini gözlemleme işini tanırya havale etmesine benzer.

Sözü fazla uzatmadan, tanımlara kısaca göz atalım:

Sezgicilik
Vikipedi, özgür ansiklopedi'den

Sezgicilik, felsefi bir kavram olarak sezgiye akıl, zihin ve soyut düşünme karşısında hem öncelik, hem de üstünlük tanıyan felsefe akımıdır.

Sezgiciliğe göre bilginin, özellikle de "felsefe bilgisinin" kaynağı ve temeli sezgidir. Burada önemli olan sezgi kavramının içeriğidir. Felsefi anlamda sezgi, bir tür açılma, doğrudan doğruya keşfedilme ve dolaysız, aracısız birden bire kavranılma anlamında kullanılmaktadır. Buna göre, varlıkları bize oldukları gibi veren bilgi, sezgidir.
"Ortaçağ felsefesinde" önemli isimlerden biri olan İmam Gazal'de, Gerçeklik sezgi ile bir kerede ve tam olarak kavranır, akla dayanan bilgi ise asla tam ve kesin olamaz düşüncesi bu felsefelerin ana tezidir. Böylece hem rasyonalizme hem de materyalizme bir karşı çıkış sözkonusu edilmektedir.

etikte sezgicilik: (duygu ve his etkinliği)

Eylemlerin doğru ya da yanlış oluşları, onlar üzerine düşünmeyle ulaşılacak bir sonuç değil, aksine doğrudan sezgiyle varılacak bir bilgidir.

düşünme ve deneyimin ötesinde bilgiye ve dolayısıyla sonuca sadece sezgiyle varılması gerektiğinden, etik sorunlarının genel sezgiyle tamamen uyumlu bir şekilde çözülmesine önem verilir.

Matematik felsefesinde sezggicilik:

Buna göre, matematiksel aksiyom doğrudan doğruya sezgi yoluyla kavranabilirler. Matematiksel önsellikler sezgi yoluyla kavranırlar ve bu nedenle de bu durum, matematiğin üstünlüğünü gösterir.

Akılcılık veya rasyonalizm olarak da adlandırılan, bilginin doğruluğunun duyum ve deneyimde değil düşünce ve zihinde temellendirilebileceğini öne süren felsefi görüş.

* * * *
Kendi koşullarının ürünü olan batı felsefesinin sınırlarını aşarak daha evrensel çizgiye oturduğuna ikna olduğum,

Yansıma teorisi ve Diyalektik Materyalizm
Diyalektik Materyalizm, genel felsefi kategorileri ve kavramları (var oluş-öz, biçim-töz, gerçeklik-yanılsama, nesnellik-hakikat, nedensellik-olasılık, zorunluluk-özgürlük vb.) da kullanır ve onlarla çalışır. Aydınlanma çağı'ndaki felsefi akımların çatıştıkları ve çözümleyemedikleri konuları (bilginin kaynağı, düşüncenin temeli, aklın yapısı ve işleyişi, duyumların yeri vb.) özgün -ve pozitif bilimlerce de kanıtlandığı üzere- çözümlere bağlamış, temel aldığı yasaların, gerçekliğin yasaları olarak formüle etmiştir. Yani, buna göre gerçekliğin(doğanın) işleyiş süreçlerinin yasaları, diyalektik materyalizmin bilgi mekanizmalarının da yasalarıdır. Düşünceyi maddenin, bilgiyi gerçekliğin bir yansıması olarak alması dolayısıyla "Yansıma Teorisi" olarak bilinen teoriyle aynı zemine dayandığı söylenebilir. Böylece de kendisini gerçekliğin isleyiş süreçlerine uyduran, daha doğrusu o süreçlerin zihinsel yansımalarının sonucu olan bir teori olarak ayrıcalıklı bir yere oturtur.

Benim için fikir, maddi dünyanın insan aklında yansımasından ve düşünce biçimlerine dönüşmesinden başka bir şey değildir."/Marks

15.11.07

mevsim karası




Duygularımın refleksine bulutların izdüşümü çullandı bu gün.

Mevsimin hüznüyle buruşan umudum, yüreğimde nemlenmeye başladı.
Başladı ama, gözyaşları, nasıl ki yürek yangınına pasif, sonbahar yağmuru da sarı yaprağa öyle yabancı; öleceklerle sürüneceklerin kaderi bir avuç insancığın elinde olunca!

Sardunyaların renksizliğiyle aynı hüznün panzehirini bir başka bahara iteklemek avuntusuyla süren ömrün anlamını bulamıyorum kendimde! Bunca anlamsızlığın karşısında anlamsız yaşayabilmenin anlamını da...!

Aynı ülkenin insanları arasındaki savaş kazanılsa da kaybedilse de sonuç değişmiyorken, barajlarınız dolsa ne olur, boş kalsa ne olur, kara buluta kan karıştıktan sonra!!

Penceremde soğuktan büzüşen kumruların güvenine bir avuç kırık buğday serpmenin utkusuyla, çiçek-böcek, kuş, türk ve kürtlerle ortak geleceğimizin bileşkesini, umudun çerçevesi yapıyorum en azından.

Ama???….

Böyle düzenler ve düzülenler diyarında bu nem, bir filizlenmenin sabrı yerine,
bir başka küflenmenin kuluçkasına yatacağı korkusuyla!..
İsyanımın kasları, bulutların karasıyla yumuşama eğilimindeyken,
miktarı bilinmedik enerjiler akıtıyor toprağa yine de.

Depreşmez mi, genel gidişatın çirkinliklerine yansıyan öfkem!.
Mevsim ıslaklığının umurunda ise çirkin savaşların yüreklere düşürdüğü ateşler?
“Hodri-meydan söndürsün öyleyse?” diyebildiğim bir gün.
Ve ”kader(!)i öyle uygun görülen”, terk edilmiş, üstü açık yuvanın evlatları,

ha öyle, ha böyle ölüme giderken..

Boyun eğdirmenin dışında bir yol yok mu, ölmeyi ve öldürmeyi göze aldırmaktan başka?

Soğuk mevsimin ıslak atmosferinde, ateş ve küf kokuları neyin paylaşımına bedel olabilir ki?

z.ö.

30.10.07

geometrik mim ŞİİR

Sevgili ÖZGE MİMMMM'LEMİŞ.
Mimlenmekten "kalbura" dönmüşlüğümüzle, kendimizi elememiz isteniyorsa eleriz arkadaşım:)

Dörtlük demişsiniz ama, cevriyenin erkek versiyonu olarak, "dört de yetmez BEŞ tane"...vs. demişliğim olabilir, affola:)

Benim yüzüm budur sanıyorum
Çirkin mi diyorum, değil korkulu
Tarife göre bir atımlık tedirgin
Gününe göre azıcık anlaşılmaz
Geceye sorarsanız bir yere yolcu.


Edip Cansever

Şair Edip Cansever beni anlatmaya çalışmış ama,
"Ben" ile bir başkasını karıştırmış olabileceği şüphesiyle, kendimi matematik şiirine vurasım geldi. İyi mi ettim kötü mü, takdir-i dostlara kalmış.

********
Beni en iyi anlatan bir dörtlük;
Kısaca “kare” diyebilirsiniz.
Bazen zevkten örülü köşelerim,
Bir de olgunluktur asıl düşlerim.

Benliğimle kenar çizgilerimde değil,
Köşegenlerimin kesiştiği yerdeyim.
Köşegenlerimin X görüntüsü,
Sorulan bilinmeyen dörtlüğün örgüsü...

Burdan ötesini bir dörtlük değil,
Dört dörtlük şair anlatabilir ancak.
zihni

***********

Kurbanları sayıyorum:(intikamım acı olacak):)): EDİ.BEN

(neverland, cezasını çektiğinden, af olunmuştur)

KİRA DALI knz

Metin Bey soğuk yemek

ve Gaykedi

kolay gelsin

16.10.07

MİM şiiri

Sevgili Edi, BURAda bir kurşun atmış ama değmemiş:)
Evet, Edi'nin dediği gibi, "makyajsız resmim olmaz" yani hep makyajlı mı olur? peh peh peehh, (saçlara hafiften boya rütuşlarını saymazsak:).
Bunu dedim diye "metroseksüel" gibi iftira atana dikenli gül koklatırım haaa


Ama BURAda 12 den vurmuş:)). Dedik ki gardaş, gaderimizse çekerik. çekemezsek çeker giderik

işte buyrun:

öz geçmişim meğerse

Kendini anlatmak,
Hem de şiirle!
Oysa daha kolaydı
Deneme.

Önce kendimi anladığımı anlayıp
Sonra sıradanca anlatabildiğimi..
Korktuğum, kendim –içim- değil aslında,
Seçtiğim sözcüklerin sırıtkanlığı…
Herkes önüne bakar bakar da,
Ben sadece içime….
Diyor Montaigne.
Al biraz herkesten,
Biraz da Montaigne’den;
Budur, önce içine,
Sonra önüne bakan Ben.
İçimde hep yeşilimsi duygular,
Adeta özgürlüğümün podyum provası.
Önüme düştüğünde pembeye çalar kahrolası!.
Esince toz bulutunun  tozpembesi
Ondandır cazgırlığımın öfkesi.
Aahh ah!
Bir iç özgürlüğüm derdim,
Bir de dış özgürlüğüm.
İçim beni yakmadı ama,
Dışımdaki kundaklama sistemli.

Görmediğim her yer,
İlkinde ilginçtir bana.

Bilmediğim her konu
Ya enayiliğimin ya da
Mülayimliğimin dikenli yolu.

Gördüğünüz gibi
Hiçbirşey anlatamadım cancağızım
benim,
Seni anlatmak değil, yaşamak lazım
diyor sevgilim
zihni örer
itü sözlüklçü aysigma çalmış 12. sırada)

MİM zincirine bir halka eklenecekti:
NEVERLAND
şiir ile kendini ifade etmek

16.9.07

Gönül sohbet ister SOBE bahane

Neverland (Gülay)’ın daha önce sunduğu “sobe-1” için şunları demiştim:


Görünmez alemin, dostlukları gerçeğini aratmıyor sanki. Sevgili neverland'ı sobelemişler, Neverland da beni sobelemiş. Bu sıcak diyalogların ardındaki, küçük ayrıntılardan, daha fazlasını anlama isteği, sosyolojik gereksinimlerin "sınır ötesi hamlesi" olmalı.

***
Bu ikincisi ve seve-seve bir daha yanıtlıyorum:

Bu sobe disari cikarken yaniniza aldiginiz 6 seyle ilgili; imiş:

-Öncelikle yanıma alacağım ilk sırada Sevgili Eşim vardır.:)) bu biline:)) ( “şey” kategorisine girmiyor bu ama olsun...:))


1-Prensip olarak gömlek ve pantolonun çok cepli olanlarını giyerim. Elimde eşya taşımayı pek sevmem. Çünkü, yürürken ellerimin-kollarımın yürüyüş ritmine uyum sağlaması, yürüyüş zevki verir bana. Sanki uçan kuşların kanat çırpması, y da kuğu gölü bale figürü gibi… (bir de becerebilsem:))

2-Ceplerimde bulunması zorunlu şeyler öncelikle,

kredi kartları-bankamatikler-kimlik-ehliyet...

Hani, acil para ihtiyacı doğduğunda bir dosttan borç isteme devrini kapattık ya artık? Kredi ve bankamatik kartları icat oldu, borç ikramı son buldu. En yakın bankamatik kasası arar olduk. Kasa bir de çay ısmarlayabilse, belki dost boşluğunu doldurabilirdi; ama unuttuk onu! "Sol gözden sağ göze ancak yarar beklenir oldu".

Bankaların kart konusundaki gasplarını da burada yazsam, konu alır başını gider...


Malum ki ülkemiz KAP-KAÇçı cennetidir. Buradan sır veriyorum onlara ki, para kaynakları olan bu cüzdanım, pantolonumun dizden aşağı kısmındaki sağ cebinde durur. Eğer, “sağ”ımda bulunan bu cüzdanı kapmaya kalkıştıklarında, “sol”umda mevzilenmiş bulunan tekmeme de katlanmalıdırlar. Zira, “Sol”um hak yedirmeyi sindirmez:))


3-Cebimin birinde yine kap-kaç asalaklarına karşı savunma amaçlı iki alet bulunur: Bunlardan biri elektrik kontrol kalemi, diğeri “maket bıçağı”. Bu aletleri küçük meblağlar için kullanacak değilim elbette. Para miktarı biraz büyükse bankalar arası geçişlerde, korkutma amaçlı bir çizikle yetinebilirim. (bunu duymasınlar:)


4-Bir başka cebimde, otomobil kontağı ve ev-kapı anahtarlarım bulunur. Genellikle aynı halkada takılıdırlar ama, arabama mazot almaya yanaştığımda, araç kontağını kesinlikle ev anahtarlarından ayırırım, kontak mazot deposundayken, ev anahtarı cebime girer.


5-Bir başka cebimde, araç ruhsatım bulunur. Arasında nüfus cüzdanım ve vergi makbuzlarım... Yol kontrollerinde görevliye sunmak kolay oluyor böyle.


6-Bir başka cebimde, 250 yeni kuruş bulunur; o da bir simit parası:)). Kap-kaççılar nah bulur fazla nakiti üzerimde. Ama kredi kartıma ya da sokakta rastlayabileceğim başkasına yapılacak bir kap-kaç olayına da seyirci kalmayacağım bilinmelidir (tamam mı, anladınz mı düzenin bedavacı ürünleriii:)

Gömlek cebimde en az 3 tükenmez kalem ve kartım bulunur. Kartın arkasına, bir yerde duyduğum şarkı adını, bazen aklıma gelen hoş bir şiirsel cümleyi…vs yazmak içindir..

7-Bir başka cebimde flashdisk 256 Mb kapasiteli. Bir dosta uğradığımda, işe yarar programları alır ya da benekini veririm. Ve bir de cep takozu (tlf.)

***

Sobe nedir?

SOBE: Genellikle kovalamaca, saklambaç vb. çocuk oyunlarında, ebeden önce davranıp daha önce kararlaştırılmış yere ulaşıldığında söylenen söz. (TDK)


aslinda cok karismadigim bir oyun bu, ama sevgili Ilkay sobelemis yazmamak olmaz. dedi sevgili neverland. Zamansızlık nedeniyle mi, yoksa

“sobe” tanımına baktığımızda, çocuk oyunlarında… diye devam eden tanıma göre mi…. ?

Düşündüm de, bazen çocuklaşmak, çocuksu merakları doyurmak, içimizde saklı duran çocuğu sevindirmek.. öyle önemsiz olmasa gerek.


Alanya’da bir mahalle arasında dolaşırken (Sevgili Eşimle), tabanı çimlerle kaplı bir arsa üzerinde, kadın-erkek 8 kişinin çelik-çomak oynadıklarını gördük. Yaşları ortalama 80-90 civarında olan bu GENÇLER’in, Alman-Danimarka vatandaşı karması olduğunu öğrendik.


Daire içine diktikleri yuvarlak topacı vurarak daire dışına çıkarmayı başardıklarında attıkları kahkahayı izlemek-duymak, insanın büyümekten ne anladığını sorgulama ihtiyacını dayatıyordu.

Evet, sobe konusu bu olayı tekrar düşünmemi sağladı.

Sonra, bazen çocuklaşmadan, çocuklarla kontak kurmanın zorlukları da bir başka... Her yaşı hissedebilmek…….

Madem ki adettendir, ben de Can Dostum

CAn Dündar'ı sobeliyorum

Sevgiyle…

------------------------------------------------------------------------------------