16.11.08

yeşil kapitalizme öğüt


Bir seçim kazanmak ise düşündüğün,
bir filecik sadaka ver!
İş ver, on yıl sonrasıysa tasarladığın.

Düşünüyorsan yüz yıl ötesini
fırsatları eşitle o zaman.

Bir tek file dağıtırsan bir kez oy’unu alırsın
Bir poşet te kömüre iradesini alırsın.

Oysa,
Yüz kez olur bu destek eşitlersen hakları.
Bir kez balık yedirirsen, birşey olmaz doyunca
Balık tutmayı öğretirsen, doyar ömür boyunca.

(Çin Atasözünden uyarlama)


ya tutarsa?

4.11.08

gülümsemenin enerjisine tetiklenmek

Ara sokakta yürürken, 14 yaş civarı bir çocuğun bana doğru ilgisi ilgimi çekti.
Hayır, ben O’nun ilgisini çektim; hayır o, hayır ben… hayır…
her neyse, çekiştik işte….

Bir anda oyununu terk edip, YILIŞIK bir görünümle bana doğru yaklaştı…
Acaba “spastik engelli” miydi?
Hayırdır inşallah!
Bu yaklaşımın tonunda bir ısrar vardı ki,
Israr-esrar-esrarengiz…
diyalog farz oldu artık.
-Adın ne?
-Cengiz…

Yoksa geçenlerdeki gibi,
“abi bir liran var mı? iki gündür açım da…!!”
diyen adamın “geçim sıtratejisi”yle mi buluşmuştum?
Günde 20 kişiden istenen 1 lira, garantili yövmiye doğrulturdu,
hiç kimse 1 liracığın yorumunu da yapmazdı… gibisinden düşünmüştüm.

Ama, 20 kişiden kaç kişinin aklına gelirdi o ünlü Çin Atasözü?
“Bana balık ikram edeceğine, balık tutmasını öğret”
Tabi bir kereye özel (gerçek açlık olasılığına karşın) yemeğini de yedirerek.

Hayır efendim, yanılmışım, “bu yılışık çocuk” başka meramı dillendiriyordu:
-Abi, sen hasta mısın?
-Öyle mi görünüyorum?
-He abi, çirkin görünüyon; aha hastane şurada yakın…

Farkındalığa tetiklenmekti bu.

-Yok Allaha şükür, hiçbir derdim sıkıntım yooookk (memleketin derdinden başka).
-O zaman gülümsemeyi öğren abi; suratın çok asık!
-Kurusun diye asmıştım ama kuruturken yakmışım demekJ)

Gerçek şu ki, Çocuğun alnından öpmek geldi içimden ama,
elini dostça sıkmakla yetinebildim.



Gerçek gülümsemenin resmini yerli ve yabancı sitelerde bulamadım.
Demek, gülümsemek kolay olsaymış, ayaklara düşermiş.

* * *
Tebessüm:GÜLÜMSEME:
Vikipedi'den

Tebessüm veya gülümseme, fizyolojide özellikle ağzın iki kenarındaki ve gözlerin çevresindeki kasların hareketiyle oluşan bir yüz ifadesidir. Gülümseyen bir simaya veya sık sık gülümseyen bir kişiye mütebessim veya güleç denir.
İnsanlar arasında özellikle zevk ve eğlencenin ifadesi olsa da, istemsiz (gayri ihtiyari) olarak endişenin (
anksiyete) ifadesi de olabilir. Gülümsemenin kültür farkı gözetmeksizin, belirli uyarıcılara (stimulus) verilen normal tepki olduğuna dair birçok kanıt mevcuttur. Çoğunlukla gülümsemenin nedeni mutluluktur. Birçok çalışma gülümsemenin doğuştan gelen bir tepki olduğunu, ve hatta insan ceninlerinin (fetüs) gülümsediğini göstermektedir; yine de vahşi çocukların genellikle gülümsemediği bilinmektedir, bu var olan tezlere karşıt delil olabilir.
Hayvanlar arasında, dişlerin gösterilmesi, gülümsemeye benzese de genellikle tehdit etmek için yapılır veya teslim olma işaretidir.
Gülümsemek sadece yüz ifadesini değiştirmez,
beynin fizik ve duygusal acıyı azaltan endorfinler üretmesine neden olur ve böylece esenlik hissi verir./

30.6.08

ELEKTRİK "ZAM"PÜLÜ





ışık seçimi ile aydınlanma çelişkisinin resmi                                                  

1 Temmuzda yürülüğe girecek olan Elektrik zammından dolayı, elektrik-ampul ilişkisini bir sorgulayalım dedik. UYGARLIK-EKONOMİK-POLİTİK düzeyimizin altında gizlenen anlayışları görmeye çalıştık.
-------------------------------------------------------------------------



armudun iyisini yiyenler-amcalar-tanıdıklar




Kapitalizm dedikleri ideolojinin resmidir.
Armudun iyisini üreten ler değil, amcalar, oğullar, "yienler"......
tüketirken, alabildiğine
 sempatik duruş sergilerler.

ışıtan değil ısıtan ampul
----------------------------------------------------------------

Tungsten flamanlı ampullerin harcadığı enerjinin %10'u ışık, geriye kalanı ısı olarak harcanır. Bu ısı temmuz ayında "Türban-pardesü" sıcağıyla, laik-antilaik kaynamasına dönüşebilir. Geriye kalan %10'luk ışık ise, "aydın-cahil" sürtüşmesinde kullanılmaya yetmeyecektir.




---------------------------------------------------------------------------------


Elektriğe yapılan %21'lik zam %9 enflasyonu sırtından hançerlese de, önemli değil, armut ışığında bunu gören az çıkar. Van minıt ile Van depremi ilişkisi çelişkisi ortalığı ısıtınca, bulanık havada, yeni bir tür renkte sermaye sınıfı yaratmak vaciptir.


amaç ak ampul olsaydı bütçeler dikkate alınırdı

Doğru Aydınlatma: gözü yormayan, kamaşma yapmayan, aydınlatılacak ortam için doğru renkte ve doğru miktarda seçilmiş ışık kaynağı kullanılan ve dekoratif bir biçimde tasarlanmış bir ışıklandırmadır.

Kurulan bir siyasi partinin seçtiği "aydınlanma" simgesinin özellikleri, aynı zamanda toplumun hangi ekonomik diliminde yaşayanların işine yaradığının da göstergesi sayılır.

---------------------------------------------------------------------------

* * *
Güneş enerjisi
 TEKNOLOJİSİ VE SİYASETİ


Allahın rüzgarına zam yapılamaz ya!

yalnızca öfkeniz değil, Güneşiniz de bol olsun





* * *
G-mailime gelen bir Ampul hikayesi :

sakın denemeye kalkmayın!... ÇOK KOMİK AMA GERÇEK.......!!!!!!
Olayın kahramanları, iki üniversite ögrencisi.. .
Koyu geyik muhabbetinin düğümlendiği durumlardan birinde,bu iki kafadar bir iddiaya girer....
Delikanlılardan biri, odanın tavanında asılı olan ampulü ağzına tamamen sığdırabileceğini iddia eder....
Evet yanlış okumadınız, bildiğiniz 100 mumluk ampulü... ve sığdırır da.
Ancak bir sorun vardır. Ampulü ağzından geri çıkaramamaktadır.
Arkadaşı hayret eder bu nasıl iş diye, o da evdeki başka bir ampulü ağzına sokar ve tabii ki o da çıkaramaz.
Bunun üzerine iki kafadar hastanenin yolunu tutmaya karar verirler. Ağızlarında ampul olduğu halde bir taksiye atlarlar.
Konuşma zorluğu çekerek güya taksiciye dertlerini anlatırlar.
Taksici bir taraftan gülme krizi geçirirken bir taraftan da 'nasıl olur abi ya, uğraşsanız çıkar, bir asılın şuna, şaka mı yapıyonuz ?' diye söylenmektedir.
Neyse akşamın bir yarısında acile gelirler. Taksici ayrılır.
Doktorlar çocukları beklemeleri için bir odaya alir.
Veeee, aradan 15 dakika geçmeden taksici kapıda görünür; tabii ağzında bir ampulle.

Amcam çocuklara inanmamış, açık olan bir marketten ampul almış ve denemiştir !!
Şimdi anladınız mı Ampul Partisi'nin Türkiye'de nasıl iktidara geldiğini?

BİR ŞEY OLMAZ DİYE HERKES DENEDİ VE GÖRDÜK ÇIKARAMIYORUZ.
OY VERİRKEN İYİ DÜŞÜNÜN, AMPUL BU SEFER AĞZIMIZDAN ÇIKMIYOR...
YARIN ÖYLE BİR YERE GİRERKİ DOKTORA BİLE GİDEMEZSİNİZ.
BİR DAHA SAKIN DENEMEYE KALKMAYIN!!! 


 İtüSözlükçü yine aşırmış

20.6.08

HÜZÜNÇ

"...böyle hafif sakin melankolik." bir isteği oldu sevgili Ebru'nun. Saman alevinin yangınında tavlanan yüreği yaz demeye getiriyordu sanki...

Melankoli (melankolia); mutsuzluk, yalnız kalma istediğir.
‘’Melankoli, hüzünlü olma mutluluğudur.‘’ - Victor Hugo (Wikipedi)

"Hüzünç" süzcüğünü Cumhuriyet Gazetesi yazarı Mustafa Balbay'dan ilk duyduğumda, ilk işim bu sözcüğün daha önce kullanılıp kullanılmadığını aramak oldu. (Google'da) birkaç kıytırık cümle arasında geçse de yerleşik bir sözcük olmadığı anlaşılıyordu.

Ümit Zileli-M.Balbay ile söyleşirken, ABD'nin AKP'yi artık gözden çıkarabileceğini, AKP'yi İran'a saldırma konusunda, Irak'a saldırmada kullandığı kadar kullanamayacağını anlatıyordu.

ABD'nin, Türkiye cephesinden İrana saldıramayacağını SEVİNÇle karşlarken, yerine başka bir "piyon" yaratabileceğini düşünmek HÜZÜNLE karşılanıyordu.

Sevinç ile hüzün bir araya geldiğinde, "HüzünÇ" ile özetlenebilirdi. Melan-koliyi kolileyip depoya atabilecek bir sözcük türetilmişti artık.

Politikadaki sevinç ile hüzünden melankoli çıkarılamazdı kuşkusuz.

"Seni seviyorum ama kavuşmamıza aşılamaz engeller var"
kıvamında limon kokulu bir cümle bırakıldığında geriye,
sevilmeye değer birinin,
irade dışındaki bir olguyla,
tarihe gömmekle başlayan bir duygu,
yerini melankolik bir duruma bıraktığında,
hüzünç dalgası aşk rıhtımını dövmeye başlanmıştır artık.
Dalga kayadan birşey koparamasa da, altındaki toprağı için için oymayı sürdüreceği kestirilemezdi ki o zaman!

Yürekten kopan üç damlalık hüznün üzerine, sevildiğini hissedişin izdüşümündeki iki damla sevinci eklediğimizde, artan bir damlalık hüznün yakmadığını sanıyoruz.

Ama, saman ateşi gibi içinden yürüyen köz, zararın farkını yürek yorgunluğu masajına döndürüyor adeta..
Çevreniz tarafından standart yaşam algısının dışına taştığınız farkedildiğinde, köşeli parantez içine alınıveriyorsunuz.

İşte o zaman başlıyor yalnız kalma isteğinizi "hüzünç" olarak ifade etmeye. Karmaşık ve de sarmaşık duyguların özeti olarak arşivinize yerleşiveriyor o.

Sevgiliye kavuşamamaktan hüzünçlü, aynı zamanda kalbine bağışıklık kazandıran Fuzuli, sevgilisini yanında görünce, "çıkarın şunu odamdan, onun hayali yetiyor bana" diyerek, melankolizmi Divan Edebiyatına aşılıyordu...
Ve Nazım Hikmet'in Tahir ile Zühre Aşkı da öyle...

"Melankolizm-hüzünçizm" ideolojisi gibi...
Aşk illüzyonu, sevgi savurganlığna götürüyor insanı ama şöyle formüle edenler de var:

*akilli erkek + akilli kadin = ask (sevinç)

* akilli erkek + aptal kadin = iliski (hüzünç)

* aptal erkek + akilli kadin = evlilik (hüzünç)

* aptal erkek + aptal kadin = hamilelik(sadece hüzün)

(parantez içi ekler bana aittir, çok linki olan bu formülün asıl kaynağı bilinmiyor)

19.5.08

KÜRESEL K(E)RİZ

Amerika’da “Mortgage krizi”, “peyk”indeki ülkeleri de krize sokmuş!
( kötü kader!..)

Tabi ki öyle olacak, alçakta durursan, ağzına girenin değil, kıçından çıkanın kokusunu duyarsın.

Nedense,
Amerika’daki işçilerin, siyahların, kırmızıların, esmerlerin “krizleri” hiçbir ülkenin “iş adamlarını” krize sokmuyor!

Bizde krizlerin yaşamasında birilerinin çıkarı varsa onun adına “canavar” derler: enflasyon canavarı, terör canavarı, trafik canavarı..yani, yakasından tutulacak olan adres kendileri değil, canavarlardır.

Küresel kriz de çift başlı canavara benzer:
1-Mortgage ekonomik
2-Kuraklık krizi …

Bir bankanın bir başka bankadan ya da borsadan paralarını çekmesiyle (ABD'de böyle olmuş) dünya ekonomisi sallanıyorsa,
Bunun yansıması olarak, sadece yoksulların başı sallanır.

Buna karşılık hiçbir soygun, yolsuzluk, kara para, sömürü mekanizması.. gibi olaylardan hiçbir yoksul olumsuz etkilenmez. (nah etkilenmez demelisin içinden)

Atmosfer tabakasının delinmesiyle kutuplardaki buzların erimeye başlaması arasında kuraklık ilişkisi kurulur.
Buzların erimesi, sıcaklığın artması ve bunlara bağlı olarak KURAKLIK ve sonucunda gıda kıtlığının baş göstermesi....

Ne yapmalı bu durumda?
Elbette piyasa ekonomisi kuralları işletilmeli, yani, yaşama dair her şeyi birkaç misli pahalıya tüketilmeli. Bunun diğer ayağı ise, ücret ve dar gelirlerin düşürülmesi olmalı.

* * *
Durum o kadar karmaşık mı dersiniz?
Bence işin püf noktası “kerizlik”te yatıyor.

"Küresel Kriz" dedikleri olayın asıl adının "kapitalizmin 4. bunalım dönemi" olduğunu işaret eden düşünürlerin öngörüleri önemsenmelidir.

Küresel kriz servet stokçularının kar akışını yavaşlatmaktan öteye bir risk daha taşıyor (kendilerine göre): köle-efendi ilişkisinin sorgulanması olasılığı...


"küresel krizin düğümü nasıl çözülür" diye bir anket koyduk yan tarafa. Bu ankete, 9 değerli konuk cevap vermiş:) Onlara teşekkür ediyoruz.

"küresel krizin düğümü nasıl çözülür"?
a- Yoksullarıntırnakları uzarsa :%11
b- G 8'lerin G noktsına çomak sokulursa:%11
c-Krize neden olanları Sosyalizm çarparsa:%22
d-küresel kriz kördüğüm olmuş, çözülemez:%55

* * *

başlıkta olduğu gibi asıl amaç "kriz-keriz" ilişkisinin nüvesini dağıtmaktı.

Marks ve Engels, kapitalizmin birkaç kalp krizinden sonra öleceğini demişti de çoğu keriz inanmamıştı... (kendileri bilir)

Biraz da alıntı:

"Kapitalizmin
1. bunalım dönemi yaklaşık 18 yıl,
2. bunalım dönemi 27 yıl sürmüş,
3. sü ise 1945'den bu yana devam etmektedir.

3. bunalım döneminde emperyalist ülkeler sosyalist sistemin varlığını kendilerini tehdit edici unsur olarak gördüklerinden aralarındaki çelişkiyi yumuşatarak, uzlaşmacı, entegrasyoncu bir tutum takındılar. Kendi aralarında çıkabilecek bir savaştan, askeri çatışmadan kaçındılar."

"Emperyalist dönemde temel anlamda 3 büyük çelişkiden bahsetmek mümkündür.
Birincisi; emek-sermaye çelişkisi, yani proletaryanın burjuvaziye karşı mücadelesi.
İkinci çelişki; çeşitli tekeller, finans grupları ve emperyalist devletler arası çelişkiler, yani emperyalistlerin kendi aralarındaki çelişkiler.
Üçüncüsü ise; emperyalistlerle sömürge halkları arasındaki çelişkiler."


Eee? nolacak bu çelişkiler varsa?

Bu kadar çelişkiyi sırtında taşımak ahmaklık değilse, ayağının altında köle görme sadistliğinden başka birşey olamaz. (günümüzde köleliğin ortadan kalktığını değil, sadece şekil değiştirdiğini unutmayalım)

* * *
Son olarak, Z. Ö.'den (K)özlü sözlerle bitirelim:

-Krizler bağırsaktaki gaz sıkışmasına benzer, vücudu terk etmedikçe sancısı bitmez.
-Krizlerin varlığı kerizlerin çokluğuna bağlanabilir ancak.
-ÇANTADA KEKLİK olan kerizlerin ekonomik-kredi notu (arada bir) yükseltilir.
-Engin eşeğe çıkan çok olur.

zihni örer