Melankoli (melankolia); mutsuzluk, yalnız kalma istediğir.
‘’Melankoli, hüzünlü olma mutluluğudur.‘’ - Victor Hugo (Wikipedi)
"Hüzünç" süzcüğünü Cumhuriyet Gazetesi yazarı Mustafa Balbay'dan ilk duyduğumda, ilk işim bu sözcüğün daha önce kullanılıp kullanılmadığını aramak oldu. (Google'da) birkaç kıytırık cümle arasında geçse de yerleşik bir sözcük olmadığı anlaşılıyordu.
Ümit Zileli-M.Balbay ile söyleşirken, ABD'nin AKP'yi artık gözden çıkarabileceğini, AKP'yi İran'a saldırma konusunda, Irak'a saldırmada kullandığı kadar kullanamayacağını anlatıyordu.
ABD'nin, Türkiye cephesinden İrana saldıramayacağını SEVİNÇle karşlarken, yerine başka bir "piyon" yaratabileceğini düşünmek HÜZÜNLE karşılanıyordu.
Sevinç ile hüzün bir araya geldiğinde, "HüzünÇ" ile özetlenebilirdi. Melan-koliyi kolileyip depoya atabilecek bir sözcük türetilmişti artık.
Politikadaki sevinç ile hüzünden melankoli çıkarılamazdı kuşkusuz.
"Seni seviyorum ama kavuşmamıza aşılamaz engeller var"
kıvamında limon kokulu bir cümle bırakıldığında geriye,
sevilmeye değer birinin,
irade dışındaki bir olguyla,
tarihe gömmekle başlayan bir duygu,
yerini melankolik bir duruma bıraktığında,
hüzünç dalgası aşk rıhtımını dövmeye başlanmıştır artık.
Dalga kayadan birşey koparamasa da, altındaki toprağı için için oymayı sürdüreceği kestirilemezdi ki o zaman!
Yürekten kopan üç damlalık hüznün üzerine, sevildiğini hissedişin izdüşümündeki iki damla sevinci eklediğimizde, artan bir damlalık hüznün yakmadığını sanıyoruz.
Ama, saman ateşi gibi içinden yürüyen köz, zararın farkını yürek yorgunluğu masajına döndürüyor adeta..
Çevreniz tarafından standart yaşam algısının dışına taştığınız farkedildiğinde, köşeli parantez içine alınıveriyorsunuz.
İşte o zaman başlıyor yalnız kalma isteğinizi "hüzünç" olarak ifade etmeye. Karmaşık ve de sarmaşık duyguların özeti olarak arşivinize yerleşiveriyor o.
Sevgiliye kavuşamamaktan hüzünçlü, aynı zamanda kalbine bağışıklık kazandıran Fuzuli, sevgilisini yanında görünce, "çıkarın şunu odamdan, onun hayali yetiyor bana" diyerek, melankolizmi Divan Edebiyatına aşılıyordu...Ve Nazım Hikmet'in Tahir ile Zühre Aşkı da öyle...
"Melankolizm-hüzünçizm" ideolojisi gibi...
Aşk illüzyonu, sevgi savurganlığna götürüyor insanı ama şöyle formüle edenler de var:
*akilli erkek + akilli kadin = ask (sevinç)
* akilli erkek + aptal kadin = iliski (hüzünç)
* aptal erkek + akilli kadin = evlilik (hüzünç)
* aptal erkek + aptal kadin = hamilelik(sadece hüzün)
(parantez içi ekler bana aittir, çok linki olan bu formülün asıl kaynağı bilinmiyor)
15 yorum:
Okurken şöyle bir durup düşündürtüyorsun. "Ne kadar haklı" veya "evet evet işte bu" demek (içinden) ama dışına inkara dönüşünce ortaya çıkan çelişki çok tuhaf oluyor:) Köşeli parantezler kat kat artık. Keskin köşeli, ve o kıyıya vuran dalgaların bıraktığı izler:( Of bilmiyorum...
:( Of bilmiyorum...
"biliyorum ama bilmezlikten geliyorum."
"bilmezlikten gelmek istemiyorum ama gönül kelepçesinin anahtarı denize düştü..
ya zincirin paslanarak kopmasını beklemek ya da zincir kesme ustasına seans yapmak gerekmekte.
Ilginc, ben Hüzünçü üzünç ile birlestirirdim Sevinç yerine... Hüzünün tatli bir duygu olmaktan cikip (yogunlugunun artip nitel degisim gecirmeye baslamasi sonucu) aci vermeye baslamasi diye dusunurdum hüzünçü oysa...
ben bu kelimeyi sev/e/medim,sev/e/meyeceğim de!
güzelim türkçemizde hakikaten "böylesi" duygularımızı anlatmaya kelime mi kalmadı da olur olmaz şeyler türetiyoruz!ama hakkımız da var hani,-zamanında-soyup soğana çevrilmiş bir dili yeniden inşâ etmeye kalkışmak biz genç nesiller için yine de takdire şâyân!!
Ilginc, ben Hüzünçü üzünç ile birlestirirdim Sevinç yerine...
"hüzün" ve "sevin" sözcüklerini "Ç" ortak paydasında buluşturduğunu düşünmüştüm.
Konu içindeki anlamı "kaynaştırma", seninki ise "dönüştürme"... ikisi de düşünülebilir ama, "melankoli" tanımına sanki birincisi daha net uyuyor değil mi?
ben bu kelimeyi sev/e/medim,sev/e/meyeceğim de!
canınız sağolsun efendim, ödeştik o zaman:) hatırlarsınız, "korku" kelimesini de ben sevmemiştim:)
güzelim türkçemizde hakikaten "böylesi" duygularımızı anlatmaya kelime mi kalmadı da olur olmaz şeyler türetiyoruz!
Örneğin, "melankoli" ya da "mayhoş duygular" (bunu da bendeniz üretti(M)). Hani ekşi ile tatlı karışımına "mayhoş diyoruz ya?
Güzel Türkçe'mizde kullandığımız kelimelerin %70'inin yabancı kökenli olduğunu biliyor olmalısınız. Arapça, Farsça ağırlıklı ve diğerleri... Kökü Öz Türkçemiz olan eklemeli sözcükler türetmenin yanlış olmadığnı düşünüyorum. Uygarlık yarışında her toplum, kendi patentiyle kabul görüyorsa, başkasının ürettiği sözcüklerle, başkasının patentiyle insanlığa kendimizden katabildiğimiz ne var ki "yoğurt"tan başka?
ama hakkımız da var hani,-zamanında-soyup soğana çevrilmiş bir dili yeniden inşâ etmeye kalkışmak biz genç nesiller için yine de takdire şâyân!!
Evet, dil konusunda hassas olduğunuzu öğrenmiştim. O kulvarda sizinle aynı düşünüyorum.
Kökü öz kaynaktan beslenmeyen ağaçlar çiçek açmaz. Dil de öyle...
Katkınız için teşekkür ediyorum.
Peki neden ben 'hüzünç' kelimesine değil de daha başka yerlere takılıp kaldım???? (kendime mi size mi sordum emin değilim)
Bir dil uzmani degilim ama sanirim yeri gelmisken gecen gun aklimdan gecen seyleri sizlerle paylasmak isterim. Ben dil devriminin hata oldugunu dusunuyorum. Bunun cesitli boyutlari ve duzlemleri var ama ilk akla geleni bir gecede butun bir ulkeyi okuma yazma bilmaz ilan etmek oluyor. Yani egitimli bilgili adamlar sabah kalkiyor bakiyor ki yeni bir alfabe. Ne yazmayi bilir ne okumayi... Birdenbire okuma yazma bilmez kategorisine giriveriyor butun bir ulke...
Sonra da koca bir ulusu "siz salaksizin bu dili ogrenemiyordunuz, zor ogreniliyordu bu yuzden size kolay bir dil sectik. Boylece hepiniz okuma yazma ogreneceksiniz. Sonra da okuyup yazdiginiz icin hapislerde curuyeceksiniz (konuyu dagitmaya basladim. Pardon) dendi... Yani hadi alfabeyi degistirdin peki osmanlica niye atildi. Inaniyorum ki Osmanlica Turkce diye dayatilan dilden (valla boyle bir dilin varligindan da pek emin degilim) daha zengin ve daha cok olanaklara sahipti...
Iste Turkce dedikleri dili de gelistiremediler iste elimizde kalanla idare ediyoruz iste...
Sahi Cinliler alfabelerinden dolayi cok mu geri kaldilar, Ya Japonlar? Ya Yahudiler? Araplar???
Ben eskiden butun o arapca, farsca sozcuklere ve kullanilmalarina da oldukca fanatikce karsi da cikardim...Ama simdilerde bakiyorum da sanki Osmanlicayi korusaydik sanki daha iyi olacakti...
dil devrimini yapanlar da ne yazık ki sonradan hata olduğunu anladılar..iş işten geçti tabi..bir millet cehaleti iliklerine kadar çekti..
olmasaydı keşke,yeni alfabe öğrensek de eskisinden mahrum bırakılmasaydık,yasaklanmasaydık!arşivlerine bizim kadar yabancı bir başka millet var mı ben bilmiyorum..
teşekkürler eleştirel günlük..çok güzel ifadelendirmişsin..
Peki neden ben 'hüzünç' kelimesine değil de daha başka yerlere takılıp kaldım????
Sevgili ebru, "başka yerler" de var konumuzun içinde, asıl biz takıldık "hüzünç" kelimesine ama şikayetçi de değiliz:))
Ben şikayetçiyim o zaman:)) Toparlanın canım olmaz böyle konumuza dönelim:)
Sn. E.G,
. Ben dil devriminin hata oldugunu dusunuyorum.
“hata” değil de “eksik” olduğunu deseydin, katılırdım.
630 yıllık Osmanlı tarihinin sonunda, cami minaresinden başka bir eser bırakılamamışsa, o kültür mercek altına alınmalıdır bence de...
Halk Osmanlı dilini yazılı kullanmıyordu. Günlük yaşamda zaten her etnik kendi dilini kullanmaktaydı. Bir avuç tarikat ehlinin “bir gecede okur yazarlık bilmez” hale gelmiş olması halkın yaşamında bir eksiklik doğurmayacaktı.
Önemli bir yoğunluğa ve köke rağmen Kürtçe’nin “dil devriminde” yok sayılması, hatta Türkçe ile rekabet kıskançlığına sokulması asıl sorunu oluşturmakta bana göre.
Alfabelerin hiçbirinin diğerine üstünlüğü alçaklığı olamayacağına inananlardanım. Verdiğin örnekler bunun asıl kanıtı olmalı.
Buradaki zorunluluk, Dünya savaşlarının dayattığı “uluslaşma” olgusuydu dil değiştirme gerekliliği.
Sn. S. akuzatif,
dil devrimini yapanlar da ne yazık ki sonradan hata olduğunu anladılar..iş işten geçti tabi..
Pişman olanı hiç duymamıştım,
bir millet cehaleti iliklerine kadar çekti..
olmasaydı keşke,
Şaka yaptığınızı düşünüyorum, zira, Osmanıdaki cahil sayısı, T.C.deki cahil sayısını bilmem kaça katlayacağını bildiğinizi sanıyorum. Evet, bu düzenin bu çağda ele alınır tarafının az olduğunu düşünüyorum tabi ki. Ama, Osmanlı sistemiyle kıyaslayınca, bu düzenin eserlerini (bazılarını) savunmak zorunda kalıyorum.
arşivlerine bizim kadar yabancı bir başka millet var mı ben bilmiyorum..
Bulunmayan hangi bilgi var arşivlerde ben de bunu bilmiyorum. Savaş ve entrika dolu hikayeler arşivinden ne bekliyorsunuz, bunu da anlamadım doğrusu. Osmanlı bilim ve teknoloji konusunda önce kendi halkına daha sonra insanlığın tümüne ne kazandırmıştır ki, arşivlerde gömülü kaldığını düşünüyorsunuz?
Merhaba,
Sevgili Zihni,cumhuriyetforum tümüyle mi karardı? Eğer öyleyse foruma yazan arkadaşlar nerdeler?
Başka bir forumda yazıyorlar mı?
Çok sordum değil mi? -:)) Bağışla.
Forumun ve yazar arkadaşların son durumlarını biliyorsanız buraya iki satır yazıp bilgilendirirseniz sevinirim...
Cumhuriyet Forumdan ARKADAŞ...
Sağlıcakla Kal...
Sevgili ARKADAŞ,
Burayı tıklarsan, karşına cumhuriyetforum çıkar. Ancak, üyelik parolanı ve şifreni soracak şekilde ayarlamış Şahin. Şifreni hatırlıyorsan, girersin. Şu an kontrol ettim, normal çalışıyor. DNS ayarların yurtdışından olmalı. Telekomdan girilmiyor. DNS ayarlarını bildiğini düşünüyorum. Bimiyorsan eğer, buraya not bırakırsan ayarlarız.
not: bir de ayaklarına soğuk su dökmeliyiz:)) yolda ısınmıştır:))
Yorum Gönder