Eşitlik Üzerine bir yazı
Terazinin kefelerinde insan bedeni değil, onuru vardır. Biyolojik, geometrik görüntüleri farklı olsa da, insanlık tarihinde kadın-erkek eşitsizliğini sona erdirecek olan değer tek başına maddi güç değil, asıl olarak insan onurudur. Temel yaşamsal haklar, "insan" olmanın gereğiyle dengede olmalıdır ki, aşk da dayanışma da anlamlı, kaliteli ve sürekli olsun.
Farklı cinslerin ilk karşılaşmalarındaki reflekssel dürtüleri, libidonun etkisini öne çıkarır. “Yabancı” kadınların erkekten ürkme refleksleri "atak hakkının" erkeğe ait sayıldığının kanıtıdır.
Kölelik devrinden günümüze -kısa süren anaerkil dönemi çıktığımızda- pazu gücünün egemenliği, aynı zamanda maddi servet egemenliğini de sağlamış olduğundan, erkek gücü, zaman içinde kendiliğinden “cinsiyet egemenliğini” de içinde büyütmüştür.
Doğanın ve sistemlerin biçimlendirilmesinde kadına rol düşmediğinden, kadınların kişiliği “itaatkarlık” kalıbıyla donup kaldığı gibi, emek değerini direk yoldan sahiplenemek yerine, gizli stratejileri deneyerek kazanmak zorunda kalmıştır.
Karl Marks'ın "alt yapı üst yapıyı belirler" tezine göre, pazu gücüne sahip olmayan kadın aşkını da beden tutsaklığına kurban edebilmiştir. Tarihimizin aşk kahramanları olan Ferhat, Kamber, Mecnun duygularını dışa vurarak geleneksel tabuları aşmaya zorlamasaydı, Şirin, Arzu ve Leyla aşkını haykırmak için ilk hamleyi yapabilecekler miydi? Ve yasaklar olmasaydı, aşıklar aşkları yüzünden dağları mekan tutacaklar mıydı?
Uygar dünyada mızrak çuvala sığmıyor ama, İslam dünyasında minareye kılıf hazırlanabiliyor!
Uygar dünyada mızrak çuvala sığmıyor ama, İslam dünyasında minareye kılıf hazırlanabiliyor!
-Erkekler kaburgasından "yaratılan" kadına neden aşık olurlar?
“Libidonun itkisi başrolü oynar” diyor Freud. Ona “erişilmez bir değer biçmesi, erkeğin “köşeye sıkışması”yla…
- Erkeğin kadına aşkı neden kısa sürer ?
Umduğu ile bulduğu arasındaki farkın, kaburgasına yansıyan ağırlığından olabilir.
-Öyleyse Adem’in Havva’ya aşık olması caiz midir?
Bu durumda “değildir” gibi görülüyor.
-Kadının erkeğe aşkı neden uzun sürer?
Ona eşitlenme ve egemenlik paylaşma umudu uzun süreceği için.
-Kadın-erkek eşitliği durumunda genel ilişkiler ne olacak?
“Bir erkek olarak sana mı kaldı kadını erkeğe eşitleme kaygısı!” diyecekler çıkabilir.Desinler, isterlerse tırnağını yesinler:)
Bir çok erkeğe ahmak, nankör ve yorgun savaşçı olarak rol üstlendiren şey, bu ego'tik egemenlik tutkusudur.
Zincirleri kıralım, çünkü yaşamanın tadı heycan, adı mutluluktur da ondan.....
Erkeklerle kadınların temel haklarda eşit olacağı bir toplum hayalini kurmakla işe başladığımızda, heyecanın boyutlarının bile büyüyeceğini hissedebiliriz.
Erkeklerle kadınların temel haklarda eşit olacağı bir toplum hayalini kurmakla işe başladığımızda, heyecanın boyutlarının bile büyüyeceğini hissedebiliriz.
Erkekler gibi eğitilip yetiştirilen kadınların aynı koşullarda çalışıp, aynı ücreti alacağını, "cinsel özgürlük kadın için ne sorunlarla bağlanacaksa, erkekler için de aynısı olacağını, kadınlar için konulan davranış sınırlarının erkekler için de koyulduğunu düşünelim. Sevişme artık başlık parası, nafaka, mehir, vizite kılıfında, "ücreti ödenen" bir hizmet olmamalı. Erkek kadını nikah altında bile cinsel ihtiyaç kapsamında, “çocuklarının anası” ve iki elmanın yarısı gibi değil, iki tamın özgür iradelerinin buluştuğu birliktelik olabileceğini düşünelim.
Düşünmenin bile içimizdeki egoyu "cızz" ettirebildiğini fark edebiliyor muyuz? Çünkü, bilinç altımıza kök saldırılan öğretilerin kaynakları insan doğasının ta ötelerinde olduğunu bile anlamak çok zor!
Geleneklerle özgürlüğün içimizdeki çatışması değil midir bizi kör mutsuzlığa iten gizli neden?
Düşünmenin bile içimizdeki egoyu "cızz" ettirebildiğini fark edebiliyor muyuz? Çünkü, bilinç altımıza kök saldırılan öğretilerin kaynakları insan doğasının ta ötelerinde olduğunu bile anlamak çok zor!
Geleneklerle özgürlüğün içimizdeki çatışması değil midir bizi kör mutsuzlığa iten gizli neden?
***
Kadının varlığı "erkek bilinci" aracılığıyla kendi bedenini ve dünyayla arasındaki ilintiyi yakalayışıyla belirlenmektedir; genç kızla delikanlıyı birbirinden ayıran uçurum, daha küçük yaşta yaratılmıştır; ondan sonra artık kadın o geçmişini, bir kuyruk gibi, ölene dek ardında sürüyecektir”
Evlilik, kadınla erkeğin dilediği zaman ve alabildiğine uygarca bozabilecekleri karşılıklı ve özgür bir bağlanma olmalıdır.
Kadınla erkeğin gerçekten eşit olabilmeleri için yasaları, kurumları, töreleri, toplumun görüşünü değiştirmek yeterli midir?"
İnsan topluluğunda bütün öbür varlıklar gibi, kadın da uygarlığın ortaya çıkardığı bir ürün değil midir?
Kadının pratikte ekonomik özgürlüğünü elde etmesi tek başına yetmiyor. Bunun yanında kadın fizyolojisine uyum sağlayacak iş koşullarının da doğru sağlanmış olması gerekiyor.
"Kadının kendine yeni bir deri yaratması, sonra da oturup buna göre bir giysi dikmesi gerekmektedir. Erkek gibi yetiştirilen bir genç kız kendini benzerlerinden ayrı hissetmekte dolayısıyla yine toplumun dışında kendine özgü bir varlık halinde kalmaktadır"
"Kadının kendine yeni bir deri yaratması, sonra da oturup buna göre bir giysi dikmesi gerekmektedir. Erkek gibi yetiştirilen bir genç kız kendini benzerlerinden ayrı hissetmekte dolayısıyla yine toplumun dışında kendine özgü bir varlık halinde kalmaktadır"
"Eğer bir kız çocuğu, çok küçük yaştan başlayarak erkek kardeşinin yetiştirildiği ortamda, aynı istekler ve onurla, aynı ciddilik ve özgürlük içinde, aynı eğitimi alarak, aynı oyunları oynayarak yetiştirilse, aynı geleceğe sahip bulunursa, çevresinde iki anlama yer bırakmayacak biçimde eşit kadınlarla erkekler bulunursa, “Oidipus karmaşası”nın anlamları tepeden tırnağa değişebilir."
"Yuvanın maddi manevi sorumluluğunu baba kadar yüklenen ana, aynı sürekli saygınlığa kavuşacaktı; kız çocuğu çevresinde yalnız erkeklerin değil, her iki cinsin malı olan bir dünya bulacaktı; duygu yönünden babasına eğilim duysa bile ona duyacağı sevgiye bir güçsüzlük duygusu değil, bir yarışma isteği karışacaktı:; çalışma ve sporla değerini göstermesine izin verileceği için, oğlan çocuklarıyla etkin olarak yarışabileceği için elindeki vaatlerle ödünlenen erkeklik organı yokluğu “aşağılık duygusu” yaratmayacaktı; nitekim, kafasına böyle bir fikir sokulmasa ve erkekler kadar kadınlara da saygı duyması gerektiği öğretilse, oğlan çocuğunda da "büyüklük duygusu" olmayacaktı. Böylece, küçük kız, kendine hayranlık ve düş gibi kısır yollardan aşağılık duygusunu ödünlenmeye çalışmayacak, yaptığı işle ilgilenecek, her işe canla başla sarılacaktı".
Eğer özgür bir yetişkin insan geleceğine açık olsaydı, genç kızın erginlik çağının da tıpkı oğlanınki gibi kolayca aşılacaktı;
"Kız erkek bir arada okutulsaydı, o zaman, o yüce erkek efsanesi doğamayacaktı: günlük yaşamın içli dışlılığı ve hilesiz yarışlar ve cinsiyet şifresinin çözülmüş olması bu efsaneyi yıkmaya yetecekti. Karma öğretime yöneltilen suçlamaların, altında hep cinsel tabular yatmaktadır; oysa çocuktaki merak ve zevki yasaklamaya, bilinçaltına itmeye çalışmak boşunadır; böyle bir tutumla, olsa olsa birtakım doyurulmamış arzular, musallat fikirler, sinir bozuklukları doğurulur; genç kızların o aşırı duygululuğu kendi cinslerine duydukları ateşli sevgi, düşsel kara sevdalar ve bunların yanlarında getirdikleri bütün o saçmalıklar ve dağılmalar çok yaşanmayabilirdi. Erkeğe bir yarı tanrı değil de, yalnızca bir arkadaş, bir dost, bir eş gözüyle baktığı zaman, genç kızın en büyük kazancı, kendi varlığının sorumluluğunu yüklenmekten kaçmamak olacaktı."
Kadınlar «yapışkan»dırlar, erkeğin sırtına binerler ve bundan en çok kendileri acı duyarlar; çünkü yazgıları, yabancı bir organizmaya yapışıp onun iliğini kemiğini sömüren bir asalağınkine benzemektedir; onları da özerk bir organizmaya sahip kıldığımız, dünyayla boğuşacak, ondan kendi özlerini çıkaracak duruma geldikleri an, bağımlı olmaktan kurtulacaklardır: onlarla birlikte erkekler de tabi. Ve hiç kuşkusuz, o zaman, iki cins de daha sağlıklı olacaktır.
***
İnsanoğlu-kızı birbirlerinin gözlerinin içine ancak eşit seviyedeyken bakabilir ve onun göz bebeğini kendi şavkında görebilir.
zihni örer
---------------------------------------------------------
Yararlanılan eserler:
"kadın bağımsızlığa doğru/Simone de Beauvoir
değişimin diyalektiği ve devrim/Server Tanilli
Yararlanılan eserler:
"kadın bağımsızlığa doğru/Simone de Beauvoir
değişimin diyalektiği ve devrim/Server Tanilli
------------------------------------------------
Ece Arı'nın (Ak Parti'nin Fikir Kulübü gibi çalışan, Liberalizm-İslam ittifakı bir yapılanma olan)
Derin Düşünceler'de,
beni davet ederek tartıştırdığı yorumlarımı, konuya yakınlığı nedeniyle,
buraya taşımayı uygun buldum.
Yazının ilgili bölümü:
KADINLAR HALK FIRKASI..
Yazının ilgili bölümü:
KADINLAR HALK FIRKASI..
Evet, belki çoğumuzun zaman zaman aklımıza geldiği halde, “olmaz öyle
şey” diyerek, dile getirmediğimiz, yada feminist damgası yiyerek
horlanmasını muhtemel gördüğümüz, bir parti isminden bahsediyorum. 16
Haziran 1923 de kurulan, Mustafa Kemal’ i bile şaşırtan bu oluşuma, valilik tarafından kadınların siyasi temsili mümkün olmadığı gerekçesiyle, faaliyet izni verilmemiş..
Bizim gibi, demokrasiyi henüz tam manasıyla özümseyememiş ülkelerde,
sadece kadınlardan müteşekkil bir partiye, ne kadar ihtiyaç vardır,
tartışılabilir.
Fakat o yıllarda, böyle bir oluşuma liderlik edebilmiş, cesur yürek
Nezihe Muhittin’i, allayıp pullayıp reklam edecek, destek olacak medya
patronları da yokken, ve toplum olarak çok daha mutahassıp bir sosyal
yapı mevcut iken, isim olarak da olsa, ortaya çıkabilmiş olması, insanı
ister istemez şaşkına çeviriyor..
Hasılı, kendi adıma, muzip hayaller kurmadan edemiyorum..
Nezihe Muhittin, 2007 Türkiye’sinde yaşasaydı, ve 22 Temmuz
seçimlerinde böyle bir parti ile yarışa girip, meclisteki sandalyelerin
yarısını kapsaydı, hele bir de kabineyi kurup, Çankaya ya da kadın
cumhurbaşkanı çıkartsaydı, değmeyin keyfime.
Ortalık güllük gülistanlık olur, Genelkurmayımız da rahat ederdi, Hudson Enstitüsü de..
Üstüne üstlük, istisnasız herkes, gece gündüz meclis tv izlerdi..
Ne gülüyorsunuz, fena mı olurdu yani?
Yorumlar:
Yazan:zihni örer Tarih: Haz 23, 2007
Ece Hanım,
“Kadın Halk Partisi” başlığıyla, Türk toplumunun azgın yarasına parmak basarken, ayrıntıların, aslında daha özgür tartışılamayacağı gibi bir endişe taşımaktayım.
Konu, kadınların meclise girip-girmemesi olarak ele alınırsa, asıl sorunu ıskalamış olacağız!
Kadını tarihlerin yorgun savaşçısı olarak görmek zorundayız. Savaşma gücünü kendinde bulamayan, hep edilgenliğe mahkum olan kadersiz savaşçı.. “Adı bu yüzden yok” belki de…
Mustafa Kemal’in tepeden hediye ettiği temel haklarla savaştırılan kadınlar, aslında bindiği dalı kesmiş olduklarının farkında bile değiller.
Nüfusumuzun yarısı olan kadınların en az %80’i, ve bu yüzdeye “şefkat tahakkümlü” baskı kriterleri, 600 yıllık Osmanlı teokratik (yarı din) yönetiminin kültür empozesi, günümüze nerdeyse kalıp olarak taşınmıştır.
Bu durum aslında yalnızca bize has bir durum da değildir.
Eski Yunan’dan bugüne, kadına yöneltilen suçlamaların hepsinde neden bunca ortak nokta bulunduğunu anlamak kolaydır: kadının içinde bulunduğu durum, birtakım yüzeysel değişikliklere rağmen, hep aynı kalmıştır ve kadının «kişiliği» dediğimiz şeyi oluşturan da işe bu durumdur: kadın «dünya kurulalı beri içinde taşıdığı niteliklerin, içkinliğin kurbanıdır», kadının özünde yadsımacılık vardır, kadın ihtiyatlı ve eli sıkıdır, kadında doğruluk ve titizlik kavramı yoktur, kadın ahlak nedir bilmez, kadın en aşağılık anlamda çıkarcıdır, kadın yalancıdır, oyuncudur, hep kendini düşünür… Bütün bu sözlerde doğru bir yan vardır.
Yalnız, bütün bu davranışlar kadının hormonlarından gelmediği gibi, beyin hücrelerine doğmadan kazınmış da değildir: bunların hepsi, birer kalıp halinde, içinde bulunduğu durum tarafından yaratılmıştır*
Evet, dinlerin “kadın değerleri”, bu koyu paragrafı dikkate almadığından, son yüz yılın insan haklarıyla savaş durumuna düşmekten kurtulamamıştır.
Bu koşulları dikkate almayan kadın millet vekili olsa ne olur, olmasa ne olur.
Çok komik bulduğum Merve Kavakçı’nın kobay olarak türbana endekslenen “savaşı”, özellikle kadınların hangi gaspedilmiş tarihsel haklarını dile getirmiştir.
"Erkeğin akıl yürütmeleri, kadının yaşadığı somut ger çeğe uymaz. Frazer: «Erkekler tanrıları yaratır kadınlar -
bunlara tapar» der. Erkekler kendi yarattıkları putlar önünde tam bir inançla diz çökemezler: kadınlarsa yaşam yolunda o ulu heykellerden birine rastladılar mı
bunları hangi elin yarattığını düşünmeden, uslu uslu yere kapanırlar. Özellikle, Düzen’in Hak’kın bir önderde canlanmasından hoşlanırlar.
“Kocaya itaat, evinin kadını, eksik etek, eksik akıl, yarım miras, yarım şahitlik…” anlayışına karşı savaşmayan kadın modeli, ancak, modern dedkleri kapitalizmin vitrinlerine, klasikleri de örtünün altına gizlenebilir. Oradan, kasete alınmışları tekrarlar durular.
Tıpkı suna vidinliler ve ayşe böhürler gibi…
Yazan:zihni örer Tarih: Haz 25, 2007 Reply
“Kadın Halk Fırkası” başlığının, “özgür kadın-tutuklu kadın” kavramına sürüklemesi kaçınılmazdır.
Burada, politikaya girmesi gereken kadın sayısını gözlemlerken, yukarıda dediğim gibi, içinde bulunduğumuz sömürü sisteminin tıkanıklığını açmaya çalışma çabasından öteye gitmeyeceğini söylemeye çalışmıştım.
Bunu söylerken, kadının bu günkü dışlanan niteliklerinin, tarihteki cinsiyet ayrımcılığından kaynaklandığını demiştim.
Buradaki tartışmalarda görülüyor ki, kadına, tarihin yüklediği bu “statüko kilitli” misyonun korunma çabası sürmektedir. Buradaki arkadaşların yaklaşımlarının ise, biçimsel mantığın algısından öteye geçemediğini görüyorum. Oysa, diyalektik yaklaşımla, kadını bu günlere taşıyan değerlerin nedenleri üzerine yürünmesi gerektiğini saptayabiliriz.
İnsan haklarındaki kazanımlar, insanların örgütlenebildiği güç ölçüsünde kabul görmüştür. Öyle bir güç ki, geriye doğru gidildikçe, popüler güç olarak, “pazu” önde olduğundan, kadınların neden arka planda kaldıkları anlaşılmaktadır.
Sanayileşmeyle birlikte, reklam sektörü ve iş yeri monotonluğunu dikkate alan iş yeri sahipleri, kadınların da vitrine çıkması gerektiğini düşünmüş olmalı ki, kadınları (en azından iş yeri yolunda) D vitamini alır duruma getirmişlerdir.
Alınan bu D vitamini, ve bürodaki yaptıkları işin erkekten aşağı kalmaz yanını keşfettiklerinde, beyinde hangi dürtüleri kışkırttıysa, 1940’lı yıllardan sonra, feminist hareketi başlatma gereğini duymuşlardır.
Feminist harekete katıl(a)mayan kadınlar ise, erkek karşısında hileli eylemleri sürdürmeyi tercih etmiştir.
“zorbalığın bulunduğu her yerde, iki yüzlülük vardır; yasak ve kaçakçılık, aşk ile ticaretin ayrılmaz öğeleridir” diyor düşünür.
Bir de, tamamen statükoya eğilen kadın türleri vardır ki, onlar adına fazla söze gerek duymuyorum (şimdilik).
Yorumcuların, günümüz kadınının erkeğe eşit olmadığını anlatmaya çabalarken, bir de EŞİTLİK kavramındaki anlaşılmazlığın öne çıktığını görmekteyiz.
Kadın erkekten zayıftır, kadın erkekten daha iyi program yapamaz, kadın erkekten daha hızlı koşamaz, kadın….. gibi yaklaşımlara şaşmamak elde değil!
Eşitlikten anladığımız şey, fiziksel, duygusal, zekasal, eylemsel, bilimsel…vs kapasiteler (asla) değildir. Neden bu kısır yaklaşımlara tenezzül ederler anlamış değilim.
Kadın-erkek eşitliğinden kastedilen şey, cinsiyet farkından dolayı, temel insan haklarının eşitlenmesi anlayışıdır.
Buradaki yorumcuların diliyle gidersek, bir kadın bir başka kadına da eşit değildir. Bir erkek çocuktan bir kadın, fiziksel ve kültürel olarak daha fazla yeteneklere sahip olabilir. Bir erkek bir başka erkekten, ya da bir kadın birçok erkekten daha fazla yeteneklere sahip olabilir.
Bu eşitsizlikten dolayı, temel haklardan mahrum edilen erkek çocuk veya yetişkin bir erkek görülmüş müdür?
Evet görülmüştür. Ama farklı kulvarda görülmüştür. Kapitalizm, kadınlarını tamamını, erkeklerin de daha çok ahmaklarını sömürmüştür.
Sevgili Suat dostumun “değişen dünyada feminizm” başlıklı yazısına biraz göz gezdirdim ama, yazı uzun olduğundan, sonunu alamadım. Bu yüzden yorumlamaya gerek duymadım.
Elbette, düşünceler, kendini yenileyerek, asıl amacın İNSAN ONURUNU kurtarmaya yönelik olduğunu düşünüyoruz.
Bu yüzden, feminizm hareketini, insan hakları kapsamından daha özel bir yeri olduğundan dikkate almaktayım. Çünkü, buradaki değerlendirmelerden de görüldüğü gibi, kadına sadece “kadın cinsiyeti” ayırımının sürdüğünü düşünüyorum.
sevgi ve selamlar
***
Yazan:zihni örer Tarih: Haz 26, 2007 Reply
Ece Hanım’a cevap:
Zihni bey,
Değerli katkınız için çok teşekkür ederim..:)
Dinler genellemesini bir kenara bırakıp, islamiyeti baz alırsak;
müslüman kadının, islam öncesi dönemdeki kadından farklı olarak, yüceltildiğini ve daha önce sözkonusu olmayan pek çok hakkının da teslim edildiğini görüyoruz./Ece
Haklısın galiba! İslam dini o zaman bir devrim gerçekleştirmişti ama, daha sonra yerinde saymasının sorumluları kim ise, onları arayalım.
Daha sonraki dönemlerde, bu haklarından mahrum edildiyse, bunun suçlusu islam değil, belki islamCIlardır../Ece
Burası tamamen “arap saçı”. İyi niyetinize de saygım sonsuzdur. Ama, 6-7 asırlık karmaşıklığın sorumlusu, bulunamadığına göre, dinde reform yapabilecek güçlü beyinler de ortalıkta görülmediğine göre….?
Sizin de hemfikir olacağımıza emin olduğum şu ki;
kadını kapitalizm kadar aşağılayan ve pespaye haline getiren hiç bir sistem yoktur zannediyorum../Ece
Evet, ama Dinleri de kapitalizm ile özdeşleştirdiklerinde, (ki öyle yapıyorlar) durum ne olacak!
En son şu meşhur mayo reklamı olayında din eksenli yaygara koparıldığında, ses çıkartması gereken pek çok kadın kuruluşunun gıkı çıkmadı..!!
Konu mayo ve türban gibi giysileri aşmalıdır kadın haklarının erkeğe eşitlenmesi için.
Aşklar neden “sancılı ve de sonlu” oluyor dersin?
Kadın güçsüzlüğü değil, güçlülüğün içinde kendinden kaçmak değil, kendini bulabilmek; varolmaktan istifa etmek değil, varlığını olumlamak üzere sevebildiği gün aşk, hem kadın, hem de erkek için korkunç bir tehlike olmaktan çıkıp, bir yaşam kaynağı haline gelecektir demiş yazar.
Merve hanım eksenli olmasın..
Olayı başörtülü kadınlar üzerinden ele alalım..
Mecliste bulunmak istemeleri niçin tehlikelidir?
Defalarca dile getirdim, o kürsüye çıkabilen nice türbanlı(!!) erkek var iken, kadın üzerinden yaygara koparılması ne kadar adildir?/Ece
"türbanlı erkek" dediğin zaman, hak veriyorum sana.
Ayrıca, bir kısım kadınlar özgürlüğü hakediyor, bir kısım kadınlar haketmiyor demek, adil bir özgürlük anlayışı olabilir mi?/Ece
Bu yaklaşım çok çarpıcı geldi bana. Belki ilk kez, bu konudaki düşüncemi daha da olgunlaştırdım burada. Yani, “modern” dediğimiz kadın kapitalizmin vitrin süsü olarak algılandığı halde dikkat çekmiyorsa ve milletvekilliği sorgulanmıyorsa, TÜRBANLI KADINLARIN DA milletvekilliği sorgulanmamalıdır.
Sorgulanması gereken şey, kapitalizmin hangi fırsat ve kurumları kullanarak, insanları nasıl sömürdüğünü de-şifre etmektir.
İşte ben demokrasiye inancımı [bu ülkedeki..] bu yüzden yitirdim../Ece
“Kullanmayanın demokrasisini kullanırlar” bunu biliyoruz değil mi? Rönesans ve reformlar burada işe yarayacaktı….
sevgi ve saygılarımla..
iki katıyla Sevgili Ece
Yazan:zihni örer Tarih: Haz 27, 2007 Reply
Kadinin ozgurlesmesi? Kanun ile veya aydinlanma felsefesinin gayri tabii bir sekilde enjekte edilmesi ile olmaz. BURJUVALASMAKLA olur. Zihni Orer e tas atayim buradan :)))/Mehmet
Sevgili mehmet(çik),
BURJUVALAŞMAKLa gelecek özgürlük(!), başkalarının köleleşmesine bağlı olduğundan, bu yaratılan (ya da hak edilen) özgürlük değil, transfer ya da vakumlu özgürlüktür(!)
Bu ünlem şudur:köle sahibi olan her efendi, her şeyden önce vicdanının esiridir. Ama dışa öyle yansıtmaz. Hastalıklı halini farklı gösterme çabaları, makam ve para egemenliği tutkusuyla dışa vurur.
Oysa asıl özü-gür-lük , “bireyin kendi kendisinin efendisi olabilmesidir”./epectefus
Yazan:zihni örer Tarih: Haz 23, 2007
Ece Hanım,
“Kadın Halk Partisi” başlığıyla, Türk toplumunun azgın yarasına parmak basarken, ayrıntıların, aslında daha özgür tartışılamayacağı gibi bir endişe taşımaktayım.
Konu, kadınların meclise girip-girmemesi olarak ele alınırsa, asıl sorunu ıskalamış olacağız!
Kadını tarihlerin yorgun savaşçısı olarak görmek zorundayız. Savaşma gücünü kendinde bulamayan, hep edilgenliğe mahkum olan kadersiz savaşçı.. “Adı bu yüzden yok” belki de…
Mustafa Kemal’in tepeden hediye ettiği temel haklarla savaştırılan kadınlar, aslında bindiği dalı kesmiş olduklarının farkında bile değiller.
Nüfusumuzun yarısı olan kadınların en az %80’i, ve bu yüzdeye “şefkat tahakkümlü” baskı kriterleri, 600 yıllık Osmanlı teokratik (yarı din) yönetiminin kültür empozesi, günümüze nerdeyse kalıp olarak taşınmıştır.
Bu durum aslında yalnızca bize has bir durum da değildir.
Eski Yunan’dan bugüne, kadına yöneltilen suçlamaların hepsinde neden bunca ortak nokta bulunduğunu anlamak kolaydır: kadının içinde bulunduğu durum, birtakım yüzeysel değişikliklere rağmen, hep aynı kalmıştır ve kadının «kişiliği» dediğimiz şeyi oluşturan da işe bu durumdur: kadın «dünya kurulalı beri içinde taşıdığı niteliklerin, içkinliğin kurbanıdır», kadının özünde yadsımacılık vardır, kadın ihtiyatlı ve eli sıkıdır, kadında doğruluk ve titizlik kavramı yoktur, kadın ahlak nedir bilmez, kadın en aşağılık anlamda çıkarcıdır, kadın yalancıdır, oyuncudur, hep kendini düşünür… Bütün bu sözlerde doğru bir yan vardır.
Yalnız, bütün bu davranışlar kadının hormonlarından gelmediği gibi, beyin hücrelerine doğmadan kazınmış da değildir: bunların hepsi, birer kalıp halinde, içinde bulunduğu durum tarafından yaratılmıştır*
Evet, dinlerin “kadın değerleri”, bu koyu paragrafı dikkate almadığından, son yüz yılın insan haklarıyla savaş durumuna düşmekten kurtulamamıştır.
Bu koşulları dikkate almayan kadın millet vekili olsa ne olur, olmasa ne olur.
Çok komik bulduğum Merve Kavakçı’nın kobay olarak türbana endekslenen “savaşı”, özellikle kadınların hangi gaspedilmiş tarihsel haklarını dile getirmiştir.
"Erkeğin akıl yürütmeleri, kadının yaşadığı somut ger çeğe uymaz. Frazer: «Erkekler tanrıları yaratır kadınlar -
bunlara tapar» der. Erkekler kendi yarattıkları putlar önünde tam bir inançla diz çökemezler: kadınlarsa yaşam yolunda o ulu heykellerden birine rastladılar mı
bunları hangi elin yarattığını düşünmeden, uslu uslu yere kapanırlar. Özellikle, Düzen’in Hak’kın bir önderde canlanmasından hoşlanırlar.
“Kocaya itaat, evinin kadını, eksik etek, eksik akıl, yarım miras, yarım şahitlik…” anlayışına karşı savaşmayan kadın modeli, ancak, modern dedkleri kapitalizmin vitrinlerine, klasikleri de örtünün altına gizlenebilir. Oradan, kasete alınmışları tekrarlar durular.
Tıpkı suna vidinliler ve ayşe böhürler gibi…
Yazan:zihni örer Tarih: Haz 25, 2007 Reply
“Kadın Halk Fırkası” başlığının, “özgür kadın-tutuklu kadın” kavramına sürüklemesi kaçınılmazdır.
Burada, politikaya girmesi gereken kadın sayısını gözlemlerken, yukarıda dediğim gibi, içinde bulunduğumuz sömürü sisteminin tıkanıklığını açmaya çalışma çabasından öteye gitmeyeceğini söylemeye çalışmıştım.
Bunu söylerken, kadının bu günkü dışlanan niteliklerinin, tarihteki cinsiyet ayrımcılığından kaynaklandığını demiştim.
Buradaki tartışmalarda görülüyor ki, kadına, tarihin yüklediği bu “statüko kilitli” misyonun korunma çabası sürmektedir. Buradaki arkadaşların yaklaşımlarının ise, biçimsel mantığın algısından öteye geçemediğini görüyorum. Oysa, diyalektik yaklaşımla, kadını bu günlere taşıyan değerlerin nedenleri üzerine yürünmesi gerektiğini saptayabiliriz.
İnsan haklarındaki kazanımlar, insanların örgütlenebildiği güç ölçüsünde kabul görmüştür. Öyle bir güç ki, geriye doğru gidildikçe, popüler güç olarak, “pazu” önde olduğundan, kadınların neden arka planda kaldıkları anlaşılmaktadır.
Sanayileşmeyle birlikte, reklam sektörü ve iş yeri monotonluğunu dikkate alan iş yeri sahipleri, kadınların da vitrine çıkması gerektiğini düşünmüş olmalı ki, kadınları (en azından iş yeri yolunda) D vitamini alır duruma getirmişlerdir.
Alınan bu D vitamini, ve bürodaki yaptıkları işin erkekten aşağı kalmaz yanını keşfettiklerinde, beyinde hangi dürtüleri kışkırttıysa, 1940’lı yıllardan sonra, feminist hareketi başlatma gereğini duymuşlardır.
Feminist harekete katıl(a)mayan kadınlar ise, erkek karşısında hileli eylemleri sürdürmeyi tercih etmiştir.
“zorbalığın bulunduğu her yerde, iki yüzlülük vardır; yasak ve kaçakçılık, aşk ile ticaretin ayrılmaz öğeleridir” diyor düşünür.
Bir de, tamamen statükoya eğilen kadın türleri vardır ki, onlar adına fazla söze gerek duymuyorum (şimdilik).
Yorumcuların, günümüz kadınının erkeğe eşit olmadığını anlatmaya çabalarken, bir de EŞİTLİK kavramındaki anlaşılmazlığın öne çıktığını görmekteyiz.
Kadın erkekten zayıftır, kadın erkekten daha iyi program yapamaz, kadın erkekten daha hızlı koşamaz, kadın….. gibi yaklaşımlara şaşmamak elde değil!
Eşitlikten anladığımız şey, fiziksel, duygusal, zekasal, eylemsel, bilimsel…vs kapasiteler (asla) değildir. Neden bu kısır yaklaşımlara tenezzül ederler anlamış değilim.
Kadın-erkek eşitliğinden kastedilen şey, cinsiyet farkından dolayı, temel insan haklarının eşitlenmesi anlayışıdır.
Buradaki yorumcuların diliyle gidersek, bir kadın bir başka kadına da eşit değildir. Bir erkek çocuktan bir kadın, fiziksel ve kültürel olarak daha fazla yeteneklere sahip olabilir. Bir erkek bir başka erkekten, ya da bir kadın birçok erkekten daha fazla yeteneklere sahip olabilir.
Bu eşitsizlikten dolayı, temel haklardan mahrum edilen erkek çocuk veya yetişkin bir erkek görülmüş müdür?
Evet görülmüştür. Ama farklı kulvarda görülmüştür. Kapitalizm, kadınlarını tamamını, erkeklerin de daha çok ahmaklarını sömürmüştür.
Sevgili Suat dostumun “değişen dünyada feminizm” başlıklı yazısına biraz göz gezdirdim ama, yazı uzun olduğundan, sonunu alamadım. Bu yüzden yorumlamaya gerek duymadım.
Elbette, düşünceler, kendini yenileyerek, asıl amacın İNSAN ONURUNU kurtarmaya yönelik olduğunu düşünüyoruz.
Bu yüzden, feminizm hareketini, insan hakları kapsamından daha özel bir yeri olduğundan dikkate almaktayım. Çünkü, buradaki değerlendirmelerden de görüldüğü gibi, kadına sadece “kadın cinsiyeti” ayırımının sürdüğünü düşünüyorum.
sevgi ve selamlar
***
Yazan:zihni örer Tarih: Haz 26, 2007 Reply
Ece Hanım’a cevap:
Zihni bey,
Değerli katkınız için çok teşekkür ederim..:)
Dinler genellemesini bir kenara bırakıp, islamiyeti baz alırsak;
müslüman kadının, islam öncesi dönemdeki kadından farklı olarak, yüceltildiğini ve daha önce sözkonusu olmayan pek çok hakkının da teslim edildiğini görüyoruz./Ece
Haklısın galiba! İslam dini o zaman bir devrim gerçekleştirmişti ama, daha sonra yerinde saymasının sorumluları kim ise, onları arayalım.
Daha sonraki dönemlerde, bu haklarından mahrum edildiyse, bunun suçlusu islam değil, belki islamCIlardır../Ece
Burası tamamen “arap saçı”. İyi niyetinize de saygım sonsuzdur. Ama, 6-7 asırlık karmaşıklığın sorumlusu, bulunamadığına göre, dinde reform yapabilecek güçlü beyinler de ortalıkta görülmediğine göre….?
Sizin de hemfikir olacağımıza emin olduğum şu ki;
kadını kapitalizm kadar aşağılayan ve pespaye haline getiren hiç bir sistem yoktur zannediyorum../Ece
Evet, ama Dinleri de kapitalizm ile özdeşleştirdiklerinde, (ki öyle yapıyorlar) durum ne olacak!
En son şu meşhur mayo reklamı olayında din eksenli yaygara koparıldığında, ses çıkartması gereken pek çok kadın kuruluşunun gıkı çıkmadı..!!
Konu mayo ve türban gibi giysileri aşmalıdır kadın haklarının erkeğe eşitlenmesi için.
Aşklar neden “sancılı ve de sonlu” oluyor dersin?
Kadın güçsüzlüğü değil, güçlülüğün içinde kendinden kaçmak değil, kendini bulabilmek; varolmaktan istifa etmek değil, varlığını olumlamak üzere sevebildiği gün aşk, hem kadın, hem de erkek için korkunç bir tehlike olmaktan çıkıp, bir yaşam kaynağı haline gelecektir demiş yazar.
Merve hanım eksenli olmasın..
Olayı başörtülü kadınlar üzerinden ele alalım..
Mecliste bulunmak istemeleri niçin tehlikelidir?
Defalarca dile getirdim, o kürsüye çıkabilen nice türbanlı(!!) erkek var iken, kadın üzerinden yaygara koparılması ne kadar adildir?/Ece
"türbanlı erkek" dediğin zaman, hak veriyorum sana.
Ayrıca, bir kısım kadınlar özgürlüğü hakediyor, bir kısım kadınlar haketmiyor demek, adil bir özgürlük anlayışı olabilir mi?/Ece
Bu yaklaşım çok çarpıcı geldi bana. Belki ilk kez, bu konudaki düşüncemi daha da olgunlaştırdım burada. Yani, “modern” dediğimiz kadın kapitalizmin vitrin süsü olarak algılandığı halde dikkat çekmiyorsa ve milletvekilliği sorgulanmıyorsa, TÜRBANLI KADINLARIN DA milletvekilliği sorgulanmamalıdır.
Sorgulanması gereken şey, kapitalizmin hangi fırsat ve kurumları kullanarak, insanları nasıl sömürdüğünü de-şifre etmektir.
İşte ben demokrasiye inancımı [bu ülkedeki..] bu yüzden yitirdim../Ece
“Kullanmayanın demokrasisini kullanırlar” bunu biliyoruz değil mi? Rönesans ve reformlar burada işe yarayacaktı….
sevgi ve saygılarımla..
iki katıyla Sevgili Ece
Kadinin ozgurlesmesi? Kanun ile veya aydinlanma felsefesinin gayri tabii bir sekilde enjekte edilmesi ile olmaz. BURJUVALASMAKLA olur. Zihni Orer e tas atayim buradan :)))/Mehmet
Sevgili mehmet(çik),
BURJUVALAŞMAKLa gelecek özgürlük(!), başkalarının köleleşmesine bağlı olduğundan, bu yaratılan (ya da hak edilen) özgürlük değil, transfer ya da vakumlu özgürlüktür(!)
Bu ünlem şudur:köle sahibi olan her efendi, her şeyden önce vicdanının esiridir. Ama dışa öyle yansıtmaz. Hastalıklı halini farklı gösterme çabaları, makam ve para egemenliği tutkusuyla dışa vurur.
Oysa asıl özü-gür-lük , “bireyin kendi kendisinin efendisi olabilmesidir”./epectefus
***
20 yorum:
tüm ataerkil dinler "Erkeğe bir yarı tanrı" rolü biçiyor, ve kadını kendisine itaete zorluyor ve bunu bir ölçüde başarıyor, yoksa şeriat isteyen karşı devrimci kadınları nasıl açıklayacağız değil mi :(
batı bizden kadın hakları konusunda çok ilerdede olsa, orada da kadının kapilalizmin tüketim nesnesi olması sorunu var ama orada tabi bu ciddi biçimde tartışılabiliyor. bazı islam ülkelerde nesne bile sayılmıyor ne yazık ki halen görmezden geliniyor kadın ve cinselliği :(
tüm ataerkil dinler..
sevgili gaykedi,
sanırım klavye-parmak sürçmesi:))
"ataerkil olmayan bir din de var" der gibisiniz. Olabilir belki de, bilmediğim bir yerde:)
Evet, haklısın dostum. Kadınlara reva görülen ve asırlardır nesillerin iliğine işletilen şu aşağıdaki bir kaç öğretiye bu gün karşı çıkan bazı dindarlar da var ama,
Hadisleri eleştiren bu yorumcular, ilgili ayetlere gelince onları görmezden geliyor.
Örnek: Nisa 34:
Allah'ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Onun için sâliha kadınlar itaatkârdır. Allah'ın kendilerini korumasına karşılık gizliyi (kimse görmese de namuslarını) koruyucudurlar. Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür.
burada yorumun daha fazlası vardır.
Bir de şu hadislere bakalım:
Eğer bir kimsenin bir kimseye secde etmesini emretseydim, erkeklerin kadınlar üzerinde olan haklarından dolayı kadınların erkeklere secde etmelerini emrederdim.
Tirmizi, Rada, 10/1159; Ebu Davud, Nikah 40/2140 Ahmed b. Hanbel, Müsned VI, 76; İbn Mace, Nikah 4/1852
Kocanın vücudu irin ile kaplı dahi olsa ve karısı onu yalayarak temizlese yine de kocasının hakkını ödemiş olmaz.
İbni Hacer El Heytemi 2/121 Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 239
Ey kadınlar! Eğer kocalarınızın size olan haklarını bilseydiniz, ayaklarının tozunu yüzlerinizle silerdiniz.
Hafız ZehebiBüyük Günahlar Sayfa 187
burada
yorumcu bu hadisleri eleştiriken, üstteki ayetin varlığından söz etmiyor "Uyanık inkarcı:)"
AAA!
Yarın sakin kafayla okuyup, nacizane katkıda bulunacağım..
sevgilerimle Zihni abi..
Tekrar merhaba..
Öncelikle yazıdan çok faydalandığımı ve arşivime aldığımı belirtmek istiyorum..Ellerinize ve zihninize sağlık...
Sizinle hem fikir olduğum cümleler çoğunlukta olmasına rağmen, ufak nüans ayrılıklarımız olduğu da gerçek:)
Zihni abi,
dün Sevgili Bekir beyin blogta [inanın sinirden gözlerim dolarak] bir yazı okudum..
Tek kelimeyle kanım dondu..
Çocuğu olmayan bir kadın, kocası tarafından dövüldüğü için evden kaçıp karakola sığınıyor, daha sonra aşireti tarafından verilen ölüm kararıyla infaz ediliyor..
Bakın bu vahşet ve benzerlerinin sorumlusu Din/dinler değildir..
Başlık parası vererek aldığı malın, çürük öıkması neticesinde yaşanan hayal kırıklığı(!!) ve erkeklik egosunun darbe alması(!) sonucu, kadına işkence etmek, islam dini dahil hiçbir dinde yoktur..
Kadının adı yok!
Evet yok!
Ama bunun o kadar çok nedeni var ki..
Bugün bir prof. eşini dövebiliyorsa, bunun nedeni ne olabilir?
Ataerkil düzenin geçerliliğini yitirdiğini sandığımız, batıda hala fahişelik/fuhuş kadın üzerinden devam etmekte ise, porno sektörü adı altında dev bir endüstri varsa, bunun suçlusu kimlerdir?
devam ederiz:)
sevgiler...
Tekrar merhaba..
Öncelikle yazıdan çok faydalandığımı ve arşivime aldığımı belirtmek istiyorum..Ellerinize ve zihninize sağlık...
Sağolun efendim, konuyu bilinç üstüne taşıyan ve beni bu konuya kışkırtan Siz’diniz
Sizinle hem fikir olduğum cümleler çoğunlukta olmasına rağmen, ufak nüans ayrılıklarımız olduğu da gerçek:)
Bu “nüans”ın, “din başlığının” altında yattığını anlıyorum. Ona saygınıza saygı duyuyorum.
Ama, “din”lere soğuk bakışım öfkemden değildir, öyle ki, (senin de bildiğin gibi) mayamın önemli bir bölümünde din efektleri vardır. Onlar bünyeme oldukça uyum sağlamıştır, alerji falan da yapmıyor, iyi de geçiniyoruz. Ancak, uygarlık yarışında ayak bağı olan önemli kuralları da koruma altındadır! Bunun zararlarını çekenler ile, bundan yarar bulanlar aynı sınıfın insanları değildirler. Bunları ayrıştırmak için özgür düşünmeye cesaret etmek insanlığın ve bilimin görevleri arasındadır.
Zihni abi,
Efendim sevgili Ece
dün Sevgili Bekir beyin blogta [inanın sinirden gözlerim dolarak] bir yazı okudum..
Tek kelimeyle kanım dondu..
Çocuğu olmayan bir kadın, kocası tarafından dövüldüğü için evden kaçıp karakola sığınıyor, daha sonra aşireti tarafından verilen ölüm kararıyla infaz ediliyor..
Evet, çok ilkel ve en uç vahşetlerden biri!!!
Bu olaylardan sonra “kanımızın donmasına” kadar beklememek için, gelenek-görenek-din-yasa ve genel olarak insan haklarının sunduğu TOHUM niteliğindeki, hamcı küçük görülen ama, ileride ZAKKUM AĞACI olabilecek o tohumları elemek gerektiğini demeye çalışıyoruz.
Söz konusu bu tohumların varlığından rahatsız olamayanlar, bu örnekleri görünce şaşıp kalıyorlar!
Bakın bu vahşet ve benzerlerinin sorumlusu Din/dinler değildir..
Başlık parası vererek aldığı malın, çürük öıkması neticesinde yaşanan hayal kırıklığı(!!) ve erkeklik egosunun darbe alması(!) sonucu, kadına işkence etmek, islam dini dahil hiçbir dinde yoktur..
Dinler, bu olayın buraya kadar gelebileceğini hesaplayamadılar. Şaşkınlıkları bu yüzdendir belki de. Onaylamıyorlar. Ama, TOHUMLARIN arıtılması için de çaba yetersiz, imkansız ya da sadece hileli dönüştürme çabası….
Kadının adı yok!
Evet yok!
Ama bunun o kadar çok nedeni var ki..
Evet haklısın ama nedenlerin içinde din yok değil mi
Bugün bir prof. eşini dövebiliyorsa, bunun nedeni ne olabilir?
İstisnai istatistikler de dikkate alınmalıdır da, genel istatistiklerin verdiği cesaret olamaz mı bu Prof.un ilkelliği? Bu prof, “kadın hak ettiğinde dövülmelidir” diye bir düşünce taşıyabilir mi?
Prof, suçunu, cezasını ve utancını kabullenecektir eminim.
Ataerkil düzenin geçerliliğini yitirdiğini sandığımız, batıda hala fahişelik/fuhuş kadın üzerinden devam etmekte ise, porno sektörü adı altında dev bir endüstri varsa, bunun suçlusu kimlerdir?
Bunun suçlusu, “sınırsız zenginleşme egoizmini” ideolojik egemenlik olarak yaşatanlardır Bunun adı kapitalizm, yeni adıyla liberalizm. “Kazanç için her yol mübahtır” onlar için.
Ve bunların iktidarlarına asırlardır “harç” ve alet olan DİN’lerdir.
devam ederiz:)
sevgiler.
Çok teşekkür ve daha da çok sevgiler sunuyorum.
söylemek istediğim, söylenmesi gereken, söylemeyemediğim tüm sözcükleri bir araya getirmişsiniz sevgili zihni örer :)
her fırsatta dile getiriyorum, düşünebilen yaratıklar olarak biz insanlar, ayrımların, eşitsizliklerin her türünü keşfetmişiz... ten renginden, kromozom farkına, organ farklılıklarından, cüzdanların kabarıklık oranları doğrultusundaki ayrımlara kadar... ayrım ayrım ayırıp kendi aralarında guruplandırmış, hiyerarşik bir düzene oturtmuş ve bunu legalleştirebilmek için değişik kaynakları "ıspat" saymışız. ve ne büyük gururdur(!) ki bu ayrımlama eylemlerimiz bu çağda bile, var gücüyle devam etmekte.
"Kocanın vücudu irin ile kaplı dahi olsa ve karısı onu yalayarak temizlese yine de kocasının hakkını ödemiş olmaz."
bu hadisten sonra daha ne diyebilirim ki... yok... bitti... nokta... gözün anatomik yapısı değişip herkes herkesi en içinden, hani iskelet sistemi olarak, görmedikçe kimse kimseye eşit olamaz, düşünebilen yaratıklar olarak, biz insanlar için... iyi ki düşünebiliyoruz... ya bi' de düşünemeseydik? :)
Zihni bey,
Kadının erkeğe aşkı neden uzun sürer? Ona eşitlenme ve egemenlik paylaşma umudu uzun süreceği için.
Hmmm.. buradan, biraz zorlama ile, 'ask'in esitlenme ve egemenlik paylasim arzusu oldugunu cikarabilir miyiz --cok mu materyalist olur bu? :)
Saka bir yana, diger dediklerinize katiliyorum --fakat dilek ya da utopya anlaminda degil.
Dedikleriniz gerceklesmek yolunda zaten --yani, cok olaganustu sapmalar olmazsa, kurulu duzenin eli mahkum buna.
Sebepleri de 3 asagi 5 yukari ortada.
Once kulturel ayagina kisaca bakalim: Fiziksel angaryalarin onemi giderek azaliyor. Dolayisi ile, kasli/adaleli/pazulu bedenlere ihtiyac da azaliyor. Bu, kadinlarin fiziksel acidan daha narin olmasini telafi edecektir.
Zeka acisindan arada bir fark olmadigi artik iyice biliniyor --dahasi sozel konularda kadinlarin daha iyi oldugu da. Hayat da daha sozel olmaga gidiyor. Dolayisi ile, kadinlar esasen bu acidan ustun olacaklar.
Bunun yanisira, kadinlarin metabolizmasini beklenmedik sekillerde etkileyen PMS vb de cok uzak olmayan bir zaman diliminde tarih olacak. Bu amacla kullanilabilecek ilaclar vb cikti daha da cikacak.
Ekonomik planda, kadinlarin kariyerlerine negatif etkide bulunan hamilelik, cocuk dogurmak ve emzirmek vb gibi isler de, cok yakinda degilse bile, ikame edilmek ihtimal dairesine girmis gorunuyor.
Bunlarin tamami ne kadar daha zaman istiyor?
benim tahminim elli sene filan.. Buna bir elli-yuz sene de toplumlarin adaptasyon surecini ekleyelim, tas catlasa 100-150 sene sonra bugunku (buugune kadar) sikayet edilen hususlarin ortadan kalkacagini dusunuyorum. Daha dogrusu gorur gibi oluyorum..
Ondan sonrasi daha iyi bir hayat mi olacak, bilmiyorum. Farkli olacagi kesin gibi.
Cogu gitti azi kaldi.
Sevgili edi.ben,
Düşünce ve hislerinize tercüman olabilmiş olmak sevindirdi beni.
Bu olayı (kadın-erkek eşitliğini) ciddiye almak gerekiyor. Çünkü, anlamlı ve karşılıklı "aşk"ı oldukça önemsiyorum.
Karşılıklı (en kaliteli) aşk, eşitler arasında yaşanabilir. Düşünün ki, erkeğin emrinde ve hizmetinde, erkeğin neslini çoğaltma ve cinsel hamleyi nötürleme makinesi olacak bir kadın ile nitelikli aşk yaşanabilir mi? Nedir bu emir-komuta zinciri bu zamanda!
“Sanı”larla yaşanan aşkların ömrü neden kuru gazel yangınını andırır ? Kavuşulduğunda takke düşer, kel görünür de ondan.
Sanı dediğim olay, libido dürtüsü ile aşkmış gibi yaşanmaya başlanılıp, (olası) nikahtan sonra törelerin yasasıyla, emir-komuta devreye giriyor ki, o zaman ne aşk, ne gurur, ne de onur kalıyor ortada. Batsın böyle ilişkiler! Dilemesem de zaten batıyor da
Müzminanonim Bey’in ilk teşrifleri bu mekana
Ayaklarına ılık mı soğuk mu su dökmeli:)
Hmmm.. buradan, biraz zorlama ile, 'ask'in esitlenme ve egemenlik paylasim arzusu oldugunu cikarabilir miyiz --cok mu materyalist olur bu? :)
“Egemenlik de eşit olsaydı önceden, burada biri diğerine acı çektirEmezdi; aşk olacaksa kaliteli olurdu” çıkarımı daha yakındır.
Bir de, hak mağduru kadının aşktan beklentisi, dibi delik kovaya su doldurmaya benzer.
Dedikleriniz gerceklesmek yolunda zaten --yani, cok olaganustu sapmalar olmazsa, kurulu duzenin eli mahkum buna.
Bazıları tersine doğru yolda ısrar edince, aşk borsasını olumsuz etkiliyor.
Once kulturel ayagina kisaca bakalim: Fiziksel angaryalarin onemi giderek azaliyor. Dolayisi ile, kasli/adaleli/pazulu bedenlere ihtiyac da azaliyor. Bu, kadinlarin fiziksel acidan daha narin olmasini telafi edecektir.
Burada “fiziksel angaryalar”ın yerine konulan şeylerin üreticileri, bu avantajlarnı kadının özgürleşmesi için kullanacağından emin değilim. İlgili konuda şikayet ettiğimiz zihniyetten, olumlu beklenti çıkamaz diye düşünüyorum.
Zeka acisindan arada bir fark olmadigi artik iyice biliniyor --dahasi sozel konularda kadinlarin daha iyi oldugu da. Hayat da daha sozel olmaga gidiyor. Dolayisi ile, kadinlar esasen bu acidan ustun olacaklar.
Tersine esen rüzgar, gelenden daha fazlasını alıyor da
Bunun yanisira, kadinlarin metabolizmasini beklenmedik sekillerde etkileyen PMS vb de cok uzak olmayan bir zaman diliminde tarih olacak. Bu amacla kullanilabilecek ilaclar vb cikti daha da cikacak.
Evet, teknoloji, kadının erkek emrine verilmesi gerekçelerini ortadan kaldırıyor ama, siyaset bunu görmezden gelebiliyor.
Bunlarin tamami ne kadar daha zaman istiyor?
benim tahminim elli sene filan.. Buna bir elli-yuz sene de toplumlarin adaptasyon surecini ekleyelim, tas catlasa 100-150 sene sonra bugunku (buugune kadar) sikayet edilen hususlarin ortadan kalkacagini dusunuyorum. Daha dogrusu gorur gibi oluyorum..
Ondan sonrasi daha iyi bir hayat mi olacak, bilmiyorum. Farkli olacagi kesin gibi.
Cogu gitti azi kaldi
“Oturun yerinize mi diyorsunuz Nasıl olsa kendiliğinden işliyor doğa yasası.
Hatırlayamadım diyen hocayı, “İslam DEVRİM ile değil, EVRİM ile geldi” diyordu.
Kadın-erkek eşitliğini evrime bırakırsak, tüketiriz gibi geliyor onları:)
Zihni bey,
Müzminanonim Bey’in ilk teşrifleri bu mekana?
Ayaklarına ılık mı soğuk mu su dökmeli:)
Her ikisine de estagfurullah --ama, ikisi de farkli tonda :)
Aslinda ugramiyor degilim; fakat, sizin yazdiklariniza yazacak sey pek bulamiyorum.
Bu yazida da zor buldum ;)
Sebebi de su: Bu yazinin onemli bir kismi, benim okudugum sekliyle, agirlikli olarak nasihat ve temenniler. Boyle olunca, yani onerme degil de azulari dile getiriyorsa, olsa olsa o arzularin bir kismina kisisel sebeplerle itiraz etmem gerekir.
Iyi de, iki sorun cikar hemen o anda:
Birincisi, kimin arzularina karismak hakkim var?
Ikincisi, itiraz edecegime ben de benim arzularimi yazsam daha iyi olmaz mi --en azindan baskasinin arzularina engel oluyor gibi durmam..
O yuzden, zor.
Bir de, neye hangi dozda itiraz edebilecegimi bilmiyorum. Eskiden olsa bunu sorun etmezdim, ama simdi ediyorum. Istirak ettigimiz bir ortak forumda olsak gene dert etmem belki, ama bloglarda sorun olabiliyor. Kimisi --ben hic farketmeden-- kirilabiliyor.
Kisacasi, millet beni terbiye etti --muma dondum. :)
“Egemenlik de eşit olsaydı önceden, burada biri diğerine acı çektirEmezdi; aşk olacaksa kaliteli olurdu” çıkarımı daha yakındır.
Esit olsaydi, zaten esitlenmek icin hedefleyen olmazdi diye dusunmustum..
Bir de, hak mağduru kadının aşktan beklentisi, dibi delik kovaya su doldurmaya benzer.
Ask beklentisi midir dibi delik kova, ask mi, masuk mu?
Bazıları tersine doğru yolda ısrar edince, aşk borsasını olumsuz etkiliyor.
Onu cok onemsemiyorum. Bazi seylerin onune kisiler gecemez.
Burada “fiziksel angaryalar”ın yerine konulan şeylerin üreticileri, bu avantajlarnı kadının özgürleşmesi için kullanacağından emin değilim. İlgili konuda şikayet ettiğimiz zihniyetten, olumlu beklenti çıkamaz diye düşünüyorum.
Kadinin ozgurlesmesi yolunda kullanacaklarini soylemiyorum ki. Gidisat o sonuca varacak diyorum.
Fiziki guc isteyen isleri erkekler de yapmak istemiyor. Erkeklerin icinde akilli fakat fiziken gucsuz olanlar bu akimi yonlendiriyorlar. Dolayisi ile, alet ustune alet icad ediliyor. Bunun sonucunda, kadinlar erkeklerle ister istemez esit olacaklar demek istiyorum.
Yani, baska bir deyisle, kadinlarin geneli ile akilli erkekler tabii muttefik oldular da diyebilirim.
Tersine esen rüzgar, gelenden daha fazlasını alıyor da?
Tersine gelen ruzgar?.. O, sadece ruzgar.
Yel kayadan ne aparir?
“Oturun yerinize mi diyorsunuz? Nasıl olsa kendiliğinden işliyor doğa yasası.
Doga yasasi degil tabii. Fakat, Insanlar hayli zamandir kendilerini dogadan soyutladilar. Bu soyutlama giderek artiyor.
Artik, en narin kadin bile, oturdugu yerden milyonlarca insani oldurmek kudretine sahip --bir dugmeye 8-10 gr.a tekabul eden bir kuvvetle bastirmasi yetiyor.
Hosunuza gitmeyecek belki, ama, en iyi esitleyici oldurmek yetenegiyle elde edilen esitliktir. Ki, bu da Smith Wesson'dan beri adim adim artarak kadinlara da erisilir kiliniyor.
Kimdi o 'sizi asmak icin gerekli ipi de siz bize satacaksiniz' [mealen] diyen SSCB yoneticisi?
Bu da biraz oyle. Erkekler --ve kapitalizm-- kadinlarin esit olmasina yol aciyorlar.
Asil istedikleri o degil tabii ki. Ama, saat ucreti cinsinden bakarsak, daha ucuz olduklari icin kadinlara daha cok is yaptirmanin yolunu aramak, bir erkege kiyasla daha karli. Dolayisi ile, kadinlarin erkeklerin yaptigi isleri yapmasini saglamaga ugrasiyor --somurmek amacindaki-- kapitalizm ve onun basindaki erkekler..
Hatırlayamadım diyen hocayı, “İslam DEVRİM ile değil, EVRİM ile geldi” diyordu.
Kadın-erkek eşitliğini evrime bırakırsak, tüketiriz gibi geliyor onları:)
Hic sanmiyorum. Evrimi cok hizlandirdik. Ve, erkekler olarak, kendi aleyhimize calisiyoruz.
Erkeklerin aslinda cok salak oldugunu soylemis miydim :) :)
Müzmin anonim Bey,
Aslinda ugramiyor degilim; fakat, sizin yazdiklariniza yazacak sey pek bulamiyorum.
Demek gizli gezginci.. (benim gibi) :))
Bu yazida da zor buldum ;)
Sebebi de su: Bu yazinin onemli bir kismi, benim okudugum sekliyle, agirlikli olarak nasihat ve temenniler. Boyle olunca, yani onerme degil de azulari dile getiriyorsa, olsa olsa o arzularin bir kismina kisisel sebeplerle itiraz etmem gerekir.
Pek ala cımbızla alınacak yerleri bulunabilir. Ama bunca blog ziyareti programında odaklanabilmek de zor oluyor değil mi? Böyle paragrafı bol olunca..daha da zor olmalı.
Iyi de, iki sorun cikar hemen o anda:
Birincisi, kimin arzularina karismak hakkim var?
Etkileşim ve yönlendirme isteğiyle, “arzulara karışma hakkı” aynı şey mi demek istiyorsunuz?
Ikincisi, itiraz edecegime ben de benim arzularimi yazsam daha iyi olmaz mi --en azindan baskasinin arzularina engel oluyor gibi durmam..
Evet anladım, bunca genç arkadaşlarla yazışmak, sizi bayağı “terbiye edip --muma dondürmüşler. :)”
O yuzden, zor.
Ayranı üfleyerek içiyorsunuz:)
Bir de, neye hangi dozda itiraz edebilecegimi bilmiyorum. Eskiden olsa bunu sorun etmezdim, ama simdi ediyorum. Istirak ettigimiz bir ortak forumda olsak gene dert etmem belki, ama bloglarda sorun olabiliyor. Kimisi --ben hic farketmeden-- kirilabiliyor.
Şunu diyebilirim, yazışmalarda sadece zaman disiplinim olamıyor. Onun dışında “Mevlana kapısı” gibiyim, sözcüklerle oynamak konusunda.
Kisacasi, millet beni terbiye etti --muma dondum. :)
Özellikle de genç kızlar?:)
(egemenlik) Esit olsaydi, zaten esitlenmek icin hedefleyen olmazdi diye dusunmustum..
Egemenlik eşit olsaydı, bu kez de uygarlık ivmesinde rekabet başlardı, (terfi ederdik) değil mi?
Bir de, hak mağduru kadının aşktan beklentisi, dibi delik kovaya su doldurmaya benzer.
Ask beklentisi midir dibi delik kova, ask mi, masuk mu?
Ehh! Oldukça düşük bir cümle kurmuşum:) çok yapıyorum bunu.
Bazıları tersine doğru yolda ısrar edince, aşk borsasını olumsuz etkiliyor.
Onu cok onemsemiyorum. Bazi seylerin onune kisiler gecemez.
Bekir L.Yıldırım Bey’in işlediği konuda geçmişler ama. Ve benzerleri….
Tersine esen rüzgar, gelenden daha fazlasını alıyor da?
Tersine gelen ruzgar?.. O, sadece ruzgar.
Yel kayadan ne aparir?
Cehalet kasırgası mı demeliydim, Tusunami mi? “İki adım ileri-üç adım geri” gibi sanki uygarlığın yönü ve şiddeti. İşin püf noktası (asıl amaç), “bir ömre sığdırabildiğimiz mutluluk debisi” değil midir?
Artik, en narin kadin bile, oturdugu yerden milyonlarca insani oldurmek kudretine sahip --bir dugmeye 8-10 gr.a tekabul eden bir kuvvetle bastirmasi yetiyor.
Bir üstteki cevabımın sağlaması…
Hosunuza gitmeyecek belki, ama, en iyi esitleyici oldurmek yetenegiyle elde edilen esitliktir. Ki, bu da Smith Wesson'dan beri adim adim artarak kadinlara da erisilir kiliniyor.
Sizin de hoşunuza gitmeyeceğini sezi-yorum. “Smith Wesson” tabanca markası mıdır? Bir adam adı olduğu belli de, kulağa pek hoş gelmiyor:)
Kimdi o 'sizi asmak icin gerekli ipi de siz bize satacaksiniz' [mealen] diyen SSCB yoneticisi?
“Çörçil” demiş gibi geliyor bana?
Bu da biraz oyle. Erkekler --ve kapitalizm-- kadinlarin esit olmasina yol aciyorlar.
ABD’nin Irak’a götürdüğü demokrasi gibi mi?
Asil istedikleri o degil tabii ki. Ama, saat ucreti cinsinden bakarsak, daha ucuz olduklari icin kadinlara daha cok is yaptirmanin yolunu aramak, bir erkege kiyasla daha karli. Dolayisi ile, kadinlarin erkeklerin yaptigi isleri yapmasini saglamaga ugrasiyor --somurmek amacindaki-- kapitalizm ve onun basindaki erkekler..
Daha çok ucuzluk, daha çok bağımlılığı getiriyor, isterseniz ucuz saat ücretli erkeklere bakın:) Geçmiş uygarlıkların kadın üzerindeki etkisine bakılınca, kadınların daha da edilgenliğe yatkın oldukları görülüyor. Bu teziniz bence umut vaat etmiyor?
Evrimi cok hizlandirdik. Ve, erkekler olarak, kendi aleyhimize calisiyoruz.
Kadınların her yanı ateş olsa ne yazar:)) İlk versiyonumuz hep saklı kalır zaten:)
Erkeklerin aslinda cok salak oldugunu soylemis miydim :) :)
O yüzden SOLAK olamıyoruz belki de:))
Zihni bey,
Demek gizli gezginci.. (benim gibi) :))
Evet. Ama, eskisi kadar yogun olamiyor. Daha dogrusu, blog gezmenin bir mhasuru var: Genel gundem/sorunlar yerine daha mikro gundem/sorunlara odaklanabiliyor insan.
Bu da, faydadan ari degil tabii ki, ama buyuk resmi kacirmama yol acabiliyor.
Pek ala cımbızla alınacak yerleri bulunabilir.
Tabii ki. Mesela, bu yazdiginiz yazinizin ister fitrat baglaminda, isterse de Darwinist baglamda ayaklarinin yere basmadigini iddia edebilirdim. Edebilirdim, cunku, eldeki her turlu ampirik veri, bu guzel yazidaki her turlu 'olsa ne iyi olur'a muhalefet ediyor.
Ama, siz bunlari bir program olarak yazmadiniz. Dolayisi ile, fitrat/Darwinizm ile aralarindaki celiskileri gundeme getirmenin bir anlami yok.
Ama bunca blog ziyareti programında odaklanabilmek de zor oluyor değil mi? Böyle paragrafı bol olunca..daha da zor olmalı.
Evet. Bir de o var. Paragraflar cok buyuk bloklar halinde.
Evet anladım, bunca genç arkadaşlarla yazışmak, sizi bayağı “terbiye edip --muma dondürmüşler. :)”
Oyle de denilebilir. Ben hayatimin hic bir safhasinda 'beni cok uzdunuz' diye baslayan bu kadar email almadim.
Yahu, uzulmegi bir yana birakip, neye itiraz ettiginizi yazsaniz daha iyi olmaz mi demek de bir ise yaramadi pek..
Gonul ehli bir milletiz vesselam :)
Ayranı üfleyerek içiyorsunuz:)
E. yani. Siz olsaniz ne yaparsiniz?
Şunu diyebilirim, yazışmalarda sadece zaman disiplinim olamıyor. Onun dışında “Mevlana kapısı” gibiyim, sözcüklerle oynamak konusunda.
Isin kotusu, sizinle taban tabana zit olabilecegim pek bir konu bulamadim. Siz benimle boyle bir sey bulduysaniz bile gundeme getirmediginiz. Oyle olunca, 'nossun, iyiyiz' turunden yazismalardan baskasi ortaya cikmaz gibi gorunuyor.
Kisacasi, millet beni terbiye etti --muma dondum. :)
Özellikle de genç kızlar?:)
Yoo. Sadece genc kizlar degil. Genc erkekler de. Cok alingan oluyorlar.
Egemenlik eşit olsaydı, bu kez de uygarlık ivmesinde rekabet başlardı, (terfi ederdik) değil mi?
Fakat, 'uygarlik' uygarlik olsun diye uzerine titrenen birsey degil ki. O bir yan urun degil midir?
Onu cok onemsemiyorum. Bazi seylerin onune kisiler gecemez.
Bekir L.Yıldırım Bey’in işlediği konuda geçmişler ama. Ve benzerleri….
Bekir beyin blogunu uzun zamandir takip etmiyorum.
Yaziya cok bakamadim. Benim kaldiramayacagim kadar noktasal ve duygu yuklu bir yazi gibi gorunuyor.
'Evladini kitir kitir dograyan cani anne' ya da 'annesini elleriye bogan hain evlat' haberlerinin de tabii ki musterileri olacak; ama ben degilim.
Dolayisi ile, buyuk resimde, o yazinin konu ettigini sandigim seyleri onemsemiyorum.
Cehalet kasırgası mı demeliydim, Tusunami mi? “İki adım ileri-üç adım geri” gibi sanki uygarlığın yönü ve şiddeti.
Cehalet.. Diyalektigin bir parcasi degil midir?
Cehlet olmasa neyin duzletilmesi gerektigini nasil ogrenebilecektik ki..
Cehaletin varligina, ve onu farkedebilmege, sukretmek gerekir bence :)
İşin püf noktası (asıl amaç), “bir ömre sığdırabildiğimiz mutluluk debisi” değil midir?
Bilmiyorum. Bu tur sorular beni asar.
Bir üstteki cevabımın sağlaması…
Degil bence. Mutluluk arizidir cunku.
Sizin de hoşunuza gitmeyeceğini sezi-yorum. “Smith Wesson” tabanca markası mıdır? Bir adam adı olduğu belli de, kulağa pek hoş gelmiyor:)
Sozkonusu kisi, tabancayi bulan kisidir. Tabanca da 'the great equilizer'dir. 'Muhtesem esitleyici' yani..
“Çörçil” demiş gibi geliyor bana?
Ben sanki, Kruscev (Krusov) demisti diye hatirliyorum, ama emin degilim.
ABD’nin Irak’a götürdüğü demokrasi gibi mi?
Evet. Oteki ucundan bakarsaniz, ABD orada erkekleri olduruyor. Geriye kalan kadin nufusu Irak'in gelecegine sahip cikmak zorunda. Bu da Irak'ta kadinlari daha aktif ve onemli bir oyuncu kitlesi haline getirecek. Tipki dunya savaslarindan sonra kadin haklarinin artmasi gibi.
Daha çok ucuzluk, daha çok bağımlılığı getiriyor, isterseniz ucuz saat ücretli erkeklere bakın:)
Ucuz saat ucreti isteyenlere duyulan bagimlilik, o taifenin daha yaygin olmasina yol aciyor. Ucuz olanlar kazaniyor yani :)
Buna alakasiz bir ornek: Dunyada en basarili bitki turu bugday ve arpadir. Insanlara yem olduklari icin, butun dunyaya yayildilar :)
Geçmiş uygarlıkların kadın üzerindeki etkisine bakılınca, kadınların daha da edilgenliğe yatkın oldukları görülüyor. Bu teziniz bence umut vaat etmiyor?
Edilgenlige yatkin olduklarini dusunmuyorum. Imkan oldugu takdirde erkeklerden fakli olacaklari kanaatinde degilim.
Kadınların her yanı ateş olsa ne yazar:)) İlk versiyonumuz hep saklı kalır zaten:)
Ama, erkeklerin ates olan yani sonuyor. Bunu da akilli erkekler yapiyorlar. Akilli erkekler kadinlar icin calisiyor da diyebilirim :)
Erkeklerin aslinda cok salak oldugunu soylemis miydim :) :)
O yüzden SOLAK olamıyoruz belki de:))
Fakat, aslolan solak olamk degil ki. Daha basarili bir seyler olmak.. O oyunda sol, daha yaygin olani savunur. Sag ise, noktasal iyiyi one cikarir.
Ne güzel yazıyorsunuz.
Zamanı daha verimli tutup daha güzel yazılar yazmalıyım.
kendimi 4 blogta ifade edeceğim artık. Başka yerlere gitmeyeceğim.
izlenimler- muzminanonim- ece ve
arasıra knz de burdakilerin özetini yazacağım.
Bu yazıları da güzel imla ile yazacağım.
yenden saymaca:)
seziyorum, ece, muzmin anonim,
izlenimler. knz de ise özet yazılar,.
Evet. Oteki ucundan bakarsaniz, ABD orada erkekleri olduruyor. Geriye kalan kadin nufusu Irak'in gelecegine sahip cikmak zorunda. Bu da Irak'ta kadinlari daha aktif ve onemli bir oyuncu kitlesi haline getirecek. Tipki dunya savaslarindan sonra kadin haklarinin artmasi gibi.
Şu anda ıraklı kadınlar suriyede arap şeyhlere pazarlanıyormuş.
hem de çocuk yaşlarda. dünya hiç bu kadar kirli olmamıştı.
Bosanlı kadınlar kadar kafayı dik tutabilirse dediğiniz olur.
fakat ıraka hiç bir sınır ötesi yardım kurluşu ulaşmıyor.
zeynep barnlardan zaten behsetmiyorum da, savaş karşıtları, barış örgütleri bile ?
neden mi ?
çünkü islam fobisi ile onları boğup etkisiz hale getirdiler.
off yaa.,
haberi Leman dergisinde okudum. kaynak bulmak zor değil sanırım.
Yaklaşık 9 yıl sonra bu yazıyı okudum acaba bu yazımı okuyacak mısınız bilmiyorum ama yine de yazmak istedim tebrik ederim sizi aklimdakileri yazmışsınız. Sürekli kadınların bedenleri öyle yok fitratlari böyle laflrindan herkese cinsiyetciligi asiliyorlar insanlar farkında olmadan ataerkil düzenin zihniyetine sahip oluyor. Simon i okumadan feminizmi keşfetmeden önce bir kadın olarak bile ben de bu ataerkil zihniyete sahipmisim iyiki temizledim zihnimi ve gerçekten bir erkek olarak kadınların haklarına bu kadar önem vermenize duygulandım. Yorumlarda da okudum. 2007 de bile bunları demissiniz gerçekten cinsiyetler arasında fark daha da azaldi azalacak umarım toplumsal cinsiyet eşitliğinin önemsendigi bir dünyada yaşarız teşekkürler :-)
Zeynep Yılmaz, bu yazıyı geç görmüş olmanın nedeni, Blogger artık geri bildirim hizmetini kapatmış olmasındandır. Eskiden yorumlar e-postamıza anında düşüyordu. Şimdi tesadüfen görmüş bulunuyorum. Siz de eğer bu yorumu görmüşseniz, size kocaman teşekkürlerimi bırakıyorum aha buraya.
Üç kitabımda da "kadın hakkı konusu" bir adım önde gidiyor:)
1-amele mektebinde SOYLU RÜYALAR-anı öykü deneme
2-Nar Kırığı-roman
3-Çarıklı Aşıklar-roman
Bu 3 kitabımı okumanızı isterdim. Bir de bu Zeynep Yılmaz mısınız?
Tekrar teşekkürler...
Merhaba Zehni Bey yazımı tesadüfen de olsa okumuş olmanıza sevindim rica ederim gerçekten çok beğendim diğer yazılarınıza da biraz göz gezdirdim kendimden bir şeyler buldum arada bakıyorum buraya yazılarınızı okumak hoşuma gidiyor kitaplarınızı da okumak isterim tabi tebrik ediyor başarılarınızın devamını diliyorum ve umarım artık kadın erkek eşcinsel hakları yerine insan haklarının konuşulduğu bir dünyada yaşarız cevap verdiğiniz için de çok teşekkür ederim :-)
Selam Zeynep Hanım, tesadüfleri seven güzel şeylerden biri olmalı bu da...:) Yine de bu vefalı ziyaretiniz onurlandırdı beni. Artık size kitaplarımdan hediye etmek kalıyor bana.
Bu blogdaki yazılarımın ana fikrinde bir farklılık olmasa da, yazılarımın edebiyat değerinin tekrar gözden geçirilmesi gerektiğinin farkında olduğumu bilmenizi isterim. Bu köprünün altından çok sular aktı.
O zaman (kullanıyorsanız) size facebook arkadaşlığı teklif ediyorum efendim:) "zihni örer" olarak aratsanız da olabilir, link de....
Denedim, Zeynep Yılmaz" adı çok fazla olduğundan size davetiye göndermedim. Artık sizden bekliyorum.
https://www.facebook.com/sezi.yorum1
Merhaba tekrardan :-) Her yaşadığım cinsiyetçi olaydan sonra bu yazıyı okuyup moral buluyorum böyle düşünen insanların da olması mutlu ediyor beni çok iyisiniz teşekkür ederim ☺
Yorum Gönder