İskenderun Belediye Kültür Sarayında düzenlenen “Çevre- İnsan ve Işçi Sağlığı” konulu panel, “çevrecilik kimin çıkarına ve nasıl bir çevrecilik”” gibi bir sorunun yanıtını bulmamızı sağladı.
Protokol konuşmacılarını dinledikten sonra, aldığım notların başlığınını, ‘Sosyete Çevreciliği” olarak yorumlamayı uygun buldum.
Paneli düzenleyenlerden biri olan İşçi sendikasının iyi niyetinden endişe duymaya başladım.
Paneli düzenleyenlerden biri olan İşçi sendikasının iyi niyetinden endişe duymaya başladım.
Panelin tanıtım ilanına büyük puntolu harflerle yazdıkları, ”İnsan ve işçi sağlığı” kavramında iki özne görülmektedir.
Bu yaklaşım, yazım hatasından kaynaklanan bir rastlantı olabilir mi?
Belki de çaktırmadan, işçinin insan olup olmadığı tartışılmaya açılmıştır!
Şaşırmış değilim. Dünya sosyalistleri, sömüren sınıfının “emek-değer” kavramlarını bu çerçevede sorguladıklarını zaten biliyorlardı. İlginç olan şey, sömüren sınıfın bunu her zaman açık dille, ifade etmemesiydi. Üstelik, bir işçi sendikasıyla ortaklaşa hazırlanan bir panelde, işçi sendikasının dalgınlığından bu kadar açık yararlanmış olmasıydı.
Sosyete çevreciliği tespitimi, panelistlerden, Çalışma Bakanlığı Başmüfettişi Y. Üner’e açtığımda,
“sosyeteyi kötü anlamda mı aldığımı” sordu? “Sosyete yüksek değerdir” dedi. Elbette “Sosyete, toplumun kibar, zevkli, zarif olmayı bildikleri kabul edilen insanlarından oluşan kesimidir” diye tanımlamışlardır. Ancak, bireyci ve seçkinci olduklarından ulusal-toplumsal sorunlarla uğraşmaya ayıracak ne enerjilerinin ne de niyetlerinin olduğu belli. Klasik tespitle onlar "düşkün insanları köpekleri kadar sevmezler" inancı yaygındır.
Bir sigara külünün yere atılmasındaki hassas tepkiyi, İsdemir Fabrikalarında her gün toz, gaz ve asbest yutan ve maden ocaklarında ömür tüketen insanların rezaletine gösteremezler. Onların çevrecilikleri yalnızca kamp yapacakları yerlerle sınırlıdır.
Konunun sosyete çevreciliğine dönüşmesi, tarihi bir çelişkiden kaynaklanmaktadır. Panelin sonuç bildirisinde de bu kanı doğrulanmıştır:
-Çevre Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Hunay Evliya (Oturum başkanı)’nın dediği gibi “Uzmanlar başka, politikacılar başka konuşmaktadır”.
-Çevre Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Hunay Evliya (Oturum başkanı)’nın dediği gibi “Uzmanlar başka, politikacılar başka konuşmaktadır”.
Toplumumuzun iktidarı belirleyen çoğunluğuna göre, ölümlerin çoğu vade (alınyazısı) olarak biliniyor. Kirli hava, sinir bozucu gürültü, trafik tıkanıklığı, kimyasal kirleticiler, fiziksel ve psikolojik stresin pek çok başka kaynaklarıyla yaşamaya mahkum edilmemizi bir "kader" olarak bilenlerin oyları, hükümetleri belirlemektedir.
Bindiği dalı kesen toplum, Nasreddin Hocaları, Aziz Nesinleri de yaratmıştır aynı zamanda.
Bu çok katlı sağlık tehditleri, teknolojik ilerlemenin yan etkilerinden çok, büyümeyi ve yayılmayı, tek amaç edinmenin bencillikleri sonucudur diyor Prof. H.Evliya.
Bir sahil kampında bulunan, bir kaplumbağa türünün, tepelerde eksikliği fark edilen birkaç ağacın, kaldırıma savrulan bir sigara izmaritinin, elektrik teline takılan bir kuş yavrusunun, çatıda mahsur kalan bir kedinin, ekosistem dengesine olumsuz etkisi elbette sorundur. Bunlara kameralar önünde müdahale eden “çevre dostları”, fırın ağzında zehir soluyan işçileri bir gün ziyaret etmiş değillerdir. Sendika yöneticileri bile, seçim olmadıkça bu bölgelere ayak basmazlar.
Ağır sanayide ve yer altında, kenar mahallelerde, köylerde ve daha nice kuytu köşelerde telef olan insanların ekosistem dengesine katkısı SOSYETE ÇEVERCİLERİNİ ilgilendirmeyeceğini herkesin bilmesi gerekmektedir.
Çünkü, . Onların çevrecilikleri yalnızca kamp yapacakları yerlerle sınırlıdır.
z.örer/1998-Hatay Gazetesinde yayınlandı.
z.örer/1998-Hatay Gazetesinde yayınlandı.
6 yorum:
yine cok guzel yazmissiniz...
Sosyetenin köpek olayina bende sinir oluyorum.Sözüm sevip de besleyenlere degil tabi...
Ama ,su köpegin kuaförüne verdigin parayi muhtac bir insana versen bir sevab girersin be kardesim.Yazik gercekten.
En son Baris Akarsunun daha hastanede oldugu sirada adami hayatta ve saglikliyken bir kere görmemis, konusmamis Gönül yazar hastaneye gidiyor, efenim reklam reklamdir.Bu tip insanlar mide bulandiriyor ne diyim.
Diger konularda da öyle , toplum bilincini arttirmak amaciyla biliyorsunuz bazi ünlüler kullaniliyor.Ama neredece bu ise inandiklarini, ne derece yardim amaciyla yaptiklarini bilmioyrum.Yapmaciklik hemen anlasiliyor.
Velhasil Zihni Bey önemli olan gönülden yapmak birseyi, hissederek yapmak.Onlarin hayati sosyete ise bizim kalbimiz SOSYETE...
Sağolunuz efendim. Güzellikler daha çok sizin iyimser bakışınızdadır.
Özetle, şu geçici dünyada -şöyle ya da böyle- üretmek için enerji sarfetmeden, dolaylı ya da direk olarak, başkalarının sırtnıdan geçinirken, YÜKSEK DEĞERLERe sahiplik güdüsüne girmelerini sapıkça buluyorum.
Son cümlende dediğin gibi, onların davranışı değil sosyete olan; sadece görüntüsüdür. Komik olan da bu ya.
Zihni bey,
Paneli düzenleyenlerden biri olan İşçi sendikasının iyi niyetinden endişe duymamaya çalışsam da, egemenlerin işçi üzerindeki sopası gibi durduklarının somut göstergesini gizleyecek(!) bir kılıf bulmakta zorlandım..
Insanin gonlu meyletmeye gorsun, toz kondurmak istemiyor degil mi? :)
Sosyete çevreciliği tespitimi, panelistlerden, Çalışma Bakanlığı Başmüfettişi Y. Üner’e açtığımda, “sosyeteyi kötü anlamda mı aldığımı” sordu ve “Sosyete yüksek değerdir” dedi.
Sosyetenin yuksek deger olup olmadigi da tartisilabilirdir bence --sosyolojik anlamda gida zincirinin tepesinde olmanin neresi 'yuksek deger' olmagi otomatik kilar ki--, ama bence sizin aradaginiz kelime 'sosyete' degil de 'televole' idi bence.
Yani, bahsettigimiz olgu, 'televole cevreciligi'dir.
Buradan da anlaşılıyor ki politikacılar daha çok, kendilerini seçen değil, seçtirenlerin hizmetindeler.
Bazi seylerin degismemis oldugunu duymak insana huzur veriyor; degil mi? :)
Ağır sanayide ve yer altında, kenar mahallelerde, köylerde ve daha nice kuytu köşelerde telef olan insanların ekosistem dengesine katkısı SOSYETE ÇEVERCİLERİNİ ilgilendirmeyeceğini herkesin bilmesi gerekmektedir.
Burada ilginc bir acmazla karsilasiyorum. Bunun sebebi de, benim de 'agir sanayi' sayilabilecek bir mazimin olusudur.
Acmaz da sudur:
Cevreci lumpenlerin dikkatini luzumundan fazla cekmek demek, ilgili tesisin tamamen kapanmasi anlamina gelir.
Cunku, kimse size daha bir cevreci olmaniz icin gereken masraf icin koltuk cikmaz; kapida gosteri yapan cevreci tuzukurularin ulasabilecekleri yegane hedef de --bu yuzden-- ilgili tesisin ulke ekonmisinden topyekun cikarilmasidir.
Bunun boyle olmasini aslinda kimse istemez, ama 'istemezuk' pankartlari acildiginda kimsenin aklina baska cozumler de gelmez.
O yuzden, cogunuza ters gelse de, ben nerede cevreci bir numayis gorsem onlara pesinen akildane gozuyle bakarim cogu zaman. Cunku, 'tertemiz bir cevre'de insanlarin kolayca acliktan olebildiklerini bilmezler ya da gozardi ederler.
Tipki, sentetik gubre vb kullanmaksizin tarim yapilmasini talep edenlerde oldugu uzere.. Yok iste. Mumkun degil. Eger mumkun olabilseydi, binlerce yildir aclikla ic ice yasamak zorunda kalmazdik.
Aklima gelen tek cozum, 'olabildigince temiz' olmaktan oteye zorlamamak..
Ayipsiz dost arayan dostsuz, tertemiz bir endustri isteyen de endustrisiz kaliyor cunku..
[Bu son satirlarin 'politically correct' olmadiigni biliyorum. Oz elestiri sayilmalidirlar.]
Insanin gonlu meyletmeye gorsun, (sendikaya) toz kondurmak istemiyor degil mi? :)
Müzmin Anonim Bey,
Elimizde tutunacak bir dal var, o da çürük çıkınca insan kaygılanıyor elbette. “Tamamen yokluğu daha iyidir” diyesi geliyor:)
Sosyetenin yuksek deger olup olmadigi da tartisilabilirdir bence…
Büyük Larous Ansiklopedisi öyle diyordu:) Elbette kılıftır bence de o tanımlar.
Yani, bahsettigimiz olgu, 'televole cevreciligi'dir.
Belik aklıoma gelse olur muydu o zaman bilmiyorum ama, 1998’de “televole” bu kadar popüler miydi hatırlamıyorum.
Hem bence tam da örtüşmüyor sanki. O televolecilerin çoğu bira şişesini sokağa fırlatmaMayı çevrecilik saymazlar. Oysa sosyetelerin çevreciliği, sigara külünü ve bira şişesini ancak ciddiye alırlar.
Burada ilginc bir acmazla karsilasiyorum. Bunun sebebi de, benim de 'agir sanayi' sayilabilecek bir mazimin olusudur.
Acmaz da sudur:
Cevreci lumpenlerin dikkatini luzumundan fazla cekmek demek, ilgili tesisin tamamen kapanmasi anlamina gelir.
Konumuzdaki panelde, o günden birkaç yıl öncenin Çevre Bakanı İmren Aykut da vardı. Çevre koruma Akdeniz illeri temsilcisi vs. vardı. Ve şikayet masasında oturuyordu o gün. Bunları o zaman uzunca ve sert dille yazmıştım. Buraya özetleyerek aktardım.
Baş müfettiş Y.Üner aynen şunu diyor:
-“İşyerlerinde gaz, toz ve gürültü kirliliği ölçümü yaptırıyoruz, ama hiçbir yaptırımı ve bütçesi yok bu kirliliğin”.
Aklima gelen tek cozum, 'olabildigince temiz' olmaktan oteye zorlamamak..
Ayipsiz dost arayan dostsuz, tertemiz bir endustri isteyen de endustrisiz kaliyor cunku..
Ereğli D.Ç. Fabrikalarında müh. Bir arkadaşım vardı (şimdi müdür oldu), Fransa’daki D.Ç. Fabirkasından söz ediyor, “bisküvi fabrikası sanırsın diyor.” Bilirsin o zaman, fabrikalardaki malzeme, işgücü, ham madde ve yolsuzluk maliyetlerini kontrol eden bir anlayış olsa, bu temizlik aynı zamanda çevere temizliğine de yansımaz mı? Hem maliyet, hem de anlayış olarak…
Katkınız için teşekkür ediyorum.
Zihni bey,
Durust bir sanayici gozuyle cevre konusunda bir iki sey soylemek isterim.
Hakkinda hicbirsey bilmedigim madenciligi kapsam disi tutarsam, geriye madenden kulce/ingot uretimi, sekillendirme, talasli imalat ve montaj vb surecleri kalir. Bu surecler hakkinda iyi-kotu biraz bilgim ve tecrubem var.
Sizin arkadasinizin bahsettigi turden tesisleri ben de biliyorum, ve hep de gipta etmisimdir.
Gipta ettigim sey oralarin temizligi degil; ellerindeki imkanlardir.
Bahsettigim imkanlar da esasen onlarin erisebildikleri kaynaklardir: Parasal kaynak, insan kaynagi ve bilgi kaynagi.
Cevre kirliligine yol acan atiklarin esasen proseste kullanilAMAyan (ya da geri donusu saglanamayan) malzeme oldugunu hepimiz biliriz.
Dolayisi ile, cevre kirliligi demek aslinda proses sirasinda yaratilan zarardir. Toz-duman ve baska hersey bu demektir.
Teorik olarak, cok iyi kontrol edilebilen proseslerde, yeterince hassas ekipman ve bilgili insan ile, sifira yakin atik uretmek sozkonusu olabilir. Sizin bahsettiginiz fabrika da buna bir ornektir.
Ama, bunun altinda da o kaynaklarin varligi yatiyor. Para, insan, bilgi.
Bu kaynaklar yok ise, ogrenme surecinizde turlu cesitli zararlarla karsi karsiyasiniz. Yuksek iskarta oranlarindan tutun da, cevreye saldiginiz atiklara kadar..
Sirf kar gudusu ile hatreket ediyor olsaniz bile, bu ziyanlari engellemek istersiniz. Istersiniz ama boyunuz yetmez.
Ilgili yatirimi yapacak gucunuz yoktur.
Ne yapacaginizi tam bilmiyorsunuzdur (bilgi), siz biliyor olsaniz bile elinizdeki kadro bunu bilmiyordur (yetismis insan kaynagi), bunlar var ise bile (ki, yoktur), bunlari destekleyecek yetenekte makina ekipman yatirimi yapacak kapitaliniz yoktur.
Bu mertebeye erinceye kadar butun bu zararlari sineye cekmek zorundasinizdir.
Ustune ustluk, bir de haricten gazel okuyanlarla muhatap olursunuz: 'Ben anlamam efendim, yapin' diyenler...
Bunu diyenlerin farkinda olmadigi bir suru sey vardir. Bunlarin basinda da, o safhaya varmis olanlarin borazani olmak --yani, tarife disi engel dedigimiz silahla sizi vurmalari.. daha temiz uretim yapmak icin gececek egitim surecinden hic geceMEmeniz anlamina gelen engellemeler..
Sonuc, eger bu engellemeleri cok ciddiye alirsak, uretimsiz bir toplum olmaktir.
Cevrecilik konusunda da realist olmak gerekiyor demek istiyorum.
Yazdıklarınız kendi içinde tutarlı yaklaşımlar ancak,
ben de kısaca şunu diyorum:
kapitalizmin açmazları!
Yorum Gönder