Fayans çamurunu sıvarken, hız ile kaliteyi tatlı bir rekabete sokardım. Mola, sadece tuvalet ihtiyacıma bağlı, kısacık
bir zaman dilimiydi.
Yüzüm hep duvara, sırtım
dünyada olup bitenlere dönüktü. Son
fayansı döşedikten sonra, kasılan
boynumu kütürdetmek için bir sağa, bir
sola döndürürken, balkonun ucuna yakın yerde bir
tuğla ve
üzerinde
katlanmış bir gazete
gördüm. Önünde bir eldiven, yanında
ağzı yere dönük
bir çaydanlık,
etrafta
sigara izmaritleri...
Dedim ki, “ulan
Hanifi, herkes götünün dahi kıymetini biliyor
da, sen
neden zamana meydan okurcasına
hep çalışıyorsun!”
"O
başka, o başkaydı". Fayans doçenti olacaktım
ben. Profesörlük bir tık eşikteydi.
Bunları düşünürken, merdiven
başına doğru bir göz attım
ki...
“atmaz
olaydım”
diyeceğim günlerimin tetikçisini karşımda bulmuştum! Bana bakıp, gül yaprağı
yumuşakalığında gülümsüyordu. Oysa
Songül'en iyi gülecekti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder