16.11.08

yeşil kapitalizme öğüt


Bir seçim kazanmak ise düşündüğün,
bir filecik sadaka ver!
İş ver, on yıl sonrasıysa tasarladığın.

Düşünüyorsan yüz yıl ötesini
fırsatları eşitle o zaman.

Bir tek file dağıtırsan bir kez oy’unu alırsın
Bir poşet te kömüre iradesini alırsın.

Oysa,
Yüz kez olur bu destek eşitlersen hakları.
Bir kez balık yedirirsen, birşey olmaz doyunca
Balık tutmayı öğretirsen, doyar ömür boyunca.

(Çin Atasözünden uyarlama)


ya tutarsa?

22 yorum:

Mister No dedi ki...

Yeşil deyince Yeşiller Partisi sandıydım.Sadaka olayları için
Yeşil Kapitalizm değil,yeşil devletçilik demek lazım.

zihni örer dedi ki...

Sn. mister no,
hoş geldiniz; ilk kez katkıyapıyorsunuz,
teşekkür ediyorum.

Yeşiller Partisiyle kapitalizmi birazcık bağdaştırabilirz elbette ama, günümüzde yeşşiller partisini kapitalizm çerçevesinde sorgulamak, asıl eleştirilecekleri ıskalamak olmaz mı?

"Yeşil devletçilik" diyorsunuz, aynı kapıya çıkacağını düşünüyorum. Malum ki devletler kapitalizmin resmi gücüdür. Yanılıyor muyum?

gaykedi dedi ki...

yemyeşil ve mutlu bir rüyam var arkadaşlar, eko sosyalizm... ama bir karabasan var ortalıkta göğsümün üzerine oturan, beni dünyayı ve herşeyi boğan, hayatın anlamını, yaşamı sadece üretmek ve tüketmekle tanımlayan...

Mister No dedi ki...

Ben de teşekkür ederim Zihni Bey.
Yeşiller'i sosyal demokratlarla aynı çizgide görüyorum.Kapitalizmin biraz sosyalleşip çevre dostu olmasınının bir projesi.
Bu tip doğrudan yardımlar veya başka dolaylı yardımlar sosyal devletin yerine ikame ediliyor.Size yardım eden parti veya cemaatse özgürlüğünüzü satmış oluyorsunuz.Sosyal devlette devletten para veya yardım alınca devletçi olma gibi bir sorumluluk oluşmuyor.Yapılmak istenen şey sosyal devletin yerini özel ,partisel hayır,sadaka işlerine bırakması.
*Bildiğim kadarıyla yardımlar vali,kaymakam eliyle değil de,parti eliyle yapılıyor. Her ikisi de aynı yine de.

Mister No dedi ki...

Devletler ve Kapitalizm konusunda yakın düşünüyoruz,kapitalizm derken serbest piyasayı kast etmiyorsanız eğer. Kapitalizm bile balık tutmayı öğretmeyi tercih eder,ondan yeşil kapitalizm diyemiyorum.

zihni örer dedi ki...

Güçlerin ve fırsatların çok farklı olduğu düzenlerde serbest piyasadan söz edilemez. O piyasa güçlü olanın güdümünde işlerlik kazanır. Bu yüzden serbest piyasayı da kastediyorum.
Kapitalizm, "ömür boyu doyacak" kadar fırsat vemiyorsa ki her zaman bağımlı ayarda tutmayı yeğler, "balık tutmayı öğretiyor" sayamayız. Sadaka kültürünü bu yüzden bir strateji olarak korur.

Şuna açıklık getireyim, buradaki yeşil ile, "kabe merkezli yeşil"i kastettiğimi anlamışsınız sanırım:)

zihni örer dedi ki...

evgili Gaykedi,
"Yeşil rüya"...
kabe yeşiliyle karıştırmıyoruz değil mi?
Kabe yeşili sadece "cennet rüyası"na götürü de.. oysa biz cenneti bu dünyanın yeşilinde yaşamalıyız. Haklısın. Güzel bir şiirdi:)

Mister No dedi ki...

Ben Suudi yeşili anlamıştım :)
Vergi verenler paralarının çalışmayan,miskin yoksullara gitmesini istemez. Balık vermeyi sevmezler ama balık tutmalarını öğrenmeleri için desteklemeye bir süre katlanabilirler.(Eğitimde her zaman,her yerde devletin olması)

zihni örer dedi ki...

"(Eğitimde her zaman her yerde devletin olması)"nı "balık tutmayı öğrenmesini desteklemek" şeklinde yorumlamışsınız da,
aslında "eğitime verilen önem ve yatırım" hatta nüfusun eğitimli-eğitimsiz oranı bu düşüncenizi pek doğrulamıyor gibi.
Günümüzde gelişmiş ülkelerde (kapitalist olmasına rağmen) üniversitelileşme oranı %60'ların üzerinde deniliyor.
Bu 60'lı oran da üretim araçları sahiplerinin eğitimli işgücü beklentilerinin oranı diyebiliriz.
Bu açıdan baktığımızda, meslekleşme anlamında eğitimden söz edilebilir ama, bu tablo da "balık tutmayı ancak günlük" olarak kazandıklarını gösteriyor. Ki bu durum da balık tutmak değil, balık yemek olarak değerlendirilebilir ancak.
Bunun kanıtı şudur:Herhangi bir ekonomik krizde, krizin sonuçları yaşamsal düzeye indirgenerek, emekçi kesimin bundan etkilenmesi sağlanıyor. Üretim aracı sahipleri için krizler "ölüm-kalım savaşı" değil, sadece sömürünün ertelenmesi anlamına gelebilir.
İşte asıl kırmızı nokta, yani "balık tutmayı öğrenmek" fırsatı, krizde payı olmayanın cezada da payı olmamasıdır ki, işin bu noktası bizi başka yerlere götürür.
Elbette, yaşamsal gereklerin makro çapta zorunlu ilişkileri vardır ve bundan kaçınılamaz. Yağmur birinin üzerine yağarken diğerinin üzerine düşmemesi düşünülemez.
Ama, burada “balık tutmayı öğrenme”nin asıl püf noktası bizi EMEK-DEĞER ve bu değere sahip olabilme ölçüsüne götürecek. Bireylerin aşırı zenginleşmesi, bir süre sonra kopmalara sürüklemesi de kaçınılmaz oluyor (kriz). Zenginleşirekn birey toplumdan kopmayı sorun saymıyor ama, krize girdiğinde (sadace alırken) toplumun paylaşımına muhtaç oluyor. Sakatlık buradadır daha çok.

gaykedi dedi ki...

herkes, son kriz üretim ve tüketimi etkileyecek diye bas bas bağırıyor ama kimse demiyor ki ya üretileni 'paylaşım' ya da bu kadar delice ve bilinçsizce üretim ve tüketime doğanın kaynakları dayanacak mı?

Mister No dedi ki...

Zihni Bey,
Kapitalizmin balık tutacaklara ihtiyacı vardır ki tuttukları balıklardan faydalanabilsin. (sömürü de denebiliyor.)İnsanlar için değil,kapitalizm için lazım eğitim.Toplumun hepsi eğitimli olursa ücret beklentileri yükselir.Bir kısmı eğitimli olmalı,bir kısmı eğitimsiz olmalı ve önemlisi bir kısmı hep işsiz olmalı.
"Zenginleşirekn birey toplumdan kopmayı sorun saymıyor ama, krize girdiğinde (sadace alırken) toplumun paylaşımına muhtaç oluyor."
Toplumdan kopmayı tam anlamasam da,krizlerde toplumun paylaşımına-muhtaç oluyor ve "devlet" aracılığı toplumun bu ihtiyacı karşılamasını sağlıyor. Haklısınız.

zihni örer dedi ki...

gaykedi,
kapitalizmim cebi şişirilmiş futbol topuna bezer; içine sibptan hava basılır ama, top patlak olmadıkça dışarı hava çıkmaz.
Bu futbol topu ki, 25 kişi oynar da, 25 bin kişi (onları izleyerek)onların mutluluğuna ve kazancına duygu besler.
Deliyi maça götürmüşler de, sahaya baktığında şaşırmış.

"Ulan deliler demiş, bir toplun arkasından 22 kişi koşuyor, sonra da kapışıyorlar, oysa verseler her birine birer top, hepsi de oynasa kavga etmeden" demiş.

zihni örer dedi ki...

sn. Mr.no,
"kapitalizm balık tutmayı öğretir" haklısın da, keni hazinesine çalışanlara öğretir ancak demiştik. Balık tutmayı öğrenenler de, tutukları balıkları biriktiremezler. Üstelik oltaya (üretim aracına) da öyle kolay ve homojen olarak sahip olamazlar.
Söz konusu asıl çoğunluğun konumuydu. Muhtaç olarak yedekte bekletme projesiydi. Aşağı yukarı benzer şeyleri söylüyoruz:)

aysema dedi ki...

Çinli Ozan Kuan Tzu'nun İ.Önce bin yıllarında söylediği şiirin uyarlaması da güzel olmuş.

Burada "balık tutmak" meslek sahibi olacak şekilde eğitilmek anlamında bence... Öyle olunca normalde bir gün karın doyurma anlamında algılanmamalıdır. Ancak bizim ülkemizde meslek sahibi olmak da yetmiyor. Üretmeden tüketiyoruz.

Buna bir de mirasyedi gibi elimizdeki kaynakları satmamız da eklenince çözümsüzlük gelip dikiliyor karşımıza.Açılan bir fabrika var mı bildiğiniz?

Gerçi toplu açılışlar yapılıyor,ama ne açıldığını göremiyoruz. Zaten görecek bir şey de yok. Gibi yapıyorlar kandırmak için.

Dünyanın en zengin sekizinci kişisi başbakanı olan bir ülkenin, nasıl bu kadar yoksul olduğunu sorguluyor mu bu millet? Maşallah bütün çıkınlar bunlarda. Çıkınını açan köşe oluyor.

Varlığı paylaşmak kimsenin aklına gelmiyor da sıra yoksulluğa geldimi herkesle paylaşalım deniyor.

Diyanetİşleri Başkanlığının aldığı para sekiz bakanlığın bütçesi kadar. Bir işe yarıyor mu? Hurafeden geçilmiyor ülkemizde.

Milli Eğitim Bakanımız, iki dini bayram ve öğretmenler gününde üç kutlama mesajı gönderiyor bana ve diğer öğretmenlere. Telefon paraları bütçeden sağlanıyor, bu arada okullarda bir yığın sorun var parayla çözümlenecek...Bu ne yaman çelişki böyle?

Savurganlıktan kurtulup çalışmak zorundayız. Meclisteki o kadar vekile gerek var mı? İçeriğini bilmedikleri yasalarımızı çözümleyeceğini samnıyorum.

Durum vahim...

zihni örer dedi ki...

Durum vahim...

Evet, Dilek Hanım, "durum gerçekten vahim!

Konuya bir eğitimci bakış açısı renk getirdi:)
Düzenin kendi içinde, her paragrafınızda belirttiğiniz gerçeklere "rötuş yapılması" durumu düzeltir mi bilmiyorum ama, sorunları çarpıklıkları kısırlaştırmanın bir yolu düşünülse? diyorum. Zira kapitalizmin doğasında olan, dolayısıyla sorunlu çoğunluğun varlığından beslenen bir durum düzeltilebilir mi ki? Bu sistemler kendi ulusu içindeki çarpıklıkları nispeten indirebilseler de, bunu başka ulusların yoksullaşması pahasına yapıyorlar ancak. Yani, hortumun boyunu uzatıyorlar ancak.

aysema dedi ki...

İyi bayramlar.
Yazmak için çok ara vermediniz mi?

zihni örer dedi ki...

Haklısınız efendim:) bazen oluyor böyle aralar. Birikti, hem de çoook ama, hemen şimdi....

teşekkür ediyorum, Size de iyi bayramlar.

... dedi ki...

merhaba efendim,
bol gülücüklü, mutlu bayramlar dilerim. :)
sağlıkla...

knze dedi ki...

Vergi verenler paralarının çalışmayan,miskin yoksullara gitmesini istemez. Balık vermeyi sevmezler ama balık tutmalarını öğrenmeleri için desteklemeye bir süre katlanabilirler

Merhabalar herkese,
vergi verenlerden kasıt kim ?
ben miyim mesela ? yukardaki yazıları okuyan herkesin burada kastedilenin bizler olmadığını düşündüğüne eminim.
Biz vergi veriyoruz ama öte yandan oyuncak bebekler gibiyiz.

o kimdir peki ? nerden baksak tekellerin karnesine bakıyoruz ki, çok kötü. inanılmaz kötü.

ortaya kültür diye döktükleri birkaç ibiş, birkaç alışveriş merkezi, ki hepsi birbirne benziyor, bir birinden kötü görgüsüz yelken otelleri.

etrafa bakıp görmemek konusunda ustalaşmış bir basın, kendi etrafında dönüp duran dünyanın %2 si insancıklar, onların dizileri, onların filmleri ve hatta onların vergileri.

mutlu bayramlar herkese..

zihni örer dedi ki...

"Bol gülücüklü, mutlu bayram" dileklerinizi almış bulunuyorum sevgili Irmak:) ilk gülücüğü peşin yaşamış olmak bir artı kazanç oldu sayende... teşekkür ediyorum:)

zihni örer dedi ki...

sevgili knz, öncelikle merhabana (büyük harflerle) MERHABA; buraları unutmadığına sevindim:)

Merhabalar herkese,
vergi verenlerden kasıt kim ?


konu yaklaşık olarak "fikirdaşlar" arasında tartışılınca, böyle kamçılı soruları ve cevaplarını ıskalıyoruz.
Evet, "vergi verenler"... bizim devlet bütçesindeki verginin büyük çoğunluğu ucretlilerden ve dolayılı vergi adı altında zorunlu harcamalardan alınıyorsa, bu koyu paragrafınız bizim örnekleme modelimize uymuyor bence de...

knze dedi ki...

unuturmuyum sevgili zihni hiç ?


tam da zamanı yazmak için. Sanki Birden bire saydamlaştı herşey.

yazacağım daha .