Dalını terk etmiş bir yaprağın toprağa doğru yolculuğundan alır gücünü. Yeşilden sarıya dönüşümün bir “tükenmeye” gidişin de yol hikayesi olduğunu anlamak zor olmaz.
Bütün renkler her zaman “çeşitliliğin” eşitliğini ifade edemiyor politikadaki gibi. Bazen sonbaharda hayatların dalına tutunabilme istekliliğinin göze çarpan gücü de olabiliyor.
Tomurcuklarla çocukluğun, meyveli bitkilerle olgunluğun, sarı yapraklarla yaşlılığın özdeşliği bütün hüzünlü şiirlerin ve şarkıların ham maddesi olarak büyük sermaye.
Özellikle şiirlerin üstüne abandığı sonbaharlar, sevgililerin arka profilden (giderken) çekildiği resimlerin ağrılarıyla tamamlar melodisinin dramını. Renk tonları, yağmur bulutları griliğinden ibaret.
Yine bir sonbahar haftası.
Henüz doyamadığımız Yazın sonundan kör bıçakla kesmeye çalıştığı bir hafta. Canları gafil avladığı bir zaman dilimi… Güneş, bir yaz boyu kendine çektiği yağmur damlalarını bir öfkeyle iade ediyor gibi... Öfke bu ya, nasıl ne zaman ne kadar iz bırakacağını kim kestirebilir ki! Eşya-insan, insan-insan, karı-koca.. tüm ilişkilerde arızalı anlakları tetikleyen sevimsiz koşulların sevimsiz duygularıyla donatılmış bir haftanın işgalindeyken.
Derken, “öfkeye baka baka kararan” bir haftanın sonu yine gelmeye başladı.
Her “son” bir başka başlangıcın ucunu tutar ya elinde?
İşte o başlangıcın hıncı, tüm renk ve ışıklarıyla “intikam öfkesini” gökyüzünden üstümüze akıtır gibi…
Burası bir başka coğrafya. Renklerden sarıyı papatyaların göz bebeği biliriz. Yeşilin koyusu yaprakların dallarını terk etmesine direnir. Deniz ve gökyüzü. Öyle iki mavi ki, arasında hem dost hem de tost olmaktan kaçılamaz. Bazen bulutları süs niyetine vazosunda saklar.
Evrende tek dünya ama her kişinin kendi evreninde kendi dünyası var..
evrende yalnız dünya ama, kendi dünyanızda yapayalnızlığın “dünyasızlık” olduğunu da iyi biliriz. İki dünyadan tek dünya yaratmanın tadını çok daha iyi…. Yarattığınız tek dünyanın -şimdilik- uydusu konumunda, hızına ve seyrine kılavuzluk yaptığınız iki ayrı dünya daha, çocuklarınız..
Kendi kurduğunuz ortak dünyanız kendi yörüngesinde kendi ahengini birlikte yarattığınız melodik ritimle tamamladığında ve yeni bir tura çok net bilinmeyen zamanın sonuna doğru yol aldığında, “ortağınızla” oluşturduğunuz bale figürlerinin bestesini doğa çoktan yapmıştır farkında olmayarak. “Bilinmeyen” denilen zamanın seyrini hiç hesaba katmasanız da, bir gün aniden gelebileceğini düşünebilmeniz pahasına hızlı dönecek bir dünyadasınız. Başınız da birlikte dönerken, Ortağınız çoktan “Sevgili” mevkisini restore etmiştir artık.
Yeşilin olmadığı yerde, yağmurun sel felaketinin mimarı olduğuna bakmayın, bizim burada yalnızca bitki yeşilinin sarıya yönünü durdurması değil aynı zamanda sevdamızı yeniden yeşerten yeni bir haftanın habercisi. Sözüm ona, Mutlusunuz.
Kundağınız, hazzın doruklarında, sevgilinin kolları oluverir günahsız, kaygısız ve ilk günlerin tüm heyecanını yeniden yaşayarak.
Sevgilinin kokusu, portakal ve bil umum çiçeklerin kokusuyla kokteyl oluverir her yanınızda gün boyunca. Sözcükleriniz bir başka ağır, öpücüğünüz ve öpülüşünüz bir başka tad taşır tüm desteklerin tezahüratında. Bal üretirsiniz adeta arıların yokluğunda. Her adımınız bir dans figürü, her sözünüz şiirin ilkbahar izlerini taşır dilinizde ve yüreğinizde. Aynı zamanda bir başka güzel, bir başka güçlüsünüz.
Unutmadım,
“Her son bir başka başlangıcın ucunu tutar ya elinde” demiştim.
Kazandığımız mutluluğun tasarrufu, zor zamanların sancısız geçişlerinde harcanacak sermayenizdir artık. Ak akçe gri gün için değil midir. Asıl olan, sevda savurganlığı yerine, sevgili hayranlığı değil midir.
İki gönül ile bütün samanlıkların seyran olacağı bir ahenk….
Her heceniz, her sözünüz, her adımınız, her enerjiniz kontrolünüzdeyken hamleniz yerinde ve doğruysa, bir gün size sermaye olarak döneceğini bilmelisiniz.
Yoksa, “keşkeler” yumağında sarmalandığınız anların şaşkınlığı bir tek mevsime boğacaktır sizi,
Sonbahar…
Sonbahar…
ve “sarı”nız tutunduğunuz dalın bağlarının çözülüşü ve benzinizin rengi olarak tescillenecek, öylece kalacaktır yakın sona doğru.