24.3.10

İdealizmin Gücü-Materyalizmin karizması




"Düşüncenin Gücü" kitabından özet:

Her insan varoluşunun kuralı ile bulunduğu yere gelmiştir. Karakteri içine inşa ettiği düşünceleri onu oraya getirmiştir.
İnsan kendini dış koşulların yarattığına inandığı sürece darbe alır.
Herhangi bir süre boyunca kendi kendini kontrol etmiş ve kendini arındırmış herhangibir kişi, koşulların düşünceden kaynaklandığını bilir.
Koşulların dış dünyası kendisini düşüncenin iç dünyasına göre şekillendirir
Bir insan düşkünler evine ya da hapishaneye talihin veya koşulların zalimliği yüzünden değil, “aşağılık” düşüncelerin ve “adi isteklerin” yolunu izleyerek gelir
Koşullar insanı oluşturmaz, ancak onu açığa çıkarır.

İnsan düşüncenin sahibi ve efendisi olarak kendinin yapması ve çevrenin biçimlendirici ve yapımcısıdır.
Doğumda bile ruh kendi başına gelir.
İstekleri ve duaları düşünce ve eylemleriyle uyumlu oldukları zaman yerine getirilir ve cevaplanır.

Çok yoksul bir adam düşünün, evindeki konforun iyileşmesi konusunda son derece heveslidir; fakat her zaman işten kaytarmakta ve maaşının yetersizliğinden dolayı işvereni aldatmaya çalışmasının haklı olduğunu düşünmektedir. Bu adam, gerçek refahın temeli olan en basit ilkeleri bile anlamamaktadır.
Her türlü bencil düşünce yalnız kendi çıkarını gözeten alışkanlıklarda belirginleşir ve bunlar acı verici şartlarda somutlaşır.

Sevgi dolu ve bencil olmayan düşünceler kesin ve sonsuz refah ve gerçek zenginlik şartlarında somutlaşır.
“ bir insan doğrudan koşullarını seçemez, fakat düşüncelerini seçebilir.

Beden zihnin hizmetçisidir.

Şüphe ve korku düşünceleri asla birşey seçemez, fakat düşüncelerini seçebilir.
Şüphe ve korku düşünceleri asla birşey başaramazlar.
Pek çok insan bir kişinin baskıcı olmasından dolayı köledir. “baskıcıdan nefret edelim” der.
Pek az sayıda insan bunu tersine çevirir, “pek çok insan köle olduğu için bir kişi baskıcı olur, köleleri hor görelim deme eğilimi vardır. İki taraf da cehalette işbirliği yapmaktadır.

Hayaller gerçeklerin fideleridir.

Yaşam okyanusunda mutluluk adaları gülümsemektedir ve ideallerimizin güneşli kumsalı sizin gelişinizi beklemektedir.


MArksist Felsefe den özet

"Kurtuluş", zihinsel değil, tarihsel bir iştir, ve bu tarihsel koşullar, sanayiin, ticaretin, tarımın, karşılıklı ilişkinin durumu tarafından gerçekleştirilir

İdealizme göre fikirler, insanların kafasında nedenleri bilinmeksizin ve onların varolma koşullarından bağımsız olarak ortaya çıkarlar. Ama o zaman idealizmin yanıtlayamayacağı bir soru konuyor ortaya: neden şu fikir antikçağda değil de zamanımızda ortaya çıktı!
Fikirleri hiçbir zaman onların nesnel temellerinden ayırmayan diyalektik materyalizm, yeni fikirlerin sihirli bir işlemle ortaya çıktıklarını düşünmez. Yeni fikirler, toplum içinde gelişmiş olan nesnel bir çelişkinin çözülmesi olarak ortaya çıkarlar.

Gerçekte ve pratik materyalist için, yani komünist için sorun, mevcut dünyayı köklü bir biçimde dönüştürmek varolan duruma pratik olarak saldırmak ve onu değiştirmektir.
ahlaki fikirler de nesnel toplumsal ilişkilerin bir yansısı, toplumsal pratiğin bir yansısıdırlar.

İdealistler, ahlakta, ortam koşullarından mutlak olarak bağımsız bir sonsuz ilkeler birliği görüyorlar: bu ilkeler bize tanrıdan gelirler, ya da yanılmaz "bilinç", bize, bu ilkeleri yüklemiş, kabul ettirmiştir.

Ama, örneğin "asla çalmayacaksın" buyruğunun ancak özel mülkiyetin ortaya çıkışıyla varlık ve anlam kazandığını dikkate almak yeter. Geleceğin sınıfsız toplumunda hırsızlık kavramı, gerçeğe dayanan tüm temelini yitirecektir, çünkü servetler öylesine bol olacaktır ki, çalmak için bir neden kalmayacaktır

"... insanlık, kendi önüne, ancak çözüme bağlayabileceği sorunları koyar, çünkü yakından bakıldığında, her zaman görülecektir ki, sorunun kendisi, ancak onu çözüme bağlayacak olan maddi koşulların mevcut olduğu ya da gelişmekte bulunduğu yerde ortaya çıkar."

Diyalektik materyalizme katılmamış bir kimse için anlaşılmaz olan bu tümce şöyle açıklanır:
"Sorun" diyen, çözülecek "çelişki" der. Ama çelişki, eski ile yeni arasında bir savaşım değil de nedir?
O halde eğer bir çelişki beliriyorsa, bu demektir ki, yeni, daha önceden orada vardır, tohum halinde de, kısmen de olsa, yeni, daha önceden oradadır. Örnek: feodal toplum, ancak kendi bağrında, daha sonra kendisini yıkacak olan karşıt güçlerin (sanayi, burjuvazi) işlemeye başladıkları gün suçlanabildi. Sorunun çözümü, yolunu aramakta olan bu yeninin zaferi oldu
Ahlak, böyle bir ahlakı fiilen gerçek kılacak olan toplumsal koşullar nesnel olarak gerçekleşeceği zaman, bütün insanlar için aynı ahlak olacaktır, yani dünya çapında insanlar arasındaki bütün çıkar ayrılıkları geri gelmemek üzere yok edildiği, bütün sınıflar ortadan kalktığı zaman.

O halde, evrensel, yani tamamıyla insancıl olan bir ahlakın zaferine nesnel olarak yolaçan, idealistlerin ucuz tekerlemeleri değil, proletaryanın burjuvaziye karşı (ve sözde evrensel ahlakına karşı) devrimci savaşımıdır.