Uydur-kaydır konu kıvamında olsa da, mizah edebiyatına hizmetim olsun istedim.
Olayın aslı 80'li ya da 90'lı yıllarda ABD’de geçer. Ülkemizdeki benzer parçalarla bir araya getirdiğimizde, mizaha giden bir yol haritası çıkabilir düşüncesindeyim.
Lorel Badbit (yanlış yazmış olabilirim), kocasının çapkınlığından, sapıklığından ve saplantılarını engelleyememekten dolayı krize girmiş. Bu adamı kendime nasıl bağlarım da uslandırırım diye günlerce, aylarca bir çözüm düşünmüş.
Kocasını bir şekilde ikna etmiş olacak ki, doktora gitmişler; kontrolde adamın hormonal kapasitesinin üst beyin kontrolünden çıktığı tespit edilmiş. Durum öyle olsa da, adam tedaviyi reddetmiş.
Bir gece yine kadıncağızın uykusu kaçtığında sabaha kadar çözüm düşünmüş. Zor adamı hiçbir tedavi ve telkinin ikna edemediğine inandığından, o günün akşamında bir uyku hapıyla adamı komaya sokup, erkeklik organını kökünden kesmeye karar vermiş. Ve dediğini yapmış.
Böyle bir olayın kamuoyuna ilk kez taşmış olması, hukuksal, psikolojik, sosyolojik, edebiyat, ahlaksal, etik, metik… ne varsa yaşam kurallarına dair, her konuya vurulmuş, sınır ötesi tartışma konusu olmuş.
Bizde de çok şey yazılıp söylense de, Aziz Nesin’in bu konuda ne düşündüğünü merak edip sormuşlar:
"Üstad, herkes bir şeyler diyor, sen ne diyorsun bu işe? Türk erkekleri karısını aldattığında, sapıttığında, Türk kadınları böyle mücadele ve cesaret örneği verebilirler mi?
Aziz Nesin cevap vermiş, "Türk kadınları hoca fetvası üzerine yaşarlar. Bu yüzden benim gibi ateyizleri değil, Nasreddin gibi Hoca'ları dinlerler, 2.3. ve 4.lüğü kabullenir, yine de bindiği dalı kesmezler"
3 yorum:
ben bu olayi hatirliyorum,
gazeteleri bayagi bir mesgul etmisti.Bumuydu tam bilmiyorum belki de benzer bir vakaydi.
Bayanlarin özellikle de kirsal kesimlerdeki bayanlarin ekonomik özgürlüge sahip olmamasi cok buyuk bir problem.Dayanmayip da napsin?Nereye gitsin, hangi parayla nasil yasasin?
Ekonomik özgürlügü olan bir kadinin herhangi bir `2.`kadina dayancagini sanmiyorum.
Osmanlı yönetimi, sarayın ve memurlarının dışındakileri Allaha havale etmişti,
Cumhuriyet yönetimleri de, kırsalı ve gecekonduluyu Allaha havale etmektedir şu ana kadar.
Öyleyse bu kopukluğu bir tür yönetimin çözmesi gerekir. Her rejim kendi doğasının gereklerini ortaya koymaktadır.
Nüfusun %70'ini geçelim, 20. yy da 1 kişi dahi açlıktan ölmeye ya da sürünmeye terkediliyorsa, buna çözüm bulamayan rejimlere nasıl onay verilebilir, alternatifi aranmaz?
Şaşıyorum!
bu isin cözümü , yine toplumda...
Toplumsal hareketlerin ve yardim kuruluslarinin cogalmasi lazim.Bu isi icten ice dönen bir cark haline getirebilirsek basarili olabiliriz diye düsünüyorum...
Yorum Gönder