22.11.11

Dersim'e çalışmak

Büyük Sanatçı Nejat Uygur'u saygılarımla anıyorum-Cibali Karakolu oyunundan bir parça

“Dersimizin konusu Van çadırlarındaki sobanın borusu”  mu,  yoksa o borularda “Dersim katliamı” mı tütüyor?
Belli ki yine yeni bir kazık sallanıyor bu toplumun ardında; dikkatler tavana odaklandırılıp, ceplere  girecek el geliyor aklıma. Gazın verdiği basınçla komşularla savaş hesabı mı , yoksa her dönemde olduğu gibi “enayiliğimiz” yeniden tescilleniyor mu?
Halkın hayata dair doğal gündemi olamaz! Gündemi bizde her zaman cibali karakol komiseri belirler. Kel başa şimşir tarak hesabı…

Düşündüğümüz gibi, gündem kaydırmada art niyet yoksa Hükümetin ve Cumhurbaşkanının yerinde olsam, Önce, padişahlığı yıkıp cumhuriyeti kurarak kendine bu makamlara sıçrama fırsatı ve hakkını verdiği için Atatürk'e teşekkür ederdim; sonra, inanıyorsa soykırım olduğuna, Dersim (Tunceli) halkına o dünya bilmem kaçıncısı büyük ekonomiden tazminat öder, ayrıca bir de kocaman harflerle ÖZÜR DİLERDİM. Çünkü, develt makamı sürekli olduğundan, bir önceki yanlıştan sorumludur.

18 yorum:

nehiro dedi ki...

bence tescilleniyor.....
hani demişti Nesin. Ve de yüzde vermişti ya! yüzde çıktı doksanlara.....

Gulsen dedi ki...

halka aptal diyerek çok ama çok ayıp etmişti ve gözden düşmüştü bence...! İnsanlar bizden farklı düşünüyor diye bu tür yaftalamalar yapmak hiç sevimli değil...!

zihni örer dedi ki...

nehiro,
Başbakan bugün Tunceli'lilerden özür diledi. Sıra geldi tazminat ödemeye. Eğer özür ile yetinirse, samimiyetinden şüphe duymaya devam edilir. Kaldı ki, mezhep kaşımak hak vermekten daha ucuza geldiği için liberal taktiği tercih ederler kesinlikle. Alevi ve Kürt düşmanlığı yapan bu ülkede en çok kendi siyasi çizginin insanlarıdır. Sünni aileden gelen biri olarak biliyorum.

zihni örer dedi ki...

Gülsen,
öncelikle hoş geldiniz mekanımıza. İzlemeye değer bulduğunuz için ayrıca teşekkür ederim:)

Aziz Nesin "bizden farklı düşünenlere" değil, kendini düşünmekten soyutlayarak "sürü" görüntüsü verenlere demişti.

Aptallık konusunu burada daha geniş tartışmıştık.

zihni örer dedi ki...

burada tartışmıştık

Gulsen dedi ki...

okudum hemen :) bizde bir çok forumda bu konuyu tartışmıştık .
demokrasiden yana olup, bir halkın seçiminden dolayı aptal sözcüğüyle küçümsenmesini kabul edip anlamam olanaklı değil. Aziz Nesin'e hiç yakışmıyor.

Gulsen dedi ki...

Bu milletin yüzde doksan biri 82 anayasası'na evet demiştir. Geriye kalıyor yüzde dokuz. Hadi biraz iyimser olalım, ama yüzde altmışı aptal bir milletiz" demiştir.

82 anayasına HAYIR demiş biri olmama rağmen halka aptal denmesine karşıyım sevgili sezi-yorum :) hoşbuldum ...

nehiro dedi ki...

zihni bey; ben artık bu konuyu tartışmaya ve kimseye cevap vermeye bile değer bulmuyorum...
çünkü insanlarımız hak ettiği şekilde yönetiliyor ve yönetilecek....
haketmeyenler ne olacak demeyin !
o kadar az ki düşünmeye değmez....

Gulsen dedi ki...

"haketmeyenler ne olacak demeyin !
o kadar az ki düşünmeye değmez...."

bence tek bir kişi bile olsa düşünmeye değer !

nehiro dedi ki...

bu tartışmadan çıkıp sizin gibi biraz gerçeklere göz atarak yüzdeler yükseldikçe neler olduğunu görelim...

Bu gün 25 Kasım, Kadına karşı şiddetle mücadele günüdür. Kadına karşı en büyük şiddetlerden biri savaştır.

Kadın savaşın acılarını en ağır biçimde yaşar.

bir yandan kendine, kızına uygulanan taciz ve tecavüzle karşı karşıyadır,diğer yandan yoksullukla mücadele etmektedir.

Yakın tarihte yaşanan başta ABD olmak üzere emperyalist devletlerin etnik, dinsel ve mezhepsel ayrımcılığı körükleyerek demokrasi getireceğim yalanlarıyla Irak ve Libya’da olduğu gibi ülkelerin iç işlerine müdahale ederek başlattığı savaşların sonucunda, Irak’ta aralarında 8 yaşında ki kız çocuklarında bulunduğu 400 kadına tecavüz edildiği, fuhuş sektöründe çalıştırıldığı (bu sektörün müşterilerinin işgalci batılı askerler olduğu raporlarla tespit edilmiştir) bilinmektedir.(Sayılar gazeten alınmıştır)

Bugün Suriye’de de buna benzer oyunlar oynanmaktadır. ve sıra bize gelmektedir.

Kadınlar bir çok şiddetin ve savaşın acılarını ağır biçimde yaşar ve bedelini de ağır öder.

Tolga dedi ki...

merhaba yoldaş/abi,

bir arkadaşımızın kuzeninin yazısını
yorumsuz veriyoruz. (hepsinde aynı görüşleri taşıdığımız bağlamının dışında)

sevgiyle.
tolga
--------------
Cumhuriyet Yanılsaması!!!

AKP hükümetinin, şu Ergenekon davası rezaletini imal ederek ulusalcıların önde gelenlerini ve geride kalanlarını içeri atıp tutuklaması ceza boyutlarına vardırdığından beri ulusalcıları eleştiren bir şeyler yazmak uzun süredir içimden gelmiyordu. Ne var ki, bu ulusalcılar, ettikleri laflarla ve sergiledikleri tutumlarla “gel beni eleştir” diye insanı adeta tahrik ediyorlar.

Şu “Cumhuriyet bayramı” isterisinden söz ediyorum. Ne o efendim, hükümet şu ya da bu gerekçeyle Cumhuriyet bayramı kutlamalarını iptal etmiş. Bunun üzerine ülkemizin kadir bilir cumhuriyetçileri Atatürk posterleriyle, Türk bayraklarıyla ve “şehit” fotoğraflarıyla sokaklara dökülmüşler gece vakti. Böylece gayriresmi büyük bir kutlama meydana gelmiş. Bu, bayraklı yürüyüşlerden beri AKP’ye karşı en büyük gövde gösterisiymiş. Yürüyüşün başı Kadıköy’deyken sonu neredeyse Bostancı’daymış. “Yandaş medya” ise bu büyük gösteriye hiç yer vermemiş ya da çok az yer vermiş. Bunları, dün gece Ulusal Kanal’daki Ümit Zileli’nin programından işittim.

Görüntüleri de izledim. Tam bir ulusal isteri ayiniydi. Bir anlamda Kürt düşmanlığı ayini de diyebiliriz.

Bunu bir yana koyalım da, şu “Cumhuriyet” denen şeyin üzerinde duralım biraz. Nedir Cumhuriyet dedikleri?

Cumhuriyet, padişahlığın 1. Dünya savaşının sonunda yıkılmasından sonra devletin aldığı yeni biçimin adıdır. Aslında devletin temel kurumlarında önemli bir değişiklik yoktur. Ordu yine aynı ordu, polis yine aynı polistir. Cezaevleri, karakollar vb. de öyle. Mustafa Kemal’in başkanlığındaki tek partinin belirlediği yeni bir TBMM vardır ama bu bile büyük bir değişiklik sayılmaz. Çünkü Osmanlı döneminde de bir Meclis vardı; hatta bu Meclis azınlıkları barındırmasıyla toplumsal yapının gerçekliğine biraz daha yakındı. Osmanlı Devletiyle Türkiye Cumhuriyeti devleti arasındaki tek fark, padişahın yerini Cumhurbaşkanının almasıydı. O halde nedir bu gürültü patırtı, nedir bu cumhuriyet fetişizmi? Ulusalcılar, aşırı cumhuriyetçi gösterilerle güya AKP’yi köşeye sıkıştıracaklar. Oysa AKP de bal gibi cumhuriyetçi bir partidir, varlığını cumhuriyet denen devlet diktatörlüğüne borçludur ve ulusalcıların iddia ettiği gibi cumhuriyeti falan ortadan kaldırmaya hiç de niyetli değildir.

Tolga dedi ki...

2
--
AKP iki geleneğin üzerine oturmaktadır. Bunlardan biri, merkez sağın ilk partisi DP geleneğidir. devleti denen hakim bloğa yeni bileşenlerin katılmasını sağlamaktı ve bunu yaptı. İslaDiğeri ise, cumhuriyet döneminin başlangıç aşamalarında iktidarda kendisine gereğince yer bulamayan İslamcı gelenek. DP geleneği zaten CHP’nin içinden çıkmıştı ve sonuçta cumhuriyetçi bir partiydi. CHP’den tek farkı, tek parti bürokrasisine karşı çıkarak cumhuriyet mcı gelenek de DP-AP geleneğinin içinden çıkmıştır ve 1960-70’li yıllarda Cumhuriyet devleti iktidarında bir bileşen olarak yerini almıştır. Dolayısıyla AKP’nin Cumhuriyet devletiyle hiçbir sorunu yoktur, çünkü Cumhuriyet devleti gerek merkez sağı, gerekse İslami hareketi çoktan bünyesine katmıştır.

Yani kısaca söyleyecek olursak, bugün CHP ne kadar cumhuriyetçiyse AKP de o kadar cumhuriyetçidir. Kavga, bu cumhuriyet devleti içinde kimin daha çok yer kapacağı kavgasıdır ki, bu aslında cumhuriyet devleti tarafından yıllardır ezilen emekçileri hiç mi hiç ilgilendirmemektedir.

Bir de ABD’nin Cumhuriyeti ve devleti yıkmak istediği gibi bir ulusalcı tevatür vardır ki, insanın buna inanması için iyice saf olması gerekmektedir. ABD, Türkiye Cumhuriyeti devletini hiçbir zaman yıkmak istemez. Türkiye ordusunu yok etmek falan istemez. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden beri dünya emperyalizminin Ortadoğu’daki baş dayanaklarındandır. Elbette ABD, bölge devletlerini kendi politikaları doğrultusunda sevk edebilmek için zaman zaman baskılar uygular ama bu son derece doğaldır. Bundan çıkartılan, ABD’nin Türkiye devletini yıkmak istediği gibi bir sonuç, ancak ulusalcı bir zekâ düzeyinde olanları ikna edebilir.

Aslında bana soracak olursanız, ulusalcıların zekâ düzeyiyle AKP’lilerin ve liberallerin zekâ düzeyi birbirine pek uygundur. Horoz dövüşünün seyircileri heyecanlandırması için horozların yaklaşık güçte olmaları tercih edilir.

Gün Zileli

nehiro dedi ki...

Öyle ya bu biraz zor işte, güçlü olan tarafa oynamayı tercih edenler çoğaldılar çünkü günümüzde. Nihayetinde bunu ‘Özgürlükçüler’ iyi bilir!

Bilgi: Ece Temelkuran bugün ki yazısında şöyle rakamsal bir veri vermiş özgürlükler bazında. Diyor ki, “2005'te terör suçu gerekçesiyle tutuklanan insan sayısı 273 iken ne oldu da bu sayı 2010'da 12.897'ye çıktı. Bu ülkede aniden hudayinabit gibi terörist mi yetişmeye başladı? Sorun onlara... Dünyada terör gerekçesiyle tutuklu bulunan insan sayısı toplam 35.117. Türkiye'de aynı gerekçeyle tutuklu olan insan sayısı 12.897! Eğer bir ülke tutuklu gazeteci sayısında dünya lideri olmuşsa, Rusya ve Çin'i bile geçmişse, sorun bakalım, korku sırasının onlara da gelmeyeceğinden nasıl bu kadar emin oluyorlar?” Ne diyelim, bunun içinde bir “Özür” bekliyoruz Erdoğan’dan, diler mi sizce?

İşlerine geldikçe siyaset yapacağım diye ortalığa düşüp “Özür diliyorum” diyen birisinin “KCK operasyonlarını destekliyorum” demesini nereye koyuyorsanız bende Erdoğan’ın devlet olarak “Dersim için özür dilemesini” oraya koyuyorum.

zihni örer dedi ki...

Aziz Nesin'i kendisi yapan en önemli özelliklerinden biri, oy, iltifat, pazar malzemesi... dolayısıyla herhangibir egoist çıkar düşünmeden, özgür iradesini kullanarak kusurlarımızdan söz etme cesaretidir. Bir doktorun bir hastalık tanısı koyması gibi.. bötyle durumlarda doktora nasıl kızmıyorsak ("kanser senin baban!" der gibi...)

zihni örer dedi ki...

nehiro,
kadına karşı şiddetin açılımını da başbakandan bekleyebiliriz. çünkü bütün pandoranın kutusunu açmaya hevesli. bu kutu açıldığında Nisa 34'e sıra gelmesi kaçınılmaz olacak. Şiddetin yasa ile değil, kültür ve anlayış ile çözüleceği konusunda tecrübeler var. En çok olumlu yasa bu hükümet tarafından çıkmış ama kadın cinayeti ve tecavüz en çok bu hükümet zamanında tavan yapmış.

zihni örer dedi ki...

merhaba yoldaş Tolga,

Gün Zileli'nin yazısı SOSLALİZM PENCERESİNDEN bakıldığında elbette büyük oranda gerçeklere işaret ediyor. Ancak, durumun stratejik açısı da vardır ki, zaman-zemin ilişkisi bakımından gerçeklerin rengini değiştirebilir. Sosyalizme gidilecek yolun bir maliyeti vardır ve bu maliyet sosyal demokrasi ile liberal ideolojinin egemenliğinde aynı olduğunu düşünmek biraz ayrıntıları kaçırmış olmak demektir. Padişahlık düzeninde alternatif yaşam felsefesini aklından bile geçirmek en büyük risk iken, Her ne kadar bedelini ağır ödetseler de Cumhuriyet tarihinde en azından “aklından geçirebilme” şansın var. Burjuva demokrasisinin “eşitlik-adalet ve insan hakları” gibi kavramların elastikiyeti bile ilk hamle için bir şanstır.

Fazla uzatmayayım, ama bu yazı demek istediğimin bir kısmını kısmen açıklar. Olmazsa bu yazı düşüncemi yüzeysel olarak özetler.

Ebru dedi ki...

Dersim dendiğinde başka türlü bir öfkeye sahibim de zihni abi o boruları..........
diyeceğim sıradan bir tepkiyle:( hem ben bu günlerde sürekli küfrediyorum.

zihni örer dedi ki...

Ba(l)cı,
o borular (pardon mesaj) fotonların sırtından yerine ulaşmıştır:)
bu günlerde (ve daha önceki birçok günlerde) küfür etmek vacipti(r), bilirsin, küfür metal direniştir.....