Sigara içmediğimden, “hava” atıyorum içenlere;
çünkü oksijen artığı, fazlası var ciğerimde.
Beyazı fark etmek için siyahı sevmeliyim.
Ama o yalnızca gecelerimde,
sevgili rüyasına kapanacağım zamanda kalmalı…
Dumanın siyahı, gözlerimi ömürlük uykuya kapattırma hasretinde.
Acilen kursağına gömmeliyim hevesini.
“Gözümde tütmek” sevdiğime özlemin deyimi olmuştu.
Gözümün önünde tüten sigara “zamansız ölümün özlemiyse” kalsın!
Sigara içmemeyi bir rastlantı kolaycılığına bağlamadım hiçbir zaman.
Çünkü sigaraya başlamamak bırakmaktan daha kolaydı da ondan.
Kolay olanı seçerek, zor olanı başardım.
14 yaşlarımın çocuksu tarafına çeken mıknatısıyla,
erginliğe ittiren gücün, sigara dumanı saydamsızlığında sürmesine izin vermedim.
Sigara nikotini moralimdeki bir boşluğu doldurmayacaktı ki
bulduğu boşluğun duvarlarına ölümün resmini asacaktı.
Ve ömrümün oksijen yolunu sım sıkı daraltacaktı.
Ölümden korktuğumdan değil,
pisi pisine ölmek ne acı be annem!
Ölümü hızlandırmak için idam kendiri soluk borusunun dışına takılırken,
Nikotin kendirinin soluk borusuna içerden takılması ne fark ederdi ki?
Birinci idamda yedi ceddim ağlayacakken,
ikinci idamda neden susacaktı herkes?
Hiçbir neden bana,
“enayilik plaketi”ni sigara isinden çizilmiş kara tablo olarak sunamadı.
Müzik aletlerinin oktavlarındaki stressavar melodilerle,
kitaplığımdaki her soruya cevabı olan bilgilerle
onu duvardan düşüreceğimi anladı.
Sigara, hırsız sevgiliyi oynayacaktı sahnemde;
öpüşürken keyfe odaklanabilmem için gözlerimi kapatacaktı,
sonra göğsümün sol cebindeki ömrümün altın yıllarını çalacaktı.
Hiçbir zaman pas vermedim, peşimde pas tuttu her zaman.
Zihni örer